0

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından N Kolay sponsorluğunda düzenlenen 43’üncü İstanbul Film Festivali, 16 Nisan Salı akşamı yapılan açılış töreniyle başladı.

Dünya sinemasının en yeni örnekleri olan 132 uzun metrajlı ve 12 kısa filmden oluşan festival, 12 gün boyunca sinemaseverleri bu filmler ile buluşturacak. Festivalde aynı zamanda; Uluslararası ve Ulusal Yarışma, Genç Ustalar, Ulusal Belgesel ve Ulusal Kısa Film Yarışması olmak üzere beş başlık altında 51 film yarışacak.

Bu yazıda sinema yazarı Haktan Kaan İçel, 43’üncü İstanbul Film Festivali kapsamında izlediği Matt and Mara, L’Empire, Little Girl Blue, In Flames ve Hitman’i değerlendirdi. İyi okumalar.


Matt and Mara

43. İstanbul Film Festivali Günlükleri: 1. Gün

The Souvenir ve Past Lives arasında gidip gelen ama bir türlü ana karakterinin kararsızlığı gibi filmin genel hatlarını belirlemekte zorluk çeken bir film ortaya çıkıyor. Diyaloglarına yayılan kitap yayıncılığı ve ilişkiler üzerine beyin egzersizi yapması, seyircinin filme entelektüel açıdan bağlanmasına neden oluyor. Ancak hikayesini geliştirme konusunda sorunlu olmasının sonuçlarını sığlaşarak ödüyor. Hayatın içinden çok önemsenmeyen bir kesit olarak akıllarda kalıyor.


L’Empire

43. İstanbul Film Festivali Günlükleri: 1. Gün

Uzay operalarını tiye alan L’Empire tiktok videolarını andıran görsel efektleriyle epey yapay görünüyor. Filmin kendine has mizahı, son 15 yıldır Bruno Dumont‘a tahammül edebilenlere iyi gelecektir. Aksi takdirde benim gibi Dumont‘un emeklilik zamanının geldiğini düşünebilirsiniz. Filmin içeriğindeki amatör hissi uyandıran mekan ve set kullanımı, göz devirebileceğiniz seviyedeki esprileri ve performanslardaki abartılar seyir zevkinin zedelendiği bir noktaya gelmenize neden oluyor. Keşke bu cesur bakış açısını daha düzlemi sağlam temellerle karşımıza çıkartsaydı.


Little Girl Blue

Travmalarla dolu bir hayatın özetini sunarken, acılı bir kadının beynine girerek kızının onunla yüzleşmesini sağlıyor. Dokudrama olarak tasarlanan film, kurmaca ile belgesel arasında gidip gidip geliyor. Oyuncu performansı her ne kadar belgesel film şablonu üzerinde canlandırma şeklinde gerçekleşse de, yönetmen ve annenin yüzleşmesini net şekilde hissedebiliyorsunuz. Marion Cotillard ise karakterine dönüşürken büyüleyici bir değişim geçiriyor. Bir noktadan sonra karakterini gerçek gibi görmeye başlıyorsunuz. Çünkü Cotillard farklı bir boyuta geçiyor.


In Flames

43. İstanbul Film Festivali Günlükleri: 1. Gün

Karaçi’nin boğucu ortamı, Pakistan’da kadına uygulanan toplumsal baskı ve bir ölümün ardından gelen geçmişin karabasanı… In Flames kurduğu atmosfer ve başarılı imgeleriyle gerilimi üst seviyede tutmayı başarırken, korku janrına yakınlaşarak akılda kalıcı olmayı başarıyor. Bilhassa hayal ile gerçek arasında kalan ana karakterin kararsızlıkları ve çaresizliği Pakistan’ın kendisi kadar ürpertici olmayı başarıyor. 43. İstanbul Film Festivali Mayınlı Bölge bölümünde en az göze çarpan filmlerden biri olsa da, beklenmedik şekilde tatmin edici bir iş ortaya koyulmuş.


El Rapto

43. İstanbul Film Festivali Günlükleri: 1. Gün

Cunta rejiminin devrilmesinden sonra devlet içi yozlaşmanın aileler üzerindeki yıkıcı etkisine odaklanan El Rapto, konu olarak merak unsurlarını kaybetmeyerek ilgiyi ayakta tutuyor. Filmin bir yandan kaçırılma hikayesinin sonuçlarını öğrenme aşaması ve sonrasında yaşananlar diye iki bölümde seyircisini çıkmazlara sokuyor. Ancak durumlara çözüm hamleleri çok bilindik kaldığı için ivmesi yerinde sayıyor. Filmi izlerken 3 paket sigara içmiş gibi hissediyorsunuz!


Hit Man

43. İstanbul Film Festivali’nin açılış filmi Richard Linklater‘ın son filmi Hit Man’di. Daha çok ana karakterinin karakter değişimlerinden ve durumlar karşısındaki muzip yapıdan güç alıyor. Bir yandan kara film klişeleriyle dalga geçerken, filmin alternatifli operasyon sahneleri, bir noktadan sonra ana hikayenin önüne geçiyor. Glen Powell başarılı bir performans sunuyor. Tekrarlara düştüğünde senaryo toparlamasını biliyor. Kara mizah sevenler için akıcı ve eğlenceli bir popcorn diyebiliriz. Linklater’ın arada sırada orta şekerli çektiği filmlerden biri daha karşımızda…

Haktan Kaan İçel’in, diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Bizi TwitterInstagram, Discord ve Letterboxd
aracılığıyla takip etmek için tıklayınız.

La Cocina: Huzursuz Mutfak Tüketim Makinesi

Fallout 1. Sezon: Savaş Asla Değişmez

Shogun 9. Bölüm İnceleme

Previous article

Abigail: Kan Gölü Balesi

Next article

Yorumlar

Yorumlar kapatıldı.

You may also like