Festivalin Ödülleri Sahiplerini Buldu
Bu yıl özveriyle yine güzel bir festival gerçekleştirildi. Fani Dizeler filminin en iyi film ödülüyle dönerken; Halk oylamalarıyla The Green Border filmi halk ödülünü kazandı.
Öğrenci jürisi Karganın Uykusu filmini ödüllendirirken; Film eleştirmenleri SİYAD ödülü ise The Siren filminin oldu. Bu yıl festivalde izlediğimiz filmlere dair kısa notlarımızı da bu yazıda bulabilirsiniz.
Adalet Terazisi Bölümü Dünya Festivallerinden Seçkin Eserlerle Doluydu
All Your Faces
Kurbanlarla – suçluların yüzleştiği ve iki tarafın birbirini anlamaya çalıştığı seansları anlatıyor. Fikir korkutucu olsa da, iyileştirici etkisi filmin optimist yaklaşımıyla umut vaat ediyor. Yakın dönem Mass filmine Fransa’nın cevabı gibi denilebilir. Özellikle suçluların eylem fikri ve bakış açısını yansıtarak kurbanlarla bir bağ kurdukları sahneleri oldukça etkileyiciydi.
Midwives
Ebelerin doğumhanedeki yaşadığı zorluklar, alışma aşamaları bir yandan empati kurmamıza yararken; öte yandan Fransa sağlık sisteminin açıklarını eleştiriyor. Uzun çalışma saatleri ve insan yerine konulmayan personelin yaşadığı durumlar dünyanın hiçbir yerinde ekonomik olarak tatminin olmadığının kanıtı gibi yorumlanabilir. Göçmen sorununun da hafifçe üstünden geçilmesi ve onların sağlık sektöründe mağduriyetinin de üzerinden geçilmesi anlamında önemli bir nokta olarak kabul edilebilir.
After the Fire
Polisin Fransa varoşlarına uyguladığı çifte standartı ve polis-devlet ilişkisini bir kez daha altını çiziliyor. Ana karakterin adalet mücadelesi ve hukukun gücüne teslim olması filmi değerli kılsa da, finalinin beklentileri karşılamaması zayıf yönü olarak akılda kalıyor. Festivalin açılış filmi olan After the Fire, Fransa’daki bitmek bilmeyen olayların kısa özeti gibi diyebiliriz.
Matria
Başrol oyuncusu Maria Vazquez‘in güçlü oyunculuğu ile dikkat çeken Matria, küçük yere sıkışan bir kadının hayata tutunma mücadelesini mercek altına alıyor. İş bulmak için oradan oraya savrulan bir kadın, emek istismarcısı patronlar ve rutinin içinde çürüyen halkın portresini çiziyor. Ortalama düzeyde işçi filmi olarak yorumlayabileceğimiz yapım, festivalin konseptine net anlamda adapte olamasa da hayatın adaleti yok yorumuyla festivalde kendine yer bulmuş gözüküyor.
Temporaries
Suç ve Ceza Film Festivali gibi festivaller sayesinde kıyıda köşede kalan nitelikli yapımları izlemek oldukça keyif veriyor. Temporaries de bu açıdan festivalin en iyi filmlerinden biriydi. Kanada’daki mevsimlik işçi istismarını ve işçi hakları ihlallerini gerilimi yükselterek adım adım veriyor. Film son kısımda doğru bir finale sahip olsa da, daha cesur olabilirmiş. O hamleyi yapsa yıl sonu listelerinde yeri hazırdı. Bunun yerine olaylara daha gerçekçi bir taraftan bakarak daha umut dolu bir finalle kalpleri kolaycı yoldan kazanıyor.
Les Meutes
Oluşturduğu tekinsiz atmosferi ve İran filmlerini anımsatan merak uyandıran senaryosuyla, doğal oyunculukların da yardımıyla Les Meutes yılın gizli keşiflerinden biri oluyor. Genelde Afrika’dan az nitelikli filmin çıktığı düşünürse bu film çölde vaha olarak nitelendirilebilir. Ahlaken her anında ana karakteri dibe batarken, gece boyunca bizi çaresizliğe sürüklüyor. Az beklentiyle tatmin edici film ortaya çıkmış.
The Green Border
Siyah beyaz sinematografisini içler acısı insanlık dramlarıyla dolduran yapım, sizi oturduğunuz koltukta mülteciye dönüştürüyor. Avrupa’nın ikiyüzlülüğünü her karesine işliyor. İzleyiciyi karamsarca çaresizliğe sürüklerken, karşımıza etkileyici bir film çıkıyor. Agnieszka Holland’ın yıllar geçmesine rağmen hala nitelikli filmler ortaya çıkartabilmesi ise takdir edilesi bir durum denilebilir. The Green Border bu yıl Avrupa Film Ödülleri’nde de adından epeyce söz ettiren bir çalışma oldu.
Heroico
Meksika’nın bir askeri okulunda yaşanan zorbalık, istismar ve şiddeti gözler önüne seriyordu. Bu yılın seçkisindeki en sert ve gerilim hissini en çok seyirciye geçiren filmi oldu. Şok edici finali ve sert sahneleriyle her izleyicinin bünyesine uygun bir film değildi. Sinematografisi, tekinsiz rüya sahneleri ve oyuncu performanslarıyla bu yılın hazinelerinden biri dersek yanılmayız. Bulduğunuz yerde izleyin!
Altın Terazi Yarışma Filmleri
The Burdened
4 ay, 3 hafta, 2 gün, The Happening, Never Rarely Sometimes Always gibi filmlerle aynı meselenin bu sefer müslüman versiyonunu karşımıza getiriyor. İnsanların kürtaj hakkını hangi coğrafya olursa olsun yerel yönetimlerin din bahanesiyle reddetmesi, belli ki insan hayatı ve ekonomik sıkıntılar içindeki halkın önemsenmediğini gösteriyor. Ancak filmin otantik yanı dışında çok sade ve heyecansız bir anlatım benimsemesi, benzerlerine göre daha az davetkar bir sinemanın ortaya çıkmasına neden olmuş. Film bittiğinde biz bu hikayeyi izlemiştik diyoruz. Bu yıl ki ana yarışmada jüriden özel ödülle döndüğünü de belirtelim.
Behind the Haystacks
Bir ailenin karakterlerinin bakış açısından Yunan kıyılarındaki insanlık dramını mercek altına alıyor. Ancak filmin odağı ekonomik sıkıntılar, toplum baskısı ve günah teması üzerinden ilerliyor. İlk iki bölümde hikaye hazırlanırken tıkanma noktasına geliyor, 3. kısımda evin kızının gözünden olan bölüm, filme nefes aldırıyor. Filmin orta karar bir film olmasından dolayı beklenen etkileyiciliği sağlayamadığı söylenebilir.
The Wall
Vicky Krieps‘in varlığı dışında film her anlamda dökülüyor. Ne düzgün oyuncu yönetimi var, ne de senaryonun elle tutulur tarafı var. Yerli teması ile göçmenler aynı kaderi paylaşıyor demek için çok yanlış bir yol seçiliyor. Ana karakterinin bunalımı üzerinden karakter profili oluşturulmaya çalışılsa da rutin tepkileri dışında karaktere dair iyi bir arka plan hazırlanamıyor. Karakterin kötücüllüğünü ise kardeşine bağlamak skandal bir karar olarak değerlendirilebilir. Bu yılki yarışmanın en zayıf filmlerinden biriydi.
Kurban
Yarışmalı bölümün iki yerli filminden biri olan İsmail Güneş’in Kurban filmi, yarışmanın en zayıf halkası olarak akıllarda kaldı. Müsamereye benzer oyunculukları, 90’lardan kalma naftalin kokan senaryosuyla günümüzü zerre yakalayamayan eziyet gibi film ortaya çıkmış. İsmail Güneş belli ki iyi film çektiğini zannedip seyirciyi kurban etmiş! Çünkü bu filme tahammül etmek cidden zordu. Yıllardır film çeken bir yönetmenin günümüzde hala kendini geliştirememesi içler acısı bir durum denilebilir.
Libertate
Rumen sinemasının yine politik karanlık dönemlere değindiği Libertate, 15 Temmuz’u andıran kargaşa ve vahşet görüntüleriyle Çavuşescu rejimi sonrasında olan olayları anlatırken; yerinde durmayan kamerasıyla kaosu iyi yansıtıyor. Bir havuzun içinde can pazarına ortak ediliyoruz. Filmin uzun planları başarıyla kotarılırken, bir noktadan sonra tempo sorunları yaşaması belki de filmin tek eksisi olarak yorumlanabilir. Yarışmanın iyi filmlerindendi.
Terrestrial Verses
Tek planlardan oluşan Terrestrial Verses, İran yaşamından kesitler ve profiller gösterirken, absürtlüğe varan gerçekliği ile ürkütüyor. Bataklığın içinde kahkaha atan bir ülke olarak ironik sahneler bize mizah unsuru gibi geliyor. Yarışmada tam seyirci oylarını toplayacak film olarak öne çıkarken, yarışmanın kazanan filmi de olmayı başardı. Bir İran şiirinden esinlenen yapımın yönetmeni Ali Asgari de maalesef ülkesindeki cezasından dolayı ödülü almaya ülkemize gelemedi.
O Corno
Annelik teması üzerinden ilerleyerek anneliğin tabularını zaman zaman tersyüz ederken, sade filmografisiyle hipnotize eden bir yapımdı. Sinema anlamında yarışmanın en çok ödülü hak eden filmi olmasına rağmen jüri belli ki filmin içindeki ahlaki tartışmalara takılıp kaldı. Metaforik imgeleri, düzeyli oyuncu performansları ve düşündüren senaryosuyla etkilemeyi başaran film, ödülsüz dönse de yarışma seçkisinin en güçlü filmiydi.
Haktan Kaan İçel’in, diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazla için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip etmek için tıklayınız.
Yorumlar