0

Filmlerde yaşanmış bir olayın anlatıldığını hatta olayın -canlandırma misali- birebir işlendiğini defalarca gördük. Fakat bu durum dizilerde çok yaygın değil. Büyük çoğunluğu gerçek hikaye değildir, kurmacadır. Gerçek bir hikaye, birebir ekrana aktarıldığında da Oscar alabileceğini 2016 yılında bir kere daha gördük. Bkz: Spotlight. Gerçek hikayelerin dizilerde başarılı olup olamayacağını da American Crime Story sayesinde gördük. American Crime Story, Amerika’nın kanayan tarihlerinden biri olan O. J. Simpson davasını el hareketlerinden mimiklerine, mekanlarından konuşmalarına kadar birebir aktaran enfes bir dizi. Spotlight, ne kadar başarılıysa, American Crime Story de o kadar başarılı. Anlaşılan o ki, seyirci, bildiği ya da bilmediği gerçek hikayeleri yaşanırken, bizzat içinden görmek istiyor. Buna ben de dahilim. Çünkü bazı “şeylerin” gerçekten yaşanmış olduğunu bilmek, onları görebilmek heyecan verici.

Açıkçası ilk izlemeye başladığımda hikayeyi bilmiyordum. Dizi, Amerika’da insanları aylarca ekrana kitleyen, büyük bir olay haline dönüşen O. J. Simpson davası üzerine. Orenthal James Simpson; ünlü bir Amerikan Futbol oyuncusu. Ülkede de epey sevilen biri. Bir akşam polisler evini aramaya geldiğinde karısını ve ‘tahminen’ karısının kaçak ilişki içinde olduğu Ronald Goldman’ı evin önünde ölü olarak bulur. Hem de vahşice öldürülmüş bir şekilde. Bunun üzerine O. J. şehri terk etmek üzereyken geri çağırılıp tutuklanır. Çünkü evin etrafında yapılan araştırmalarda bulunan deliller %90 O.J.’ye aittir. Evde, sokakta, maktüllerin üzerinde, evin dışındaki arabada hep O. J.’in kanı vardır. O. J. tabii ki de yapmadığını iddia eder ve kendine ünlü bir avukat olan Robert Shapiro’yu tutar. İşler de bu saatten sonra ciddileşmeye başlar. Ülke ünlü oyuncunun 2 kişiyi öldürmesi ile çalkalanmaktadır. İnsanların ikiye ayrılmıştır, büyük çoğunluğu yapmadığını düşünürken azınlık suçlu olduğuna inanmaktadır. Fakat hepsi, istisnasız davayı televizyonundan ya da radyodan takip etmektedir.

Dizinin seyri; bir adamın dahil olması ile tamamen değişiyor. O. J. Simpson, Robert Shapiro’nun kendisini savunmada yeterli olmayacağını düşünüyor. Çünkü karşısında O. J.’i hapse tıkmak için canını dişine takacak esaslı bir kadın var: Marcia Clark. O. J. bunu bildiği için siyahi savunma avukatı Johnnie Cochran’ı ekibe dahil ediyor. Marcia Clark da buna karşılık siyahi avukat Chris Darden’ı kendi kadrosuna katıyor ve dava başlıyor. Fakat davanın gidişatını bu diziye dahil olan adam, yani Johnnie Cochran değiştiriyor. Marcia Clark ve Chris Darden deliller ile jüri karşısına çıkarken Cochran farklı bir yol seçiyor ve konuyu saptırıyor: Irkçılık. Cochran, davayı bir anda O. J. Simpson’a Los Angeles polisinin düzenlediği komplo davasına dönüştürüyor. Bu iddia da tüm ülkeyi karıştırıyor. Zaten ırkçılığın polisler ile çok fazla anıldığı bir dönem, sokaklar gergin. Konu saptırılınca tabii herkes kendine şu soruyu sormaya başladı: O. J. acaba beyaz polisler tarafından tufaya düşürülen bir siyahi miydi?

Dizinin oyuncu kadrosu çok güçlü. O. J. Simpson’ı Cuba Gooding Jr. canlandırıyor ve açıkçası muhteşem bir oyunculuk sergiliyor. Marcia Clark’ı American Horror Story’den hatırladığımız Sarah Paulson canlandırıyor. Robert Shapiro’yu John Travolta, Chris Darden’ı Sterling K. Brown canlandırıyor. Dizi, yaşanmış bir olayı birebir aktardığı için oyuncuların da yaşayan kişilere benzemesi gerekiyordu. Açıkça söylüyorum, ben karakterlerin böylesine benzetildiği bir çalışma daha görmedim. O. J. Simson’ı canlandıran Cuba Gooding Jr. az biraz sırıtsa da geri kalan karakterlerin hepsi neredeyse aynı. Özellikle davanın yargıcı Lance Ito’yu canlandıran Kenneth Choi birebir aynı. Sanırsınız kendisi oynamış. Marcia Clark’ı canlandıran Sarah Paulson da Chris Darden’ı canlandıran Sterling K. Brown da muhteşem derecede gerçek karakterlere benziyorlar. Dizi bittikten sonra karakterlerin fotoğrafları jenerikte geçiyor. Gerçek kişi ve oyuncusunu yan yana görüyorsunuz. O bölümde karakterlerin ne kadar harika seçildiğini siz de göreceksiniz.

Konusu dava olan çalışmaları hep sevmişimdir ben fakat American Crime Story dizi olduğu için süresinin verdiği güçle hikayeye çok farklı açılardan yaklaşmayı başarmış. O. J. Simpson davası Amerika’yı birbirine katan bir dava. Amerikanların dediği gibi: “Pain in the ass” tabirinde bir dava. Bitmek bilmedi. Neredeyse 7 ay sürdü. Dizi, bu 7 aylık süreçte davanın içinde yer alan herkesin ruh hallerine, içten içe yıpranışlarına ve değişimlerine el atıyor. Sadece ana karakterler üzerinde durmuyor, davada yer alan herkese tek tek uğrayarak onların yaşadıklarını da aktarıyor. O. J. Simpson’ın dava süresince ne kadar zorlandığı, Marcia Clark’ın üzerine gidilmesi hatta gazetelerde çıplak fotoğraflarının yayınlanması, Johnnie Cochran’ın pazarlıkları ve uydurduğu hikayeleri, Chris Darden’ın ırkçılıktan usanması ve daha fazlası. Jürilerin anlatıldığı 8. bölüm mesela dizinin finalle beraber en iyi bölümüydü. Amerikan hukuk sisteminde eğer jüri seçildiyseniz dava bitene kadar hayattan koparsınız. Jüriler davanın 7 ay süreceğini bilmeden kimse ile iletişime geçemeyecek şekilde bir otelde konaklamaya başlıyor. Jüriler ancak jürilerle takılabilir. Akıllarını çelebilecek hiçbir şey etraflarında olamaz. Dava sebebiyle onlar da resmen 7 ay boyunca hapis hayatı yaşıyorlar.

American Crime Story, en azından Amerikalılar için sonucu bilinen bir diziydi. Ben açıkçası davayı hiç duymadığım için 10. bölüme kadar dizi hakkında ve dava hakkında tek bir araştırma dahi yapmadım ki sonucu finalde öğreneyim. Sonucu bilmeyenler için dizi gerçekten çok ama çok etkileyici olacaktır. Özellikle final bölümünde duygusal biriyseniz ağlama garantisi veriyorum.

Yepyeni bir dizi arıyorsanız ve biraz da heyecanlı olmasını istiyorsanız American Crime Story tam size göre. Diğer hukuk dizilerine ve filmlerine nazaran çekimleriyle de çok hareketli. Sıkıcı ve bayık bir atmosfer hiçbir zaman oluşmuyor. Dizi, her bölümde çıtayı biraz daha yükselterek finale doğru koşuyor. Ben dizilerde sıkılıyorum, bazı yerleri atlıyorum diyorsanız işte bu dizi o dizilerden değil. Kesinlikle her anı heyecanlı ve her anı hikayeye bağlı. Garanti veriyorum.

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Özel Bir Çocuk: Midnight Special

Previous article

Türk Animasyon Miladı: Kötü Kedi Şerafettin

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply

More in Televizyon