0

Ankara Film Festivali‘nin öne çıkan filmlerinden biri de Selman Nacar’ın yönettiği İki Şafak Arasında, yönetmenin ilk uzun metraj filmi. Pek bilinmeyen bir oyuncu kadrosu ve yeni bir yönetmenle çekilmiş, diğer festival filmlerine kıyasla seyircinin ilgisini biraz daha az çeken, arkasından rüzgârı ile gelmeyen ya da daha sonraları tartışma yaratmayacak bir film. Fakat kötü de değil. Sade ve kendi hikayesini iyi bir biçimde anlatmayı başarıyor.

Uşak’ta babasından abisine geçen tekstil fabrikasında, Kadir abisine yardımcı olmaktadır. Bir gün işçilerden birinin ağır bir biçimde yaralanması sonucu işler sarpa sarar. Kadir hem işçinin ailesini dava açmamaya ikna etmeye çalışırken bir taraftan da kız arkadaşının ailesi ile tanışacaktır.

Her zamanki gibi oyunculuklara bakalım. Başrol Kadir’i oynayan Mücahit Koçak ilk başta yeterli gelmese de film gibi o da ilerleyince açılıyor. Sakin ve biraz ezik bir karakteri gayet iyi oynamış. Belli bir yerden sonra doğal olarak karakter kabuğundan çıkmaya başlasa da burada klişelere düşülmemiş. Bir anda karakter 180 derece dönmüyor. Sinirlendiğinde, hayatı raydan çıktığında bile hala içinde o sakinliği ve sıkkınlığı görebiliyorsunuz. İşçinin eşini oynayan Nezaket Erden ise filmin oyuncu kadrosundaki en yetenekli oyuncu gibi duruyor. Kendisini ilk defa izlesem de festival filmlerinde hep öne çıkan yetenekli biri. Büyük ihtimal kariyeri de çok parlak olacak. Avukatı oynanan Erdem Şenocak ise filmin komedi yönünü taşıyan bir karakter. Belki ben de avukat olduğum için en sevdiğim karakter açık ara kendisi oldu. Yönetmen de aynı zamanda hukuk fakültesi mezunu olduğu için avukatlara çok hâkim olduğu oyuncunun hareketlerinden, konuşmasından çok belli.

Filmde 2 ana mekan var. Tekstil fabrikası ve hastane. Film tekstil fabrikası gibi ilginç bir alana sahip olsa da görsel olarak bir çekiciliği yok. Bu filmin görsel estetiği ile herhangi bir Türk dizisinin görsel estetiği arasında bir fark yok. Görüntü yönetmeni ve birkaç teknik işçisi, yabancı olmasına rağmen ortada görsel olarak vasat bir film var. 2000’li yılların başında görüntü yönetmenleri hep Fransa’dan getirilirdi. BKM filmleri bu ithal Avrupalı sanatçı olayını kullanmaya devam etse de bu moda geçti artık. İki Şafak Arasında da görüldüğü gibi Avrupa’dan gelen görüntü yönetmenleri ve filmin diğer ekip üyelerinin yabancı olmasının bir faydası yok. Avrupa, Kore ya da Hollywood’da olan görsel büyüleyicilik genellikle yakalanamıyor.

Filmin en güçlü olan tarafı işçi ve işveren ilişkisinin kirliliği. Modern dünyada artık hepimiz işçi konumundayız. İşçi olmak için illa kas gücünü kullanmaya gerek yok. Sonuçta bir işveren altında çalışan herkes işçi. Türkiye’de işçilerin ve diğer mesleklerin de çalışma koşullarının ne kadar kötü olduğu ortada iken bunun daha fazla anlatılması lazım. Filmimiz de işverenlerin karakter yapısını başarılı bir biçimde anlatmış. İşverenin yaptıkları sürpriz şeyler değil hepimizin bildiği şeyler, fakat kimse anlatmıyor.

Selman Acar büyüdüğü şehrin problemini seyirciye iyi geçirebilmiş. Güvenli sade bir film. Maalesef çok iyi değil. Filmi izlediğimde yönetmene dair özel bir şey göremedim açıkçası. Her yönetmende özel bir şey aramaya gerek var mı ondan da emin değilim. Fakat film sonu soru cevabında yönetmeni tebrik etmek lazım. O kadar saçma sorulara çok içtenlikle ve nazik bir biçimde çok güzel cevaplar verdi. Filmi büyük bir tutkuyla, uzun bir planlamadan sonra çektiği çok belli. Umarım gelecekte kendine has görsel bir dil yaratabilir.

İki Şafak Arasında  anaakım seyircinin bir şey bulabileceği ya da Türk sinemasına yeni bir soluk getiren bir film değil. Festival filmlerine ilginiz varsa bakabilirsiniz onun haricinde size seyir zevki sunabileceğini de maalesef düşünmüyorum.

6

Batuhan Oğuz

The Electrical Life of Louis Wain: Ya da Kedileri Sevmeyi Nasıl Öğrendim?

Previous article

Okul Tıraşı: Bir Okul Var Uzakta #AFF

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply