Oyun oynamaktan haz alan insanlar üçe ayrılırlar. Bir grup gurme oyuncu, yalnızca belli firmaların ve kişilerin elinden çıkma tatları tercih ederler. Benim de dahil olduğum gözü tok bir grup, yemek ayırt etmeksizin önüne konulanı tüketirler. Üçüncü gruptakiler ise belli bir diyet programı kullanırlar. Bu bahsettiğimiz oyuncular yılda bir kez Call of Duty, FIFA gibi markaların en son oyununu satın alıp bir yıl boyunca o oyunu tüketip seneyi kapatırlar. “Sen neler oynuyorsun?” diye sorulduğunda da “Benim evde bir PS4 var, arada bir iki maç atıyorum.” derler. Bu diyet listesindeki oyunlar genelde oyun içi satın alımlardan köşeyi dönmek üzerine tasarlanır.
Oyun içi kozmetik ürünleri, kart açılımları gibi içeriklerden bahsediyorum (bkz. FIFA Ultimate Team, CoD Silah Kozmetikleri). Ubisoft’un 2017’den bu yana çıkardığı eserler ile, Assassin’s Creed markasını bu ayrıcalıklı diyet listesine dahil etmek için gösterdiği çabalar işe yaramamış olacak ki, “Biz özümüze dönüyoruz.” dediler. Hiç olur mu öyle şey? Koskoca bir arazide, yüzlerce aynı tipte ana görev ve yan görevi, yüz saat boyunca oynamak varken… Hele hele at kozmetikleri, alevli silahlar ve envai çeşit kostüm satabiliyorken, daha basit ve sorunsuz bir oyun yapmak istemişler midir sizce? Elbette hayır.
Assassin’s Creed: Mirage köklü bir seriye eski saygınlığını kazandırmak için tasarlanmış bir oyun değil, Valhalla’ya DLC olarak hazırlanırken, “Madem 15 saat sürecek, azıcık daha uzatalım da kırk paraya satarız. Soran olursa da kökümüze döndük deriz.” diyerek piyasa sürdükleri makyajlı bir ek paket.
Başarılı Bir Ek Paket
Mirage bir oyun olarak değil de, Assassins’s Creed: Valhalla oyununun ek paketi olarak piyasaya çıksaydı, tüm oyun basını ve oyunseverler tarafından alkışlanırdı. Hatta görüyor ve arttırıyorum; Blood and Wine, Hearts of Stone ek paketlerinden bu yana bu kadar detaylı ve üzerine çalışılmış bir iş görülmedi denecek, CD Project Red’in yakın zamanda çıkardığı Phantom Liberty DLC’si ile karşılaştırılacaktı. Ne yazık ki Valhalla, serinin satış rekorunu kırınca biz oyuncular Ubisoft’a saçmalaması için çok geniş bir alan tanımış olduk. Bunun sonucunda 2020’nin oyun motorunu birazcık cilalayıp üzerine Orta Doğu renk paleti serpiştirilmiş bir Assassin’s Creed: Unity ile karşımızdalar.
Mirage’ı gizlilik oyunu olarak değerlendirmemiz gerekirse vasatın altında kalıyor. Biz kökümüze dönüyoruz dediklerinde, bugüne dek geliştirdikleri oyunların üzerine katarak bir gizlilik oyunu tasarlayacaklar sanmıştık. Halbuki Mirage’da serinin RPG olduğunu iddia etmeyen oyunlarından (Assassin’s Creed 2, Brotherhood vb.) fazla olan tek şey, son üç oyunda eklenen kuş ile düşmanları işaretleme sistemi. Eğer bu oyunu Unity ile kıyaslayacaksak gayet başarılı bir iş, emeği geçen herkesi tebrik ederim.
Eğer bu oyunu, her sağlıklı tüketici gibi, türünün başarılı örnekleri ile kıyaslayacaksak (Örn. Metal Gear Solid V: Phantom Pain, Hitman Serisi) bu oyun tam bir fiyasko. Zaten, tek başına yirmi düşmanın içine girip çatışarak canlı çıkabildiğin bir aksiyon oyununa bir iki gizlilik mekaniği ekleyerek bu işi kurtaracaklarını sanmıyorduk. Acıklı olan, bir iki gizlilik mekaniği de eklememişler. Valhalla’daki savaşçı yeteneklerini çıkarıp, dövüş sistemindeki çeşitliliği azaltmışlar sadece! Counter Strike oyunundan ateşli silahları çıkaralım, Mirage’dan daha iyi gizlilik oyunu olur. En azından yavaş ya da hızlı yürümeniz yerinizin tespit edilme hızını etkiliyor.
Eğer bundan on sene önceki Assassin’s Creed oyunlarından keyif aldım bundan da alırım diyorsanız, dostlarım, saygıdeğer oyuncu kardeşlerim, Romalılar!… Aradan geçmiş on yıl. Oyunlar artık eskisi gibi değil, biz eski biz değiliz. Yaş kemale mi erdi, maymun gözünü mü açtı bilmiyorum fakat kimse bana yapay zekanın yeteri kadar zeki olmadığı bir gizlilik oyunu sevdiremez artık.
Ben Bir Robot Değilim
Gizlilik oyunlarının en önemli unsuru elbette düşman yapay zeka. Harita tasarımı, oynanış çeşitliliği de önemlidir fakat eğer düşman akıllı değilse oyunun çıtası çok aşağılara düşüyor. Firmalar her daim “Biz yediden yetmişe herkes için üretiyoruz.” gazelini okurlar ya, Ubisoft gerçekten yedi ve yetmiş yaşındaki insanlar da oynayabilsin diye oyun tasarlıyor. Herkes oynasın, herkes satın alsın. Yetmez bir de Basim’e Ezio kostümleri alsınlar. Bu tüketim çarkı eskiden çay kaşığıyla verip kepçeyle alıyor diyorduk, artık çay kaşığıyla da vermiyorlar. Oyun üreten bir firma olarak oyun oynamayı seven insanlar için de bir şeyler üretmeleri gerektiğini ne zaman fark edecekler acaba, merakla bekliyoruz.
Gelin sizlere, neredeyse yirmi yıllık Assassin’s Creed markasında yapay zekanın geldiği son noktadan bahsedeyim. Yönlendirdiğimiz karakteri fark ettiklerinde alarma geçiyor yapay zeka evet, bir anda kalabalıklaşıyorlar. Enerji çubuğu kısa sürede bitiyor, sabrederek ve doğru oynayarak kalabalık düşman grubundan sağ çıkmak kolay değil. Fakat yolun ortasında yatan bir ceset kimseyi tetiklemiyor. Rahmetlinin yanından geçerken “Hay Allah! Burada biri ölmüş” deniyor ve herkes hayatına devam ediyor. Asker, iki adım arkasında duran arkadaşının tepesine üçüncü kattan atlayan adamı fark edemiyor. Yalnızca gizlenip olduğunuz yerde ıslık çalarak haritadaki tüm düşmanları ortadan kaldırabilirsiniz. Eğer düşmanın arkası dönükse, arkasında kaşık oyunu oynayın, halay çekin yine orada olduğunuzu anlamaz.
Herkesin bir derdi var Assassin’s Creed: Mirage’da, Bağdat şehrinde kolluk kuvveti olan herkes uzaklara dalıp bir şeyler düşünüyor. Baktıkları yerler de öyle aman buradan düşman gelir, buradan bir şey çalınır, göz kulak olayım denilecek yerler değil. Duvarı izliyorlar. Etrafı kırmızı çizgiyle çizilmiş bir alanda duvar izleyen silahlı adamların önünden geçmeden görev bitirmeye çalışıyorsunuz. Hayır yapay zekada batırdın, Hitman’den, MGS’den bölüm sonu not sistemini neden almadın? En az düşman öldüren en yüksek notu alsın, gizlilik seven oyuncu için bu bir motivasyondur. Özgün olmaya çalışıyorlar diyeceğim ama Ubisoft dediğin, The Witcher 3: Wild Hunt oyunundaki tiyatro kısmını birebir alıp Assassin’s Creed: Odyssey’de kullandı daha önce, orijinallik dertleri de yok benim bildiğim. Odyssey’de Shadow of Mordor oyunundaki Nemesis sistemini de kullandılar, hatırlatmak isterim.
Vay Benim Çileli Basim
Serinin eski oyunlarından tanıdığımız, sağda solda etkileşime geçebileceğimiz dikkat dağıtıcı ekipler ve paralı askerler geri dönmüş. Eğer bir suç işlediğimizde etrafımızdaki siviller görürse aranma seviyemiz yükseliyor, tıpkı Odyssey‘deki gibi. Bundan kurtulmak için de yine serinin önceki oyunlarından hatırlayacağımız “Aranıyor” posterlerini bulup imha etmemiz gerekiyor. Modası geçti diye gözden çıkardıkları mekanikleri yeniden eklemişler, köklere dönüş diye ben buna derim. O kadar köklerine bağlı bir ekip ki bu oyunu geliştirenler, dövüş sistemini zorlaştırmak için düşman sayısını arttırmışlar ama düşman saldırısını kolay savuşturalım diye tuşa basılacak en uygun anda saldıranın üzerini sarı sarı parlatmayı kaldıramamışlar, o kadarını akıl edememişler.
Oynanış videolarında sıkça gösterdikleri üç düşmana aynı anda suikast yapabildiğimiz yeteneğin aynısı 2018’de çıkan Assassin’s Creed: Odyssey‘de de vardı, oynayanlar hatırlayacaktır. Pazarlama için öne çıkarabilecekleri en dikkat çekici malzeme aynı markanın beş yıllık mekaniği diyebiliriz. Hadi oyun tasarlamayı bilmiyorsunuz, bunca yıl nasıl reklam/pazarlama yapıldığını da mı öğrenemediniz sayın Ubisoft?
Peki hiç mi artısı yok, elbette var. Dokuzuncu Yüzyıl Bağdat’ı kişisel verilerin kullanımı konusunda oldukça hassas. Evcil kuşumuz ile insanların tepesinde uçup vatandaşı gönlümüzce fişleyemiyoruz artık. Göklerde kartal gibiydim diyene kadar başımıza oklar yağıyor, düşman bölgelerinde gezinemiyoruz. İstediğimiz her yere de tırmanamıyoruz, eski oyunlardaki gibi tırmanılacak yerde çıkıntılar olması lazım. Parkur gayet akıcı ve keyifli. Ayrıca Unity’de kullandıkları estetik iniş ve çıkış animasyonları bu oyunda da mevcut. Şehrin yapılarında kırılabilir parçalar var artık, bir şeye hizmet etmese de yeniliktir. Çatılarda koşturup zıplamayı çok güzel tasarlayan saygıdeğer Ubisoft emekçileri ne hikmetse hala kapı açma gibi animasyonlar üzerinde duramıyorlar, sağlık olsun.
Oyunda yine yetenek ağacı var, oyun ilerledikçe karakterimizde, oynanışta değişimler oluyor. Fakat çok dallanıp budaklanmıyor, oyuna başlayan herkes finalde benzer Basimler görecek diyebiliriz. Harita tasarımından bahsetmek gerekirse, Bağdat gibi diyar olabiliyormuş. Tıpkı Watch Dogs: Legion için söylendiği gibi, oyun iyi değil ama şehri çok güzel tasarlamışlar. Bir ustanın ürünü için alabileceği en acıklı övgü budur sanırım; “Yemeklerin tadı çok kötüydü ama masa ve sandalyeler şıktı.”
İç Mihrakların Kontrol Savaşı
Seriyi daha önce hiç oynamamış arkadaşlar için şöyle özetleyelim; Assassin’s Creed evreninde iki grup arasındaki savaşı izliyoruz. Bunlardan biri türlü entrika ve hıyanet peşinde olan, geneli ekabil insanlardan oluşan bir cemaattir. İkinci grup ise bu cemaat kontrolü ele almasın diye sağda solda suikastler ve sabotajlar yapan silahlı bir örgüttür. Tüm bu karmaşaya sebebiyet veren de genellikle antik çağlardan kalma, insana üstün yetenekler kazandıran bir takım alet/edevatın bir yerlerde ortaya çıkmasıdır.
Hikayeye ilişkin spoiler vermeden devam edeceğim; Dokuzuncu Yüzyıl Bağdat’ında yarı zamanlı yan kesicilik yapan Basim adlı arkadaşımız, “Hidden Ones” yani Gizlenenler adı verilen teşkilatın bir parçası olmak istiyor. Basim karakteri kendine inanılmaz güvenen biri, çabucak yükselmek ve güç kazanmak peşinde. Sık sık gördüğü ve hikmetini çözemediği kabuslar, kendine devamlı sorduğu ve bir türlü cevabını bulamadığı sorular Basim’i hırslı bir gangstere dönüştürmüş. Kısacası kim olduğunu tam olarak çözememiş ve bunu dert edinen bir ana karakterimiz var.
Basim, oyuncuların ilk oyunlardan hatırlayacağı Alamut Kalesi’nde açılan İSMEK kurslarında suikast eğitimleri alıyor, teşkilatın misyonu ve vizyonunu kavrıyor. Adli sicil kaydı, yerleşim belgesi ve sağlık raporunu Usta Assassin’e iletiyor. Son olarak yüzük parmağını kesiyor ve bilek bıçağını da takıp Bağdat sokaklarında Tapınakçı avlamaya başlıyor.
Tapınakçı demişken buraya bir not düşmek istiyorum. Bu Tapınakçılar (Mirage’daki adıyla The Order) yalnızca Tapınakçıların dahil olduğu toplantılarda neden maske takıyorlar? İnsan içine çıkınca maske takmıyorlar, birbirleriyle buluşunca maske takıyorlar. Biri de çıkıp demiyor ki; “Abi biz birbirimizi tanıyoruz neden maske takıyoruz?”. Hayır gündelik kıyafetlerini giyseler zaten uzaktan gören biri gizli toplantı olduğunu anlamaz, bunlar hep sağda solda esnaflık yapan insanlar neticede. Kur kardeşim bir Bağdatlı İş Adamları Derneği, dernek üzerinden hallet bütün işlerini, nedir yani? Şunu akıl edemeyen adamlar Dünyayı yönetecek, öyle mi?
Anlayacağınız Assassin’s Creed: Mirage, standart Ubisoft oyunları kadar sığ bir hikayeye ve yüzeysel bir sunuma sahip. Oyunu oynayacak arkadaşlar belli bir süre sonra yalnızca oyun menüsünden erişilen suikast tabelasını takip edecekler.
Velhasıl Kelam
Diyeceğim o ki, eğer Orta Doğu’da geçen bir gizlilik oyunu oynamak istiyorsanız, bakınız Metal Gear Solid V: Phantom Pain diye bir oyun var. Eğer Bağdat gibi farklı şehirler gezip görmek istiyorsanız, bakınız Flight Simulator ile Dünya’yı gönlünüzce gezebilirsiniz. Bir de Game Pass’de mevcut, oynama da yanında yat.
Eğer “Hayır kardeşim ben kafaya koydum kesinlikle Mirage oynamam lazım.” diyorsanız, bir iki sene bekleyin ya indirim döneminde alın ya da Game Pass’te oynayın, illa eklenecektir. Tıpkı Origins ve Odyssey gibi, Assassin’s Creed: Mirage piyasaya çıktığı için yakın zamanda Valhalla da Game Pass kütüphanesine eklenecektir. Bana soracak olursanız Valhalla’nın DLCsi olarak tasarlanmış bir oyuna 850 TL verip yirmi saat oynayacağınıza, bekleyip Valhalla’nın kendisini Game Pass’te yüz saat bedava oynayın.
Bizleri memnun etmeyen firmalara, kurum ve kuruluşlara destek vermeyerek, para kazandırmayarak tepki gösterme alışkanlığını kazanalım artık lütfen sevgili Arakat okurları.
Mehmet Tezcan‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Yorumlar