0

Bu yıl Antalya Film Festivali belirsiz bir tarihe ertelenince gözler Ankara Film Festivali’ne çevrilmişti. Kimi filmlerin ana yarışmadan çekilmesiyle birlikte acaba bu festival de mi ertelenecek derken, festival gerçekleşti ve kafalardaki soru işaretleri yok oldu.

Biz de bize ayrılan süre içerisinde izlediğimiz filmlere dair kısa kısa notlar alarak filmler hakkında fikir sahibi olmanız için bu yazıyla karşınızdayız.

Ulusal Yarışmadaki Türkiye Prömiyeri

Aniden

Melisa Önel’in yeni filmi Aniden, Antalya Film Festivali ertelenince ilk gösterimini 34. Ankara Film Festivali’nde yaptı. Diğer filmlerin festivalden çekilip planlamasını değiştirmesinden sonra Aniden filmi Ankara’da filmini açarak büyük takdir topladı. Aniden, geçmişin travmalarının gölgesinde aidiyet sorunları yaşayan bir kadının iç yolculuğunu metaforik unsurlarla süsleyerek etkileyici olmayı başarıyor.

Görüntü yönetmeni Meryem Yavuz‘un en iyi işlerinden biri diyebiliriz. Özellikle finaldeki çamaşır sahnesi harika çekilmiş. Defne Kayalar ise ince nüanslarla iyi performansıyla filmin nefes almasını sağlıyor. Aniden‘in temel sorunu süresini verimli kullanamaması denilebilir. Kimi yerlerde kurgusu sarkıyor. Ayrıca yan hikayelerin bir kısmı gerekli miydi? Bu kafalarda soru işareti bırakıyor. Kimi detaylar kurguda atılsa filmden bir şey eksilmezdi diye düşünebiliyoruz. Genel hatlarıyla bu yılın en iyi yerli filmlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz.

Ağızda Birbirinden Farklı Tatlar Bırakan Belgeseller

Kim’s Video

Sinema aşkını haykıran Sundance çıkışlı Kim’s Video, New York’un en popüler korsan videocusunun nasıl İtalyan mafyasının eline düştüğünü anlatan şaşırtıcı olmayı başaran ilginç ve yaratıcı bir belgesel olarak karşımıza çıkıyor. Sinema referanslarıyla bezeli anlatımı kalpleri çalıyor. Özellikle araştırmacı ve samimi anlatımı sayesinde filmin finaline kadar merak unsurlarını başarıyla diri tutuyor. Sinema severlerin ilk fırsatta listelerine almasını önerebiliriz.

Four Daughters

Acı gerçeklerin yıkıcı etkisiyle yüzleşerek hafifletmeye çalışan Four Daughters psikodrama yöntemini bir çekim tekniği gibi kullanarak, yaratıcı yönetmenlik başarısı gösteriyor. Hikayesi o kadar güçlü ki kardeşlerin hayatına kayıtsız kalamıyorsunuz. Bilhassa kayıp kardeşlerden birini canlandıran Nour Karoui müthiş bir performans sergiliyor. Film kurmacaya döndürülseymiş. Cannes’dan oyuncu ödülüyle dönmemesi içten bile değilmiş.

Between Revolutions

İran’ın çalkantılı politik iklimini arşiv görüntüleri ve iki arkadaşın mektupları arasında gözlemlemize olanak sağlayan Between Revolutions, İran devrimini ve Romanya-İran ilişkisini anlamımızı sağlayan kolaycı bir belgesel olarak akıllarda kalıyor. Durumu özetlemesi dışında pek yenilikçi olmadığı gibi, yavaş temposuyla seyirciyi anlattığı konudan uzaklaştırıyor.

And The King Said, What A Fantastic Machine

Öyle bir kurgu yapılmış ki; sanki 100 yıl komada kalan bir kişiye o zamandan bu zamana kadar kameranın değişimi böyle oldu şeklinde tekdüze bir anlatımı var. İnterneti ilk kez keşfedenler için rehber niteliği taşıyacaktır. Ancak modern dünyada pek özelliği olan bir belgesel diyemeyiz. İçeriğinde bolca youtube ve sosyal medyadan trend olan videoları derlemişler. Belki yıllar sonra bir değeri olur ama günümüzde herkesin bildiği ve ulaşabildiği videoları art arda dizmek çok da belgeseli anlamlı kılmıyor.

Dal Değdi Gözüme

Çocuk fındık işçileri konusu içerik itibariyle inanılmaz bir konu diyebiliriz. Ancak maalesef film olaylara tek taraflı bakıyor. Eleştirdikleri tarafa dair hiçbir belge, temas sunmuyorlar. Kendilerinde sayıklamayı andıran sorular soruyorlar ama bu sorular doğru sorular olmuyor. Duruma boyut atlatmak yerine teknik olarak amatörce çekilmiş bir durum özeti sunuyorlar. Dal Değdi Gözüme inanılmaz noktalara gidebilecekken, fazla tembel bir anlatıya dönüşüyor.

Dinamo Mesken

Dinamo Mesken açıkçası anlatılan hikaye anlamında önemli mevzuya parmak basıyor. Ancak film görsel olarak hiç zenginlik sunamıyor. Arşiv görüntülerinin dahi sınırlı olması, sadece konuşmacılar üzerinden işleyen kurgu bir noktadan sonra sıradan ve etkisiz kalıyor. Mesken’i farklı noktalardan da ele alabilirlermiş. Örneğin o bölgede yaşayan insanların geçmişte fırtınalar estiren Meskenspor’a nasıl baktığına değinebilirmiş. Böylece belgesele farklı bir açı daha getirilmiş olurmuş.

Dinamo Mesken (Short 2023) - IMDb

Laf Aramızda Engürü Kahve

Festivalde Ankara filmleri bölümü kapsamında gösterilen belgesel, Ankara’nın geçmişine dair görgü tanıklarının anlatımıyla ilerleyen bir anlamda televizyon belgesellerini andıran bir yapım olarak dikkat çekiyor. Ancak içeriğinin son derece kuvvetli olması sayesinde Ankara hikayeleri dinlemek seyirciye iyi geliyor. Bir zamanlar kahvehanelerin şu anki vakit geçirme alanları dışında entelektüel kesimin evleri haline gelme hikayesi o döneme özlem duymamıza neden oluyor. Arşiv olarak ileride değerlenecektir.

Dünya Festivallerinden Kurmaca Filmler

We Have Never Been Modern

Eliska Krenkova‘nın tek başına varlığıyla sürüklediği yapım, aslında ilginç bir konu olan hermafrodit konusunu işliyor. Ancak film atmosfer kurma konusunda sorunlar yaşıyor. Görsel anlamda sınırlı kalması ve bazı mizansenlerdeki yapaylık göze batıyor. Filmdeki meselenin toplumsal normlara göre tabu sayılması ve yobaz bakışların bilimsel bir incelemeye karşı tutumları oldukça gerilimi yükselten unsurlar olmasına rağmen, film bu gerilim duygusunu kurmakta zorlanıyor. Bu bakımdan da vasat düzeylerde seyrediyor.

Winners

İran sinemasına aşk mektubu sayılabilecek Winners, MajidiPanahiKiyarüstemiFarhadi gibi yönetmenlerin yolundan giderken, onların filmlerinden referanslarını kullanarak gerçekle bezeli tipik bir İran hikayesi anlatıyor. Başarılı çocuk oyuncuları filmi sırtlarında taşıyorlar. Geçtiğimiz sene Britanya’dan uluslararası film kategorisinde Oscar aday adayı olan filmin gösterimi, yönetmen Hassan Nazer’in katılımıyla festivalde gerçekleşti.

Lost Country

Lost Country bıçak sırtı bir ikilemi bir büyüme hikayesi üzerinden anlatırken; ülkeye ihanet etmek mi, aileye ihanet etmek mi sorusunu soruyor. Kendi çözümü bu bağlamda başarılı bulmasam da, filmde başarılı mizansenler ve iyi kurulan atmosferi filmi başarılı kılıyor. Yugoslavya’nın dağılma sürecindeki atmosferi koklamamızı sağlayan Lost Country, mahalleler arası gerilim iklimini protestoların ortasından vererek seyirciyi kaosun içinde bırakmayı başarıyor.

LOST COUNTRY - La Coursive Scène Nationale La Rochelle

Vincent Must Die

Toplumsal öfke ve nedensiz şiddet üzerine olabilecek en iyi konseptin post apokaliptikleşen dünya standartları ya da zombi filmleri olabileceğini iyi kavrayan yapım, kurduğu atmosfer bakımından başarılı olduğu söylenebilir. Vincent Must Die bu yolla kendi kurduğu kuralları film boyunca beslerken merak duygusunu ayakta tutuyor. Ancak film bir aşk hikayesi mi yoksa, toplumsal bir paranoya mı anlattığı konusunda karar veremiyor. Finali ise bu doğrultuda tatmin edemiyor.

Detaylı film incelemesi için buraya tıklayınız.

Zeevonk

Domien Huyghe yası kabullenmek üzerine canavar metaforu üzerinden bir büyüme hikayesi anlatıyor. Bir kayıp sonrası yas sürecinin tüm aşamalarını yeni nesle aktarmak üzerine Zeevonk sürprizsiz ve sınırlı kapasiteyle hikayesini zenginleştirebiliyor. Buna rağmen tahmin edilebilir finaliyle benzerleri çok olan filmlerden biri diyebiliriz.

A Brighter Tomorrow

Nanni Moretti‘nin hem kendisiyle, hem de dönüşüm geçiren sinema piyasasıyla dalgasını geçtiği A Brighter Tomorrow; mizahı anlamda iyi sahneler yakalasa da, kendini fazla tekrar ediyor. Sinema aşkını referanslarıyla  yansıtırken, kendi sinema anlayışına methiyeler düzüyor. İlk dönem filmleriyle, son dönemden Mia Madre filmiyle senaryosunu sentezlendiği epeyce belli olan yapım, Moretti’nin kafasındaki karmaşayı yansıtıyor. Hatta finalindeki oyuncularına övgüsü ve eski usül sinemaya aşk mektubu da ancak kendi yaş grubunu etkileyecek düzeyde hamleler diyebiliriz. Yönetmenin çağa ayak uyduramadığı çok belli oluyor.

Detaylı film incelemesi için buraya tıklayınız.

Haktan Kaan İçel’in, diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Bizi TwitterInstagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip etmek için tıklayınız.

Arthouse Tarzı “Kim Yaptı?” Hikayesi: Anatomy of A Fall

Ölüm, Yaşam ve Değişim: The Boy and the Heron

When Evil Lurks: Şeytan Aramızda Yürüyor

Previous article

The Marvels: Bir İdol ve Birden Fazla Kedi

Next article

You may also like

Comments

Comments are closed.

More in Sinema