0

Uzay ve uzay ile alakalı her şey ilgimizi fazlasıyla çekiyor. Bilimkurgu filmleri, bizi uzaya götüren diziler eğer kaliteli yapılırsa genelde klasiğe  dönüşürler. Uzay hakkında dizi yapmak da kolay değildir çünkü büyük prodüksiyon ister. Yapıldı mı da çok sevilir. Star Trek, Firefly ve bence yeni özellerden biri olan The Expanse başarılı uzay dizileri arasında. Fakat Battlestar Galactica bunların hepsinden ayrılan bir konumdadır ve uzay dizilerinin babasıdır; öncüsüdür. Bunun ise 2 büyük sebebi vardır: Birincisi Battlestar Galactica klasik bir uzay savaşları hikayesi değil, insanlığın hayatta kalma mücadelesini anlatan bir direniş filmi. İkincisi de Battlestar Galactica insanlık ve uzay üzerine çok ciddi iddialar ve söylemlerde bulunan bir dizi. Sadece finali bile tarihin en iyi dizilerinden biri olması için harika bir sebep.

Kısaca hikayesinden bahsedersek: İnsanlar Cylon adında robotları kendilerine hizmet etmeleri için üretir. Fakat Cylonlar bir noktadan sonra yaratıcılarına karşı ayaklanır ve savaş çıkar. Savaşın ardından Cylonlar uzayın derinliklerinde kaybolur ve yıllarca geri dönmezler. İnsanlık da sanki Cylonlar hiç yokmuşçasına yaşamaya devam eder. Fakat Cylonlar yıllar sonra geri döner. Hem de kendilerini geliştirmiş bir şekilde. İnsanlara birebir benzeyen 12 model üreten Cylonlar büyük planları için hepsini insanların arasına yerleştirmiştir. Öyle ki bazıları Cylon olduğunu bile bilmemekte kendini gerçek bir insan zannetmektedir. Dahi biliminsanı Gaius Baltarı da planlarına alet eden Cylonlar dünyanın dışında bekleyen savunma gemilerinin hepsini devre dışı bırakır ve dünyaya attıkları nükleer bombalarla güzeli mavi gezegenimizi yok ederler.

Yıkımdan sadece Galactica adlı gemi kurtulmayı başarır. Galactica, 40 yıllık bir müzedir ve diğer üst düzey gemiler gibi network ağı yoktur. Cylon’ların saldırısı Galactica’ya etki etmez ve böylece Galactica ve filosunda kalan birkaç gemiyle beraber insanlığın devamını getirecek sadece 50 bin insan kalır. 50 bin insan, koca bir filo ve onları dışarıda yok etmeyi bekleyen Cylon gemileri. İnsanlık, ciddiye almadıkları Cylonlar tarafından resmen tümüyle yok olmanın eşiğine getirilmiş ve yeni bir dünya, yeni bir ev; kısacası binlerce yıllık tarihlerini devam ettirmek için yeni bir umut bulmaya mahkum edilmiştir.

50 bin umutsuz insan ve birkaç gemi ile hayatta kalmaya çalışan insanlar, Thomas Hobbes’un bahsettiği doğa durumuna geçiş yapmazlar. Çok az kişi kalmış olmalarına rağmen devlet hiyerarşisini ve savunma hiyerarşisini canlı tutmaya çalışırlar. Tabii buna siyaset ve gazeteciler de dahildir. Dizi, Cylon’lar ile verilen mücadelenin yanında insanoğlunun gemilerde hapsoluşunu ve hala insan kalmaya çalışmasını anlatıyor. Burada da büyük ironiler başlıyor. 4 sezon ve 73 bölüm boyunca devam eden dizi her sezon yepyeni konulara değiniyor. Özellikle 1. sezon ve 4. sezonda insanoğlunun her şeye rağmen dini inançlarını korumaya çalışması ve dini inançların onları yeni yuvalarına götürecek olması çok ciddi bir şekilde işleniyor.

İnsanoğlunun her şeye rağmen klasik yaşamlarını devam ettirmeye çalışmasının yanında dizi başarılı bir gerilime de sahip. Cylonlar insanların arasında sızmış durumdadır ve kimin Cylon olduğu belli değildir. İnsanlık için bu büyük bir şoktur çünkü kendi ürettikleri robotların onlara benzeyen robotlar üretmesi büyük bir tehlikedir. İşin daha da ilginci, 12 model olan Cylonların bazıları kendilerinin Cylon olduğunu bilmemektedir. Bu gizem de 73 bölüm boyunca hiç sıkmadan, taze bir şekilde korunuyor.

Dizi, 2004’te başlamış olmasına karşın muazzam görüntülere ve efsane savaş sahnelerine sahiptir. Günümüz dizilerindeki gibi de savaşı bir bölüme sıkıştırıp, savaşı bir kreşendo olarak kullanmıyorlar. İlk sezonu 13 bölümden oluşan dizi, kitlelere ulaşınca bölüm sayısını arttırmış 20’ye çıkartmıştır. Bölüm sayısı çok olunca da içerik çoğalıyor. Bu sebeple de savaş, gelmekte olan bir gerilim unsuru değil, her an karşılaşılabilecek bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Birçok filmde göremeyeceğiniz uzay savaşları barındıran dizi hikayesinin yanında aksiyon ve efektleriyle de takdiri hak ediyor. Günümüzde bile, 2023’teyiz, kalitesiz olarak adlandırabileceğimiz işler yapılırken Galactica şapka çıkartacak bir görselliğe sahip.

Aslında diziye, çekimlerinden ötürü bir uzay tiyatrosu da diyebiliriz. Uzun soluklu bir dizi olan Galactica estetik çekimlere sahip değil. Savaş sahnelerinde ve kimi dramatik anlarda yapılan ani zoomlar hariç, ki belki de dizinin tek estetik yaklaşımı olabilir, çekimlerin neredeyse hepsi aktüel ve tiyatral bir şekilde çekilmiştir. Bu konuda devamlılığı ve başarıyı yakalayan dizinin oyunculukları da bir o kadar harika. Şimdilerde bir başka uzay dizisi Mandalorian’da Bo Katan olan karşımıza çıkan Katee Sackhoff, Edward James Olmos ve Mary McDonnell gibi özel isimleri barındırıyor dizi. Ama eminim ki Batllestar Galactica denince akla gelen belki de ilk isim Tricia Helfer’dır. Birçok ana karakterin yer aldığı dizide farklı hikayeler paralel bir işlenmektedir. Hatta sezonlar ilerledikçe saedce insanlara değil, insan bedeninde olmanın şaşkınlığını yaşayan ve kendi içlerinde bir arayışta olan Cylon’lara da odaklanmaya başlıyoruz.

Battlestar Galactica, temelde aslında klasik bir uzay hikayesi. Yapay zeka kendini geliştirir, insanlara savaş açar ve 4. sezon boyunca bu savaş işlenir. 2023 yılında özellikle OpenAI ve Boston Dynamics’in atılımları ile iyice yaklaşmakta olduğunu düşündüğümüz ve birçok düşünürün tedirginliğini belirttiği şu günlerde 2004 yapımı Battlestar Galactica’yı hatırlatmassam olmazdı. Fakat diziyi, diğer -aynı konuyu işleyen- yapımlardan ayıran yegane özelliği, finalde ulaşmak istediği sonucun şoke edeci temellendirmesidir. İnsanlığın, temelde hatalı bir varlık olduğunu söyleyen dizi, binlerce yıl geçse de her zaman aynı hataları yapacağımızı iddia ediyor. Binlerce yıl vurgusu burada önemli. Zaman, hataların yine ve yeniden çıkmasını sağlayacak esas unsurdur çünkü insan denen varlık, zeki olduğu kadar da aptal bir varlıktır. Zekasının sonuçları da önlenemeyecek sorunlara açılacaktır. 

Zaman, sadece insanların değil kültürlerin bile değişmesine ve unutulmasına sebep olmaktadır. Bundan 20 yıl öncesinin düşüncelerine bile savaş açtığımız şu dünyada 100 yıl öncesinin kültürünü devam ettirmek, bırakın devam ettirmeyi hatırlamak bile zordur. Dizinin de temelinde aslında bu unutuş var. Diyor ki: İnsanlar, her defasında yapay zekalı robotları yarattı ve her defasında da bu robotlar savaş açtı. Özellikle finale doğru, yanlış gezegeni bulduklarında ciddi bir şok yaşıyoruz. Bu bölümü 17 yaşında izlemiş biri olarak yaşadığım kafa açmasını anlatamam. 4 sezonu boyunca aradıkları gezegenin, daha önce atalarının yaşadığı gezegen olduğunu fark etmeleri, inandıkları tüm kehanetlerin aslında “kudretli bir yaratıcı” tarafından değil, gezegenlerini onlar gibi bırakıp kaçmış bir önceki insanlar tarafından oluşturulduğunu öğrenmeleri, dizi tarihinde o zamana kadar izlediğim en şoke edici ikinci şeydi. İlki tabii ki Hurley’in The Incident: Part 1 bölümünde “acaba biz kendi kendimizi mi düşürdük” demesidir. 

Dizinin, fark etmiyoruz ama hiçbir noktasında hangi tarihte olduklarından bahsedilmiyor. Biz uzay gemilerini gördüğümüzde, otomatikman dizinin -sallıyorum- 3000’lerde geçtiğini zannediyoruz fakat dizi aslında milattan öncesinde geçmektedir. Finale doğru -sonunda- buldukları gezegen, aslında şuan içerisinde yaşadığımız, Carl Sagan’ın Blue Pale Dot olarak adlandırdığı gezegenimizdir. Final sahnesinde de, New York’taki büyük ekranlarda üretilmekte olan yapak zeka robotlarını gösteren dizi, bizi yeniden böyle bir savaşın beklediğini ve insanoğlunun ileride tekrar kendine yeni bir yuva bulmak zorunda olabileceğini söylüyor. Sene 2023, yapay zeka hiç olmadığı kadar hızlı bir ilerleme kat ediyor. Öyle ki, insanları ve düşünürleri “acaba” filmlerde ve dizilerde yazdığımız o kurmaca “yokoluş” hikayeleri gerçek olabilir mi korkusu sardı.

Dizinin ilgimi çeken bir kısmı da finali günümüze bağlama şekli. Zamanın kültürü nasıl yok ettiğinden bahsettik. İnsanlar, şuan bile bizde olmayan “uzay gemileri” ile dünyaya geliyorlar ve zamanla her şeyi unutuyorlar. Bu kısmı 17 yaşındaki benim ilgimi çok çekmişti çünkü düşününce oldukça mantıklı bir kaçınılmazdan bahsediyoruz. Linkte paylaştığım videoyu dinlemenizi rica ediyorum. 5 nesil öncesi, mitolojidir diyor. Ne kadar ilginç değil mi? Battlestar Galactica’nın kalan mürettebatları dünyaya gelmiş olsalar da, zamanla geldikleri yeri ve ellerindeki teknolojiyi unuttular. Ve nesiller ilerledikçe, her şey sil baştan başladı. Geriye de sadece deli saçması hikayeler kaldı.

Battlestar Galactica, içinde bir sürü epik savaş sahnesi barındırmasına karşı insanlığın uzay boşluğunda kendi ürettiği robotlara karşı hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Öyle ki robotlar bile ileride kendi hayatlarını kurtarma derdine düşüyorlar. Çift taraflı bir türünün devamını sağlama mücadelesi. Günümüzde bölümler 8-13 bölüm arası olduğu için 73 bölümün sizi sıkma ihtimali mevcut. Hele ki 4. sezonun, dönemin şimdilerde de aynısı devam eden, ne tesadüf ama, meşhur senaristler grevine denk gelmesi de bazı doldurma bölümler olmasına sebep vermiş. Kimi bölümler maalesef ciddi derecede sıkabiliyor. Fakat buna rağmen dizi, aksiyonunu ve finalde ulaştığımız gizeminin patikalarını harika bir şekilde kuruyor. Aradan neredeyse 20 sene geçmiş olmasına rağmen de hala, birçoklarına da göre öyle, sadece uzay dizisi değil, tarihin en iyi dizilerinden biri olarak yerini korumaya devam ediyor.

Valerii Ege Deshevykh’nin bütün yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Yepyeni Bir Chucky: M3GAN

Büyük Güç, Büyük Sorumluluk | Spider-Man: Across the Spider-verse

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Büyük Güç, Büyük Sorumluluk | Spider-Man: Across the Spider-verse

Previous article

Beef: Yalnızlığın Senfonisi

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply

More in Televizyon