0

2018 yapımı aynı isimli Danimarka yapımından uyarlanan The Guilty geçtiğimiz günlerde Netflix’te yerini aldı. Son yıllarda çıkan Netflix orijinal filmleri pek parlak değil. Çok nadir olarak iyi filmlerde olsa da, dizilere kıyasla Netflix orijinal filmlerinin standardı baya düşük. Genellikle Avrupa filmlerinden uyarlanan Hollywood filmlerinin de orijinali kadar iyi olmadığı da ortada olunca The Guilty filmi daha doğuştan pek bir şey vaat etmiyor. Maalesef sonuçta uzaktan görüldüğü gibi hayal kırıklığı.

Bir polis olan Joe Baylor (Jake Gyllenhaal) başına gelen bir olay yüzünden mahkeme gününe kadar masa başı operatör olarak çalışmaktadır. Gayet sıradan giden gününde bir kadının 911’i araması ile her şey değişir.

Tek odada geçen filmler çekmek ustalık ister. Çok fazla yönetmenin seçmediği bu konsept çok iyi filmlere ev sahipliği yapsa da yetenekli ellerden çıkmayınca The Guilty gibi bir film ortaya çıkıyor. Film seçtiği konu itibariyle başlamadan size kötü bir film olacağını söylüyor. Bir 911 operatörünün bir günü ile ilgili iyi bir film de olabilir tabi ki. Ama bu yapım filmin daha da iyi olmasını kendi elleriyle engellemiş. Rezervuar Köpekleri gibi başarılı tek oda filmlerinde diyaloglar ve karakter çeşitliliği filmi kült yapan ögelerdi. Filmde neredeyse tek bir karakter var.  Burada ise 90 dakika boyunca sadece Jake Gyllenhaal’ı izliyoruz. Kendisi çok iyi bir oyuncu olsa da diyalogların da yetersizliğinden elimizde pek bir şey kalmıyor.

Filmin yönetmeni olan Antoine Fuqua suç filmlerinin son 20 yıldaki iyi temsilcilerinden. Training Day, Shooter, The Equilizer gibi iyi suç filmleri çeken bir yönetmen. The Magnificent Seven ile de iyi bir uyarlama film çekmeyi de başarmıştı fakat The Guilty ile kariyerinin en kötü filmini çekmiş durumda. Training Day bir istisna olsa da genellikle Fuqua filmlerinde diyalog ve oyunculukla çok öne çıkmaz. Genellikle karizmatik adamlarla iyi aksiyon filmleri çeker. The Guilty ise Fuqua’nın yeteneklerinin tam zıttı olarak onun güçlü olan yanlarından ziyade zayıf yönleri üzerine kurulmuş bir film. Çıkış filmi olan Training Day kalitesinde bir film daha çekemese de bu kadar da kötü bir yönetmen değil.

Filmin senaristi ise Nic Pizzolatto. Kendisi True Detective’in senaristiydi. Oradan gözüme giren Nic’in daha sonra çok bir işi olmadı. Kendisinin Galveston isimli bir romanını okumuştum. Fena değildi açıkçası ama tavsiye edilecek kadar da iyi değildi. Maalesef Nic’in kariyeri True Detective sonrası uçar diye düşünürken çok alçaktan uçtu. 45 yaşındaki senarist umarım karşımıza tekrar True Detective gibi kaliteli bir işle çıkar.

Filmin oyuncularına bakarsak aslında elimizde çok bir şey yok. Neredeyse sadece Jake Gyllenhaal var. Açıkçası kendisi benim çok sevdiğim bir oyuncu. Buradaki karakteri sürekli sinirli etrafa çatan bir karakter. Kötü oynamış diyemem ama biraz vasat bir performans. Jake’e daha çok Nocturnal Animals ve The Enemy filmlerinde olduğu gibi biraz sönük hatta sulugöz karakterler yakışıyor. Sinirli adam rolleri için aklıma gelen bir isim değil. Filmin diğer oyuncuları telefondaki seslerden ibaret. Orada da Ethan Hawke, Peter Sarsgaard, Riley Keough var. Onların oyunculuklarını değerlendirmek için elimizde pek bir veri yok. Sadece dikkatimi çeken Riley Keough son yıllarda ne kadar fazla filmde oynadığı. İzlediğim her filmde kendisini yan rollerde görüyorum. Bakalım Elvis’in torunu bir gün başrol olabilecek mi.

The Guilty kısa süresine rağmen pek bir şey vaat etmeyen bir film. İzlerken genellikle sıkılmasanız bile filmin kırılma anından sonra ki 20 dakika birden çok anlamsız oluyor. Joe karakteri de çok tanıtılmadığı için onun için de herhangi bir şey hissetmiyorsunuz. Herhangi birine tavsiye edemem.

4

Batuhan Oğuz

Vasat Kumarbaz: The Card Counter

Previous article

Yeni Bir Başlangıç: Lamb

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply