0

Yönetmenliğini Pawel Pawlikovski‘nin yaptığı Ida daha geçenlerde Avrupa Film Ödüllerine damgasını vurdu. Ödüllerin çoğunu alarak almadık ödül bırakmadı. Şimdi de Oscar’da ‘yabancı dilde en iyi film’ dalında aday oldu. Büyük ihtimal de ödülü alacaktır. Tabii bu kadar ilgi gören, ödül almış bir film seyircinin de ilgisini çeker. Şahsen ben çok merak ettim; nedir bu filmin olayı diye sinemada yerimi aldım. Genelde filmleri konularını okumadan izlerim ki ne izlediğimi bilmeyeyim. Ida, beklediğimden çok daha film. Birincisi minimalist. Üstüne siyah beyaz. İşin içine minimalizm girince filme olan bakış açım değişiyor çünkü minimalist filmler genelde göz bebeğimdir. Minimalist filmler büyük çocuğunlukla güzel filmlerdir. Yapımı, tarzı, oyunculuğu her şeyi farklıdır. Yalnız Ida, bildiğim minimalist filmlerden de farklı. Bir sinema hocası Ida’yı izlese yönetmen için büyük ihtimal demediğini bırakmaz. Filmi de zaten hikayesi ile beraber çekimleri farklı kılıyor.

Kısaca konusuna değinelim… Ida kilisede rahibedir. Yalnızdır, kimsesi yoktur. Kilise dışındaki hayatı da bilen biri değildir. Birgün bir teyzesi olduğunu öğrenir ve baş rahibenin izni ile onu ziyarete gider. Sonrada kendisinin esasında kim olduğunu, ailesinin neden olmadığı gerçeğini teyzesinden öğrenir. Ailesi yahudi soykırımı döneminde ölmüştür ama nasıl öldükleri ya da kim tarafından öldürüldükleri bilinmemektedir. Hikayemiz de bunu anlatıyor; Ida ve teyzesi Wanna film boyunca sorup soruşturarak, gezerek, araştırarak Ida’nın ailesine ne olduğunu bulmaya çalışıyor. Bu sırada Ida’nın kilise dışındaki hayata alışmaya çalışması, teyzesi Wanna’yı tanıması ve de esas kimliği ile çatışmasını izliyoruz.

Soykırım filmleri her daim iş yapmıştır. Konu soykırım olduğu zaman da filmin önemi her daim artar. Hele ki Pawel Pawlikowski’nin konuya diğer birçok filmden farklı olarak minimalsit yaklaşımı, filmi Oscar sıralasında öne koyacaktır. Konu da klasik yahudi katliamı hikayelerinden oldukça farklı. Film boyunca Ida ve Wanna bir arayış içinde. Filmin hikayesi soykırımın bizzat içinde olmaktansa dışında kalam sonuçlarının toplumda oluşturduğu yaralar üzerine odaklanıyor.

Pawel Pawlikowski’nin başka bir filmini izlemediğim için net bir yorum yapmam yanlış olur lakin çekim tarzı gerçekten enteresan. Kadraj içerisinde kocaman kocaman boşluklar; karakterlerin asimetrik konumlandırılması; detayların yarım çekilmesi gibi birçok enteresan plan var filmde. Yönetmen adayı olarak her açının anlamı bir olduğunu, buna göre belirlendiğine inanan biriyim ki teknik olarak sektör böyle işler. Pawel Pawlkowski tarzı, bir tarafntan gözü rahatsız eden lakin öbür taraftan da ilgi çekici bir tarz. Yönetmenin sinema hocalarını kızdıracak planlarının yanında aynı zamanda kartpostalları aratmayacak birçok geniş plan çekimi de var. Film, ıssız bir manzarada arayış içerisinde olan ufacık bir rahibeyi kadrajın en alakası noktalarına koyuyor.

Agata Trzebuchowska, yani Ida, ilk oyunculuk deneyimi için enfes bir oyunculuk sergilemiş. Katı, dini bütün kadını iyi oynamış. Hikaye ilerledikçe kurallarından ödün vermeye başlayan Ida’nın saçını ne zaman açacğını merakla beklemeye başlıyorsunuz. Umarım başarısının devamı gelir de ekranlarda bol bol izleriz kendisini. Wanda karakteri de özellikle filmin son sahnesinde gerçekleştirdiği intihar ile uzun süre unutulmayacaklar arasına girecektir.

Film ne muhteşem bir son ile bitiyor ne de içinde insanı şoke edecek unsurlar barındırıyor. İntihar sahnesini saymazsak üzerine düşülecek bir film değil. Klasik bir konuya farklı bir gözden bakıyor olması filmi değerli kılan yegane özelliği. Büyük ihtimal Oscar 2015’te yabancı dilde en iyi film ödülünü alacaktır. Bunun sebebinin de yahudilik, dinsel iç çatışma ve soykırım olduğu aşikar. Hele ki böyle bir konunun minimalist bir şekilde işlenmiş olması da filme artı puan getiriyor. Filmi farklı kılan bir diğer detay da yönetmen Pawel Pawlikowski’nin asimetrik kadrajları. Sinemada estetik arayışları olanlar için ilgi çekici bir film. Öyle ki Avrupa Film Festivalinde kendisini diğer filmlerden ayıran 2 özelliği sayesinde birçok ödül kazanmayı başardı.

7

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Kameranın Etiği Yoktur: Nightcrawler

Previous article

Yeni Nesil Korku Filmi: The Babadook

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply