0

Korku sineması en azından benim için artık 2013’ten öncesi ve sonrası olarak ayrılıyor. Bunun sebebi ise James Wan’ın çektiği The Conjuring’dir. Korku sinemasına ve özellikle korku sinemasında yönetmenliğe getirdiği bakış ile bir devrimci olduğunu ve an itibariyle yaşayan en iyi yönetmen olduğunu düşünüyorum. Fakat artık altına imzasını attığı projeleri kendisinin çektiği ve yapımcılığını üstlendiği filmler olarak ikiye ayırmak istiyorum. Çünkü yönetmenliğini yaptığı filmlerin seviyesi ile yapımcılığın19ı yaptığı filmlerin seviyesi çok farklı.

Her şeye rağmen James Wan ve Peter Safran, hangi projeye el atsalar proje altın olur. Korku janrasına çok başka bir hava ve özellikle sinematografi getiren James Wan, kurduğu bu evreni büyütmeye kararlı. The Conjuring ile başlayan süreçte filmleri 1 milyar dolar hasılat elde etti. Büyümeye de devam edecek çünkü daha gelmesi planlanan 3 film var. Bundan birkaç sene önce bir adamın gelip farklı korku filmlerini birbirine bağlamayı başarıp bir evren yaratacak deseler kesin gülerdim. Şimdi ise muazzam bir zevkle takip ediyorum. 

The Conjuring’deki korkunç bebek Annabelle fazlasıyla ilgi çekince bir spin-off neden olmasın dendi. 2014 yılında yönetmenliğini John Leonetti’nin üstlendiği bir film yapıldı ama maalesef film etkili olmadı. Bunun sebebi James Wan’ın yönetmenliğini yapmaması, çeken kişinin de James Wan’ın taklidi gibi durmasıydı. Film, yine de yoklukta iyi giden, başarılı bir filmdi. Repulsion sonrası ilk defa apartmanda geçen bir korku filmi izlemek de keyif vermişti. Ama bir eksik vardı. O eksik artık tamamlandı: David F. Sandberg. 

Çektiği Light’s Out ve bilimum korku kısaları ile internet alemini kasıp kavurmayı başaran yönetmenin kolundan James Wan tuttu ve gel sana bir Lights Out uzunu çekelim dedi. Lights Out, Sandberg’in ilk uzun metrajına göre iyi ama genel olarak ortalamaydı. Fakat Sandberg kendini geliştirmiş; sadece geliştirmekle kalmamış, James Wan evreninin çekim mantığına da uyum sağlamış. Annabelle: Creation’ı da başarılı kılan yanlarının başını bu çekiyor. Kurgu, çekimler ve korku sahneleri tam bir Conjuring olmuş. Salonda benimle beraber filmi izleyen gençler, başta “Korkunç değil bu” dediği filmin sonunda koltuklarında kıpırdayamıyorlardı. Bu benim için bir nevi başarıdır.

Annabelle’in nasıl doğduğuna odaklanan film kızını kaybetmiş bir ailenin bir rahibe ve yetim kızları sahiplenmesini anlatıyor. Dünyadan uzakta yaşayan bu aile 6 kıza evini açar. Fakat aile kızlarını kaybetmenin travması ile çocuklara pek samimi davranmazlar. Çocuklar tam eve alışmaya başlamışken evde kızları korkutmayı başaracak olaylar başlar. Kızlar her gece acayip olaylara tanık olurlar ve bu günden güne artmaya devam eder.

İlk olarak filmin kötü yanlarından başlayalım: Hikaye, doğrudan verilmiyor. Filmde olaylar yaşanıyor fakat filmin son 15 dakikasına kadar hiçbir çözülme olmuyor. Insidious ve The Conjuring’teki gibi bir olay çözme, zamanla durumu anlama gibi bir hikaye söz konusu değil. Ufak çocuklar, neyle yüzleştiklerinin farkında olmadan bir karanlığın içine çekiliyorlar. Bir gizem oluşturulmaya çalışılmış fakat evrenin kendi içerisinde -bence- eksi yazmış. Başrolünü Talitha Bateman’ın üstlendiği filmde korku filmlerinde bol bol yer almaya başlayan Lulu Wilson da var. Bu iki ufaklık ileride çok önemli birer aktris olabileceklerini en azından bana kanıtladılar.

Filmin iyi yanları ise yönetmenin James Wan’ı anlamış olması. İlk Annabelle filminin korku tarafında bazı sıkıntıları vardı. Kaliteli bazı sahnelere sahip olsa da bütüne baktığımızda korkutmaktan uzaktı. Fakat David F. Sandberg, John Leonetti’nin düştüğü hataya düşmemiş ve çekimlerini James Wan tarzına yaklaştırmış. Filmin apartmanda değil de her şeyden uzak eski bir evde geçiyor olması da korku kat sayısını arttırmış. Filmde, izlemeye değer birçok sahne var. Bu konuda yönetmeni gerçekten tebrik ediyorum.

James Wan’ın evreninde her şey birbirine bağlantılı. David F. Sandberg’ün ilk filmi olan Light’s Out’da başrolde Talitha Bateman’ın kardeşi vardı. Keza filmde Lotta Losten’ı ucundan da olsa görüyoruz… Filmde birçok detay var ki diğer filmlere ve gelecek filmlere bağlanıyor. Annenin taktığı maske, Annabelle bebeği, Warren ailesinin lanetli eşyalar odasında yer alan tüm detaylar. Hepsi, ya daha önce karşılaştığımız detaylar ya da ileride karşılaşacağımız yeni tehlikeler. Filmde Warren ailesi karanlıkların içerisinden çıka gelecek mi diye çok bekledim ama olmadı maalesef. Keza film 2018’de gelecek The Nun’a yani Valak’a da kapı açıyor. Bu bağlantılar da ilerideki filmlerde James Wan evreninde oynayan oyuncularla tekrar karşılaşabileceğimiz mesajını veriyor.

Sözün özü… Korku adına her şeyin doğru yapıldığı, yönetmen David Sandberg’ün James Wan’dan çok şey kaptığını ve bunları da harika bir şekilde uyguladığını gördüğümüz oldukça başarılı bir film olmuş Annabelle: Creation. Tek bir ev içerisinde çılgın korkular yaratmayı başaran James Wan, evrenini büyütmeye devam ediyor; artık bu filmleri birbirine bağlayarak bir de ince geçişler yapıyor. Öyle ki iki Annabelle filmi arasındaki geçiş salondaki herkesin ağzını açık bırakacak kadar etkiliydi. 2018’de gelecek olan The Nun ve ne zaman geleceği belli olmayan Insidious 4, büyük ihtimal korku seviyesini bir kat daha arttıracaktır. Merakla bekliyoruz.

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Game of Thrones – 7. Sezon 6. Bölüm İncelemesi

Previous article

Game of Thrones – 7. Sezon Finali

Next article

You may also like

Comments

Comments are closed.