Küçükken yetişkinlerin her şeyi bildiğini düşünürdüm. Bu içselleştirilmiş inançtan dolayı herkesten bir şey öğrenebileceğime inanıyordum. Şimdi dönüp sorgulamadığım tavsiyeleri düşündüğümde, aklıma ilk olarak orta sonda İngilizce öğretmenimizin sınıfa bir anda hayatın en önemli amacının iyi bir evlilik olduğunu açıklaması geliyor. Jane Austen romanlarından çıkma gibi duran bu tavsiye karşısında hayrete düştüğümü hatırlıyorum.
Büyüdükçe “Hayatta en çok vakit geçirdiğin beş kişinin ortalamasısındır.” lafına gittikçe inanan biri olarak bu söz daha da yer etmeye başladı. Özellikle evlilik gibi sınırların kalktığı bir düzende insan mahvolmaya ya da yücelmeye daha da eğilimli oluyor. İyi bir evlilik önemli fakat insanlar hayatınıza aldığınız gibi kalır mı? Sleep‘i izlerken aklımdan geçenler de tam olarak buydu.
Kitap Okuyormuş Gibi
Filmekimi‘nin son günlerinde izlediğim Jason Yu‘nun ilk filmi olan Sleep Cannes Eleştirmenler Haftası‘nda ilk gösterimini gerçekleştirdi. Yu‘nun yola çıkışındaki temel gayesi komedi tarzına daha yakın bir film yapmak olsa da kişisel deneyimleri farkında olmadan kaleminden akmış ve evlilik çizgisinde ilerleyen bana kalırsa korku daha ağır basan bir korku-komedi tarzında bir film ortaya çıkmış. İyi bir korku filmi izleyicisi değilim buna rağmen gerek konusu gerek işleme biçimiyle seyirciyi 95 dakika boyunca ekrana kitlemeyi başarıyor.
Üç parçadan oluşan filmi giriş, gelişme ve sonuç olarak düşünebileceğimiz gibi farklı bakış açılarından sürece bakış gibi incelemek de mümkün. Sleep ilk bölümüyle oldukça hızlı başlıyor. Soo-jin bir gece uyanır ve kocasının ayakta olduğunu görür. Hyun-su, içeride birisi var der, ve uyur. Ne var ki bu yaşananları ertesi sabah hatırlamaz. İlk bölümde oldukça akla uygun ilerleyen uyku nöbetleri, yaşananların ağırlığı ve bebeklerinin doğumuyla beraber bambaşka bir eksene kayar.
İlk bölümde Soo-jin aklın kumandasında otururken ikinci bölümde seyirci olarak arada bir yerde kalıyoruz. Özellikle Soo-jin’in annesinin bu olaylara tamamen başka bir pencereden bakmasıyla olaylar farklı bir zemin üzerine kayar. Bilimsellik ve “batıl” olanın savaşı olan bu kısım, aslında çözüme ulaşmak için kıvranan bireylerden ziyade bu iki kişiyi artık iki ayrı insan değil de bir organizmanın olmazsa olmazı olarak değerlendirmemizi sağlıyor. Bazı sahnelerde acaba sorusu kafaya takılıyor, acaba ben bir ilişki içerisinde olsaydım bunlara katlanır mıydım?
Bize Rağmen Biz
İşler bu noktaya varmadan neden daha makul bir yol izlenmedi diye kafamda soru oluşurken film bunu duymuş gibi bana yanıt veriyor. Sleep ilk sahnesinden (ve sonraki birçok sahnede de üstüne basa basa göreceğimiz) duvarda yazılı olan “Birlikte olursak aşamayacağımız hiçbir şey yok.” yazısı aslında bu sorunun yanıtını izleyiciye defalarca veriyor. Beraber olsak da aşamayacağımız bir şey yok, birbirimiz de buna dahil.
Bu noktada Soo-jin’in daha ısrarcı bir noktada olduğunu izliyoruz. Hyun-su, özellikle doğumdan sonra yaşananlardan korktuğu için bir misafirhanede kalma ya da arabada kalma gibi fikirler sunsa da Soo-jin “parçalanmamış bir aile” olduklarını söyleyerek şiddetle bu fikre karşı çıkar. Tüm aile tek çatı altında olmalı, yaşananlar ne olursa olsun. Kore aile yapısının da aslında bize çok uzak olmayan kol kırılır yen içinde kalır tutumunun yanı sıra Soo-jin’in bu takıntılı denebilecek tutumunun diğer bir sebebi babasız büyümesi olduğunu da anlıyoruz. Bunu bize bir dram gibi sunmadan kendini göstermeyi başarıyor. Babasının terk etmesiyle, annesi tek başına büyütüyor ve sık sık “Boşanmak dert değil, bak ben tek büyüttüm seni, ne de başarılı oldun.” gibi telkinler verse de Soo-jin’in öyle düşünmediği aşikar.
Farklı Temalar Üzerine Düşündürüyor
Film boyunca özellikle Soo-jin tarafından uygulanan şiddete rağmen bu birlikteliğin sürmesi, tüm bu süreci beraber yürütmeleri çoktan kabul edilmiş, yeni yeni sarsılmaya başlanan bazı değerleri insana düşündürüyor. Bazen sevseniz de vazgeçmeniz gerekebilir ve bazı yollar sanki yalnız yürünse daha iyi olur.
Evlilik, güzellik, özgürlük, inanç gibi birçok konuda kafa karıştıran ve izlerken arka planda bunları düşündüren bir film olmasıyla Sleep’i sadece bir korku filmi olarak değerlendirmem mümkün değil. Korku filmlerini sevmeseniz de genel kitleye hitap etmeyi başarıyor, satır aralarında etkileyici mesajlar gizli.
Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar