0

”Şehir efsanesine göre, eğer ismini beş kez aynaya bakarak söylerseniz yansımada ortaya çıkar ve sizi öldürür.”

Geçtiğimiz sene vizyona girmesini beklediğimiz fakat pandemi koşulları sebebiyle çıkış tarihi sürekli ertelenip duran Candyman; 27 Ağustos itibariyle, dünya ile aynı anda ülkemizde de vizyona giriyor.

Bugünden itibaren sinemalarda izleyebileceğiniz Candyman ile benim ilk tanışmam geçtiğimiz sene fragmanının yayınlandığı zamanlarda olmuştu. O güne kadar hiç ismini duymadığım bu film, fragmanıyla beni cezbetmiş ve merakla beklediğim filmlerden biri haline gelmişti. Birkaç gün sonrasında da Clive Barker’ın ”The Forbidden” isimli hikayesinden esinlenerek çekilen 1992 yılı yapımı ilk Candyman filminin ve devam filmlerinin olduğunu öğrenmiş, geçtiğimiz haftalara kadar da filmleri henüz izlememiştim.

Yeni filmin gelişinden 2-3 hafta önce izlediğim Candyman (1992), kendisini 1995 ve 99 yıllarında çekilen filmler ile devam ettirmiş, sonrasında ise günümüze kadar sessizliğini korumuş. Son birkaç yıldır Ari Aster ve Robert Eggers ile adını sık sık duyduğumuz korku dahilerinden biri olarak anılan (hatta bazen, bazıları tarafından Hitchcock’dan daha iyi denilen), Get Out ve Us ile tanıdığımız Jordan Peele’nin hem baş yapımcısı hem de yazarları arasında yer aldığı bu yeni filmin yönetmenliğini ise gelecek sene vizyona girecek yeni Captain Marvel devam filmi ”The Marvels”ın da yönetmeni olan Nia DaCosta üstleniyor.

The Trial of the Chicago 7 ve Aquaman gibi filmlerden tanıdığımız Yahya Abdul-Mateen II’nun başrolünü üstlendiği Candyman, temellerini 1992 yapımı olan filmin hemen üzerine kuran ve yeni yüzyılın modern korku filmleri arasında kendine bir nebze de olsa yer bulabilecek bir film. Jordan Peele’nin, kariyerinin en başından beri uyguladığı politik doğrucu mesajlar bu filmde de karşımıza çıkınca beklediğimiz şey oluyor ve yine şaşırtmıyor.

Yahya Abdul-Mateen II’nun canlandırdığı Anthony McCoy bir sanatçıdır ve yeni bir sergi üzerinde çalışmalıdır. Sevgilisinin kardeşinin bir gece, ilk filmde geçen Helen Lyle ve Candyman olayını anlatması aklına kurt düşürür ve bu konunun peşini bırakmayacak kadar obsesifleşen karakterimiz, Candyman üzerine bir sanat çalışması yürütürken, bu şehir efsanesinin kuyusunu kazdıkça kendi geçmişinin derinliklerine kadar ineceği sırlarla yüzleşmeye de henüz hazır değildir. Filmin ilerleyişi bakımından karakterin Helen Lyle ile olan benzerliklerini görmek ise kaçınılmazdır.

Klasik korku filmlerinin amacı, genellikle sadece korkutmak üzere kuruludur. Altında yatan küçük bir çıkış noktası vardır ama bilerek iyi yedirilmemiştir. Bir derdi tasası yoktur, hatta kendi içinde de birkaç alt türe kadar daha uzanır. 2010’lar sonrasında gelişen bu yeni, modern korku sinemasının öncüleri ise bizi son birkaç yıldır şaşırtarak Hollywood ve Amerika’nın birbirinden farklı sorunlarına dikkat çekip vurgu yaparak bunu yeni bir alt türe daha sürüklemekteler belki de…

Eski Candyman filmlerine baktığımızda net olarak bunu görmekteyiz. 92 yılında çıkan ilk filmde Candyman isimli Afroamerikan kölenin, beyaz bir kadına şiddet uyguladığı gerekçesiyle öldürüldüğü söylenir ama bunun üzerine çok durmaz, ırkçılık üzerine izleyiciyi bilinçlendirmek istemez ve elimizde sadece basit bir korku filmi olarak kalır. Jordan Peele ve Nia DaCosta yeni filmlerinin hikayesini tam bu noktadan geliştirip ilerleterek ortaya çok daha derli toplu durabilen, seyirciyi etkilemeyi ve bilinç kazandırmayı başaran bir film kotarıyor.

DaCosta’nın daha ilk dakikadan oluşturmaya başladığı şehir atmosferi, temellerini ilk filmin üzerine kurup küçük kusurlarla dokuyarak hikayeyi giderek açması, kurgusu ve sinematik anlamda oldukça iyi çekilen sahneler, seyirciyi filmin odağından çok fazla uzaklaştırmadan, doyurucu bir filme dönüştürüyor Candyman’i. Sinemada deneyimlenmesi gerektiğini ve bu yılın şu ana kadarki iyi birkaç filminden biri olduğunu düşündüğümü belirterek Candyman’i izleyecek herkese iyi seyirler dilerim.

Daha iyi filmlerde sinemada görüşmek üzere. Sağlıcakla kalın.

6.9

Umut Tiryaki
Genel yayın yönetmeni ve yazar.

Aşkı Uğruna Bilimkurgu: Reminiscence

Previous article

Sinema ve Televizyon Takvimi

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply