0

18 nisan 1972 doğumlu olan Eli Roth, Super 8 kullanarak sinema aşkına yakalanan nesilden. Amerika doğumlu olan yönetmen yahudi asıllı bir aileden geliyor. Çocukken izlediği Ridley Scott’ın Alien filminden sonra kusan Eli, aynı gün yönetmen olmaya karar verir ve bunun için çalışmaya başlar. Babasının eşyaları, arkadaşları, ketçap ve super 8 kamera ile bol kanlı 50’ye yakın kısa film çeker. Bu kadar filmin karşılığını da New York’da bir sinema okuluna girerek alır.

Sinema okulundan ödülle ayrılan yönetmen ardından sinemaya ufak işlere atılarak tutunmaya çalışır. Her türlü işi yapan Eli zamanla yazarlığa başlar ve 1995 yılında ilk gerçek işi olan Cabin Fever için bir arkadaşı ile beraber yola çıkar. Sancılı bir süreçten sonra bir şekilde Cabin Fever’ı yazmayı başaran ikili bunu bir kanala satmaya çalışır ama kanal yayınlamadan ikiliyi kovar.

Ortağı ile yolları ayrılan Eli, Los Angeles’a taşınır ve 2002’de 1.5 milyon dolara Cabin Fever’ı çekmeyi başarır. Cabin Fever, Lion’s Gate tarafından satın alınınca Eli Roth’un önü açılır ve günümüzün en manyak, en kanlı işleri yapan yönetmenlerden birine dönüşür. 2002 yapımı Cabin Fever sonra birçok projede çalışma imkanı bulan yönetmen aynı zamanda yapımcılık ve oyunculuk da yapıyor. Tarantino’nun efsane filmi Inglorious Basterds filminde de gene en manyak rollerden biri olan Sgt. Donny Donowitz’i canlandırmıştır. Özellikle yapımcılığını yaptığı filmlerde yer almayı seviyor.

Eli Roth sineması herkesin tercih etmeyeceği ve birçok sinema severin dışlayacağı türden bir sinema. Fakat tarzının farklı olması kendisini kötü bir yönetmen yapmıyor. Ben de bu sebeple kendisinin filmlerini yazmak istedim.

Cabin Fever (2002)

Birçok kere tekrarlanan ve tekrarlanmaya devam edecek, Cem Yılmaz’ın efsane espirisi Copperfield kampının film versiyonu. Bir grup genç eğlenmek amaçlı ormanın içerisinde, medeniyetten uzakta bir eve gider. Amaçları deliler gibi sevişip içmektir fakat gençlerden birinin kaptığı et yiyen bir virüs sayesinde bütün macera korku filmine dönüşür. Birbirlerine dahi güvenemeyecek hale gelen gençlerin tatili korkunç ölümleri ile sonuçlanır. B tipi film olarak da sayılabilecek Cabin Fever gerilim düzeyi muhteşem olmasa da izlemesi keyifli ve tüyleri diken diken eden bir havaya sahip. Özellikle yönetmenin ilk filmi için gayet başarılı olduğunu söylemek gerek.

Hostel 1 ve 2 (2005-2007)

Sinema tarihinin en iğrenç filmlerinden biri olan Hostel serisi snuff fantazisi üzerine kuruludur. Aslında fikir olarak harika bir hikayesi vardır. Godaman zenginlerin parasını ödeyerek insan öldürmesi ve stres atmasını konu edinen seriler, bu adamlar ve kurbanları arasında geçmektedir. Ya godamanlar parasını verdiği kurbanlarını vahşice öldürür ya da kurbanlar kurtulmak için godamanları vahşice öldürür. İlk filmine nazaran oldukça ağır sahnelere ve sağlam aksiyona sahip olan Hostel serisi, izlemesi de oldukça zor filmlerdendir.

The Green Inferno (2013)

6 senelik ufak işlerden sonra ilginç bir işle geri dönene Eli Roth, sinema tarihinin en ağır filmlerinden biri olan Cannibal Holoucaust’ın 2013 versiyonu ile karşımıza çıkar. 2013 yazıyor ama filmin vizyona girmesi maalesef 2015 yılına kadar sürdü. Hatta dünyanın birçok yerinde limitli bir şekilde girdi. Bir grup aktivistin ormanları korumak için yaptığı protestonun ardından uçaklarının düşmesiyle mahsur kalmasını anlatan film aktivistlerin uğruna korumak için her şeyi yaptıkları ormanda yaşayan insanlar tarafından mahsur alınmasıyla devam eder. Günümüzde hala birçok kabile ormanda medeniyetten uzakta bir şekilde yaşıyor. Aktivistler -zaten- uçak kazasıyla sarsılmışken bir anda kabilenin sapık ve vahşi ritüellerinin bir parçası olurlar. Eli Roth’un çekimden 1 sene sonra evlendiği Lorenzo Izzo’nun baş rolünü üstlendiği filmde kan gövdeyi götürür. Oldukça ağır bir film olan The Green Inferno, Cannibal Holoucuast ile karşılaştırılmaktadır.

Knock Knock (2015)

Yönetmen Eli Roth’un çektiği tek kanın havada uçuşmadığı film. Farklı bir yöne gitmeye karar veren yönetmen gerilim yapmayı tercih etmiş. Baş rolünde sevgili Neo’muz Keanu Reeves’in yer aldığı filmde ona Lorenzo Izzo ve artık bol bol göreceğimiz, gördüğümüz Ana de Armas eşlik ediyor. Evde tek başına kalmış olan evli bir adamı canlandıran Keanu Reeves’in kapısını yağmurda sırılsıklam olmuş iki seksi kız çalar. Onları içeri alma gafletinde bulunan Neo, en sonunda kendini onlarla sevişirken bulur. Fakat ardından pişman olmasıyla kızları göndermeye çalışması bir olur. Tabii kızlarımız manyak çıkar ve bu kararından ötürü  ortalık feci karışır. Keanu Reeves’in tarzına uzak bir film olsa da mükemmel bir oyunculuk sergilediği filmde Izzo ve Armas da güzelliklerini harika bir şekilde kullanarak Neo’yu aratmayacak kadar iyi oyunculuk sergilerler.

Death Wish

Yönetmenin Knock Knock sonrası özüne döndüğü, aksiyonu ve kanı bol bir film. Bruce Willis’in baş rolünde olduğu filmde kel aktörümüz, ailesinin intikamını almak için kendini eğitmeye ve geceleri kendi çapında kahramanlıklara başlar. Fakat bu kahramanlıklar o kadar hoşuna gider ki, başarılı da olduğundan, devam ettirmeye karar verir. Böylece geceleri sokaklara çıkan bir kapşonlu kahraman doğmuş olur. Aksiyon ve gore sevenlerin seveceği bir film olan Death Wish; farklı türde bir Unbreakable diyebiliriz.

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Game of Thrones – Final Analizi

Previous article

Hiç Kimse Olmak: Doom Patrol

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply

More in Sinema