0

Not: Bu yazı, filmi izleyen kişilere ithafen yazılmıştır. Filmi izlemeyenler de bittabii yazıyı okuyup, filmi izleyip izlememe kararında kullanabilirler. Fakat yazı, çok açık olmasa da ufak tefek spoiler bilgiler içeriyor olabilir, olmayabilir de.

Mila, Yorgos Lanthimos’un Kynodontas filminde asistanlık yapmış olan Christos Nikou’nun ilk uzun metrajlı filmi. Yunan Yeni Dalgası ya da Yunan Tuhaf Dalgası gibi isimlerle anılan akımın son işlerinden denebilir. Yunan Yeni Dalgası filmlerinden alışık olduğumuz çoğu şey Mila’da da mevcut. 

Belirsiz bir zamanda geçen bu film, baş karakterimiz Aris’in evde zaman öldürürken radyodan duyduğu bir haber ile başlıyor. Atina’da bir epidemi kol geziyor. İnsanlar nedensiz yere hafızalarını kaybediyorlar ve akrabaları tarafından bulunana kadar özel rehabilitasyon merkezinde tutuluyorlar. Aris, duyduğu haber karşısında gündelik hayatına devam ediyor. Etrafında olup biten onu pek ilgilendiriyor gibi görünmüyor. Ta ki bir gece bindiği otobüsün son durağında şoför tarafından uyandırılana kadar. Ne gideceği yeri ne de adını hatırlıyor şoför sorduğunda. Üstelik üzerinde kimliği de olmadığı için doğruca özel rehabilitasyon merkezine gönderiliyor. İsimleri olmayan bu “hastalar” onlara özel bir sayıyla çağrılıyorlar ve kontrol altında tutuluyorlar. Yaratılan atmosfer cidden tuhaf. İzlerken bize tuhaf gelebilecek ayrıntılar film içinde gayet normalmiş gibi aktarılıyor. Hastalananlar geçmişleriyle ilgili bir şey hatırlayamadıkları gibi neyi sevip sevmediklerini de hatırlamıyorlar. Bu yüzden kendilerini de ifade etmekte zorlanıyorlar. Epidemi ölümcül değil ancak yaşanan hafıza kaybının bir tedavisi yok. Aileleri ya da arkadaşları tarafından bulunup rehabilitasyona gitmek zorunda kalmayanlar şanslı olmalı. 

Hafızasını yerine getirmekle ilgili çalışmalar sonuç vermeyince Aris, Yeni Kimlik programına dahil diğer hastalar gibi, yeni bir hayata başlamak üzere bir eve yerleştiriliyor. Bu programa göre hastalar “devlet” tarafından kendilerine gönderilen kasetten öğrendikleri ve giderek zorlaşan görevleri yerine getirirken biriktirdikleri anıları onlara verilen polaroid makine ile fotoğraflamalılar. Oluşturulmaya çalışılan anılar rastlantısal olmadığı için pek yapay görünüyor. Filmin anlatmak istediği de tam bu. Oysa rastgele bir şekilde başımıza gelen onca şey bizim için en değerli olanlar değil mi? Yoksa modern dünyada hepimiz filmde olduğu gibi bize sunulan benzer anılara mı sahibiz? 

Aris’in radyoda çalan bir şarkının sözlerini hatırlaması, bara gittiğinde iyi dans ettiğini görmesi, komşunun köpeğini anımsaması gibi olaylar biz izleyicilerin hafızamızın seçiciliği konusunda düşünmesini sağlıyor. Filmin başından beri Aris’i sadece elma yerken görüyoruz. Yönetmen elmanın hafıza güçlendirme özelliğini ön plana çıkarmış. Ancak Aris’in elma satın almak için gittiği manavın bu bilgiyi ona söylemesiyle Aris bundan sonra artık portakal yemeye karar veriyor. 

Filmin sonlarına doğru öğrendiğimiz kadarıyla Aris kendi kaybını başka bir kayıp ile örtmeye çalışıyor aslında. Aris hakkında öğrendiğim küçük detaylar sayesinde olaylara bakış açım biraz değişti filmi izlerken. Belki de tam olarak hafızasını kaybetmiş taklidi yapıyordu ya da film boyunca iştahla yediği elmalar cidden hafızasına iyi gelmiştir. Üstüne düşünülebilir. 

Mila, hafıza ve kayıp üzerine güzel noktalara değinen iyi bir ilk film. Temposunun yüksek olmaması hiç sıkmıyor ve derdini sesini yükseltmeden sakince anlatıyor. Aris rolündeki Aris Servetalis’in oyunculuğu göz dolduruyor. Kendisi bu filmden sonraki işlerini takip edeceğim biri oldu. Prömiyerini Film Venedik Festivali’nde yapan bu filmin tam da salgın zamanında vizyona giriyor olması manidar olmuş. 

Christos Nikou’nun Fingernails isimli yeni filminde Carey Mulligan başrolü oynayacak ve film yönetmenin çekeceği İngilizce ilk film olacak. Merakla bekliyoruz. 

6

Odaların Arkasındaki Deha: Escape Room: Tournament of Champions

Previous article

Tam Anlamıyla Yanlış Bir Dönüş: Wrong Turn

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply