Sinema, her daim atalarından esinlenmiştir. Günümüzde sevdiğimiz birçok yönetmen aslında sevdiği yönetmenlerin izlerini kendi filmlerine taşımaktadır. Hatta Tarantino gibileri sahneleri birebir tekrar yaratmaktadır. Korku sineması da geçmişinden her zaman yararlanmıştır. Fakat bazen bazı filmler, geçmişten yararlanmakla kalmaz, geçmişe ait her şeyi tek bir kasede birleştirip ortaya toplama bilgisayar tadında hikayeler çıkarır. Tamamen öneri üzerine izlediğim A Classic Horror Story’de tam olarak böyle bir film. Kendi içinde de itiraf ettiği üzere tam bir rip-off olan film, koparma işini de oldukça başarılı yapıyor.
Kısaca konusuna değinelim… Bir grup genç, karavanları ile yolculuk yaparken kaza yapar ve uyandıklarında kendilerini Oz Perkins’in Gretel ve Hansel’ından fırlama bir evin önünde bulurlar. Evin içerisi de Evil Dead misali satanik kitaplar ve bezemelerle doludur. Grup, kısa bir süre sonra zaten evin kime ait olduğunu acı bir şekilde öğrenir. Kendilerini dehşet bir folk korkusu içerisinde bulan ekip teker teker ölmeye başlar.
A Classic Horror Story, açık bir şekilde birçok korku filminden aparma bir film. Bunu da gururla dile getiriyor ama dile getirirken kendisiyle de alay ediyor. Filmin kendi içindeki hasta ruhlu yönetmeni kendi yarattığı folk korkusundan ve referanslarından memnun olsa da Elisa, filmin orijinal olmayan dandik bir rip-off olduğunu açık bir şekilde dile getiriyor. Ki bu da komik çünkü kendisiyle dalga geçen çok az film vardır. Bu konuda filmin ciddiyetsiz ciddi tavrını takdir ettim.
Gel gelelim filmin koparmalarına. Analiz kasmak yerine size filmin referanslarını detaylandırmak istiyorum. Film, klasik slasher yolculuğu ile başlıyor. Kaza sonrası grup kendini Gretel ve Hansel evine benzer bir evin içerisinde buluyor. Fakat ev de Mother! tarzı orman içerisinde koca bir arazinin ortasında duruyor. Evin içerisine girdiğimizde Evil Dead referansları ile karşılaşıyoruz ki filmin manyak yönetmeni de bunu açık bir şekilde söylüyor. Zaten Evil Dead tercihi de kendisinin. Fakat ben evin içerisini biraz 2017 yapımı the Ritual ve 99 yapımı The Blair Witch Project’e benzettim. Özellikle kuru dallardan yapılmış koza tarzı kapan tam olan Blari Witch referansı.
Film, uzun bir süre kendisini bize bir folk korkusu olarak tanıtıyor. Hatta yer yer filmin fantastik olduğunu bile düşünüyoruz. Bir süre sonra da film İtalyan usulü Midsommar’a dönüşüyor. İzleyici de filmi genel itibariyle Midsommar’a benzetmiş fakat ben bunun yanlış bir tespit olduğu kanısındayım. Film, asıl temel aldığı fikrinin Midsommar sekansından sonra ortaya çıkarıyor.
Rip-off filmimiz temasını tam olarak Cabin in the Woods’dan alıyor. Film boyunca aslında izlediğimiz neredeyse her şeyin bir set olduğunu öğreniyoruz. Korku unsurlarının hepsi özenle seçilmiş korku referanslarıdır. Yani korku olarak bildiğimiz şey bir tasarımdan ibarettir. Cabin in the Woods bize, Hollywood’un sahibi olduğu canavalar ile bizi nasıl elinde tuttuğunu anlatıyordu. A Classic Horror Story’nin de aslında mesajı aynı. Korku olarak bildiğimiz her şey bir üretimden ibarettir, kurmacadır; sinemada bayılarak izlediğimiz bu korku unsuları günümüz hayatında yoktur, hiçbir zaman olmamıştır, maalesef ki hayat sıkıcıdır. Hayat o kadar sıkıcıdır ki kurmaca dünyaya başvurup “ya şöyle olsaydı” diyerek bazı şeyleri deneyimlemeye çalışıyoruz. Filmimizin sapık yönetmeni de tam olarak bunu yapıyor, korkuyu canlandırarak hayatına renk katıyor, bazı heyecanları deneyimliyor.
Film, Cabin in the Woods yoluna girdikten sonra bir anda viraj değiştiriyor. Aynı referans filmimizdeki gibi kurban, yöneticilerden intikam almaya başlıyor. Bu intikam sahnelerinde de müthiş bir Tarantino esinlenmesi mevcut. Özellikle küçük kızın tüfek ile vurulduğu sahne ben Tarantino’yum diye bağırıyordu. Elisa’nın intikamını aldıktan sonra kaçması ve kendini sahile atması da bana Martyrs’i hatırlattı. Belki de biraz François Truffaurt’ın 400 Blows filmi.
Film içerisinde ararsanız birçok farklı filmden referans bulabilirsiniz. İsteyen filmin The Village’a da benzetebilir. Haksız da sayılmaz. Cabin in the Woods, güzel bir Hollywood güzellemesiydi. Hollywood, ürettiği korku unsurlarının hangisini isterse piyasaya sürüyor ve bizi perdeye çekmeye başarıyor. A Classic Horror Story de, korku külliyatını sıkıcı hayatlarına renk katmak için kullanan manyakları anlatıyor. Fakat iki filmde de üreticiler, üretimlerinin kurbanı oluyorlar. Cabin in the Woods, daha çok kapitalizm ile ilişkiledirilebilecekken, A Classic Horror Story’yi korku sinemasına olan aşk ve hayatın sıkıcılığından doğan arayışla ilişkilendirebiliriz.
Yorumlar