Geçtiğimiz yıl 67.si düzenlenen Berlin Film Festivalinin ana yarışma bölümünde gösterimi gerçekleştirilen A Fantastic Woman, önümüzdeki günlerde sonuçlanacak olan 90. Akademi Ödüllerinde ”Yabancı Dilde En İyi Film Ödülü” kategorisinde Hakaret, Beden ve Ruh, Kare gibi filmlerle yarışmakta. Yönetmen koltuğuna Disobenience (2017), Gloria (2013) gibi filmlere imza atan Sebastian Lelio’nun oturmuş olduğu film, trans bir bireyin toplumla ettiği mücadeleyi ele almakta.
Marina (Daniela Vega), kendinden yaşça büyük Orlando ile güzel bir aşk yaşamaktadır. Birlikte yaşayan, kendilerine yeni bir hayat kuran bu çiftin mutlu günleri Orlando’nun ani ölümü ile son bulur. Marina için hastanede başlayan huzursuz anlar, kat be kat artarak film boyunca devam eder. Orlando’nun ölümüyle birlikte kendisinin ailesiyle tanışıp yüzleşmeye başlayan Marina, toplumun dışladığı, ötekileştirdiği bireylere ayna tutar vaziyettedir. Hastanede bir polis memurunun inatla Marina’ya erkek ismiyle hitap etmesiyle başlayan toplumun rahatsız edici tavırları zamanla Orlando’nun ailesi tarafından sergilenmiş ve yine başka bir polis tarafından para karşılığında Orlando ile birlikte olduğu suçlamalarıyla devam etmiştir.
Marina, dışarıdan ne kadar soğuk kanlı görünse de içinde yaşadığı duygusal bunalımlar filmin hemen her sahnesinde göze çarpmaktadır. İlişkilenmek zorunda kaldığı her insandan hakaretler işiten ya da bu insanlar tarafından taciz edilen bu kadının tek sığınağı sevdiği adamın hayalidir. Yönetmen Lelio da bu durumu, gözümüzün önünde her gün yaşanan bu meseleye serpiştirdiği sürreal ögelerle pekiştirmiştir. Sevdiği adamın hayaliyle yaşayan kadın, gündelik hayatına devam etmeye çalışırken en büyük destekçisi şarkılardır. Her yüzleşmeden önce ya da sonra üzerindeki gerginliği ve mutsuzluğu yok etmek adına güzel sesiyle bir takım melodiler mırıldanmaktadır. O melodiler ötekileştirilen ama yine de ayakta durmaya çalışan bir kadının hıçkırıklarıdır.
Marina’ya hayat verecek kişinin yine trans bir kadın olan Daniela Vega’nın olması takdire şayan bir seçim olmuştur. Özellikle Avrupa sinemasında son zamanlarda daha sık görmeye başladığımız trans bireyler biz izleyicileri fazlasıyla tatmin eden performanslar sergilemekte. Daniela Vega da o isimlerden biri olmayı başarmış böyle hassas bir meseleyi ve bu meseleye maruz kalan bireyleri duygu sömürüsü barındırmadan yansıtabilmiştir. Her ne kadar filmi izlerken Marina’nın pasifliği beni bir nebze rahatsız etse de o mücadele halinin aslında filmin genel atmosferinde hissedilmesi ajitasyonu tamamen yok etmeyi başarmıştır. Berlin Film Festivalinde ”En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü On The Beach at Night Alone filminde rol alan Kim Min Hee’ ye kaptırmış olsa da Daniela’nın başarılı performansı göz ardı edilmez nitelikte.
Son yıllarda sinema dünyasında sıkça dile getirilen, değinilen bu evrensel tema, tüm eşcinsel, trans bireylerin devletle bürokrasiyle olan mücadelelerini ele alış şekliyle diğer filmler arasından sıyrılıyor. Muhteşem sıfatıyla nitelendirilen trans bir kadının, empati yoksunu homofobik bireyler arasında nasıl yargılandığı, dışlandığı, itilip kakıldığı gözler önüne sererken bilinçsiz bir toplumun bu trans bireylerde oluşturduğu duygusal buhranlar hakkında bir nebze daha bilgi sahibi olmamıza yardımcı olmuştur. Unuttuğumuz insanlığımızı gözümüze sokmak için kendisini yargılamadan seven tek varlığın köpekleri Diablo olması da oldukça ironik. Zaten aç olduğu sevgiyi aniden kaybeden bir kadının yalnız kalmışlığın verdiği ağırlığıyla mücadele eden, yaşamak, hayatla bağını koparmamak için kendini kabul ettirmeye çabalayan, baskıcı toplumların hırpaladığı yaralı bireylerden biri Marina. Rüzgara karşı -zor da olsa- emin adımlarla yürüyen güçlü trans bir kadın.
A Fantastic Woman, film endüstrisinin yine her yıl Berlin’de düzenlediği, LGBTİ sinemasını kapsayan projelerin aday gösterdiği Teddy Bear (Oyuncak Ayı) yarışmasında ”En İyi Film” ödülüne layık görüldü. 2013 yılında çektiği Gloria adlı eseri ile toplum tarafından oluşturulmuş belli bir çerçevede yaşayan yaşlı bir kadının hayatını ele almış ve yine Berlin Film Festivalinden eli boş dönmemiş ve ayakta alkışlanmış olan Şilili yönetmen Sebastian Lelio, toplum tarafından oluşturulan normların bireyler üzerinde kurduğu baskı ve mutsuzluğa doğru noktalardan, doğru bir üslupla değinebilen bir yönetmen. 4 Mart’ta sonuçlanacak olan 90. Akademi Töreninden güçlü rakipleri karşısında eli boş döner mi dönmez mi bilinmez fakat 2017’nin unutulmayacak filmleri arasına gireceği gün gibi aşikar.
Yorumlar