Ülkemizin köklü festivallerinden Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali bu yıl 27. yılında yine renkli bir festival programıyla karşımıza çıktı. Genç ve dinamik bir ekiple harika bir organizasyona imza attılar. Bu yazıda festivalde izlediğimiz filmlere dair kısa yorumları bulabilirsiniz. Keyifli okumalar!
Who Do I Belong To
Meryam Joobeur’un yönetmenliğini üstlendiği Who Do I Belong To Orta Doğu’nun dayanılmaz acılarının dili oluyor ve şeriat sisteminin kadınlara nasıl zindan olduğunu bir kez daha belgeliyor.
Rüya sahnelerinde, yaratıcılığı takdiri hak ederken, filmin iç bunaltıcı dar kadrajları ve temposuzluğu seyir zevkini ciddi anlamda baltalıyor. Üç bölüm halinde sunulan hikayenin her bölümünü verimli kullanılamıyor. İlk bölüm özellikle hikayesine çok az katkıda bulunarak filmin seyirci açısından çekilmez hale getirmiş. Depresif atmosferinin yıldırıcı etkisi, filmin final bölümündeki zorlayıcı sahneleriyle birleşerek karşımıza yer yer başarılı olsa da genele bakıldığında tam tatmin elde edemediğimiz travmatik bir slow burn drama çıkıyor.
Gloria!
Müzik ve baskı altındaki kadınları bir araya getiren Gloria!, kilisenin muhafazakar damarı yüzünden yetenekleri olmasına rağmen insan yerine koyulmayan kadın bestecileri dramatik bir şekilde ele alıyor. Film ton olarak yer yer eğlenceli kısımlara da sahip olsa, koyu bir karamsar tabloyu gözler önüne sermekten kendini alıkoyamıyor.
Oyuncu performanslarıyla öne çıkan yapım, çok yenilikçi bir sinemaya sahip değil. Müzikal sahnelerde parlayan ama çok uzun süre ilgiyi üzerinde tutamayan bir senaryoya sahip diyebiliriz. Filmin gizli kadın hikayelerini anlatması açısından önemli olduğunu söyleyebiliriz.
Maydegol
İran’da yaşayan Afgan mülteci ve sporcu kadınları olağan yaşantısını merkezine alan Maydegol, çalışma ve antreman rutinlerini öne çıkartarak yarı belgesel yarı kurmaca anlatı peşinde koşuyor.
Odağındaki Maydegol isimli Muay Thai sporcusu Afgan kızın duygu ve düşüncelerinin Z kuşağını birebir yansıtışı filmin en değerli kalemi olarak yorumlanabilir. Ancak filmin teknik anlamda bir İran filmine göre bile amatör durduğunu ve bu yüzden de seyirciyi kurmaca kısımlarda tam ikna edemediğini söylemekte yarar var. Başrol oyuncusunun performansıyla seyirciyi kendine bağlaması filmin en büyük başarısı diyebiliriz.
BlackBird BlackBird Blackberry
Dünya çapında pek çok ödül kazanan yapım, olgun bir kadının hayatına giren bir adam vesilesiyle hayata bağlanması ve kendinde olan değişimlere dair enteresan bir hikaye anlatıyor. Gürcistan’ın bir köyünde, toplum baskısının da hissedildiği bir ortamda kadının yeri nedir sorusunu da sorarken; modern bir kadın portresi sunarken ülkeye has özellikleri sunmayı da ihmal etmiyor.
Filmin yarattığı atmosferin yardımıyla karşımıza sinematografik kareler çıkıyor. Sinemada çok fazla anlatılmayan olgun kadına övgü filmlerinden biri olmayı becerirken, hikayesindeki merak unsurlarını sonuna kadar saklayabilmesi net bir başarı olarak algılanabilir.
La Chimera
Cannes Film Festivali’nin gediklilerinden Alice Rohrwacher, yeni filmi La Chimera’da tarihi eser kaçakçısı ana karakterinin hikayesini, geçmişin kulaktan kulağa fısıldanan mitleri ve masallarından ilham alarak filmleştiriyor.
Fellini’yi andıran rüya sahneleri ve sirke dönüşen mizansenleri akılda kalıcı olsa da, hikayesini anlatırken gereksiz kimi ayrıntıları ve uzatılan sahneler yüzünden yorucu bir seyire evriliyor. Ana karakterinin farklı insanlarla etkileşimleri ve yolculuğu zaman zaman eski destanları hatırlatıyor. Doğal ışık kullanımıyla dikkat çeken yapım, beklentileri tam karşılayamıyor ve bazı yönleriyle ortalamanın yukarısına çıkamıyor.
Favoriten
Viyana’daki farklı etnik kökenli öğrencilerin yer aldığı bir sınıfı gözlemleyen yapım, bir yandan eğitim sistemini sorgularaken, bir yandan da gelişmekte olan çocukların mucize hissi veren zekalarını çıplak bir şekilde karşımıza çıkartıyor. Özellikle renkli karakterli öğrencilerin varlığıyla seyir zevkini arttıran belgesel, iki saatlik süresini hissettirmeyerek, perde arkası kimi olayları da güzel özetliyor. Tam bir seyirci dostu belgesel diyebiliriz.
Haktan Kaan İçel’in, diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.
İstanbul Uluslararası Film Festivali Günlükleri: 10. ve 11. Gün
Yorumlar