Kara Mizahın Romantizm ile Buluşması
Cannes programında Aki Kaurismäki filmi gördüğünüzde içinizde mutluluk hissi oluşur. Çünkü bilirsiniz ki izlediğiniz film hem biraz melankolik, hem de komik olacaktır. Fallen Leaves da tam olarak böyle bir film diyebiliriz. Kaurismäki filmlerinin tüm özelliklerini içinde bulunduran, yer yer nostaljik romantizmin etkisiyle düşüncelere kapılacağınız ve film bittiğinde yüzünüzde hafif bir tebessüm bırakacak bir film olarak karşımıza çıkıyor.
Bu filmde de diğer filmlerinde olduğu gibi Rock N Roll kültürünün beslediği hayattan bezmiş yorgun insanları görüyoruz. Hepsi bar köşelerinde sessizce hayatın onları eskitmelerini bekliyorlar. Bu yüzden de hayata tutunabilmek adına hayatlarına girecek yeni heyecanlara kapılarını açık tutuyorlar. Ne de olsa rutin hayatlarına herhangi bir dokunuşun olması bile onlar için büyük bir heyecan fırtınası demektir.
Nostalji, Politika ve Rock N Roll
Filmin 80’lerden çıkma atmosferinin içinde romantizm duygusunu iliklerinize kadar hissedebiliyorsunuz. Kaurismäki bu duyguyu film boyunca ön planda tutarken aslında olabildiğince durumlara karşı İskandinav usülü duygusuz durmayı tercih ediyor. Dead pan mizahını bu yüzden de filmlerinden uzak tutmuyor. Peki Fallen Leaves’da başka neler var? Romantik ve tatlı huylu bir film olmasının yanı sıra çağdaş siyaset hakkında söyleyecek bazı keskin şeylerle dolu diyebiliriz. Özellikle Rusya – Ukrayna savaşına odaklanarak yakın coğrafyanın güncel siyaseti hakkında sözlerini arka planda söylemeyi ihmal etmiyor.
Filmdeki karakterlerin haberler için periyodik olarak radyoyu açtığını görüyoruz. Hiç kimsenin akıllı telefonu ve hatta TV kadar modern bir şeye sahip olmadığını filmin içinde hissediyoruz. Bu durumun filmde böyle tasvir edilmesi, bir anlamda geçmişin aynasından günümüze bakmak için olabilir. Çünkü geçmişte de kuzey ülkelerinin Rusya ile sayısız kriz yaşadığını biliyoruz. Bu sebeple yönetmen, ne kadar Ukrayna – Rusya savaşı taze olsa da kuzey ülkelerinin bu korkuyu geçmişten bu yana hissettiklerini yansıtmak için böyle bir yöntemi kullandığını söyleyebiliriz.
Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik baskısı, filmdeki dinleyicileri kızgınlık, depresyon ve meydan okuma gibi farklı duygulara sürüklüyor. Bunun nedeniyse Finlandiya’nın Rusya ile sınırının olması denilebilir. Putincilik korkusu İngiltere’de, Amerika’da ve hatta Almanya’da olduğu kadar uzak bir mesele değil. Finlandiya için Putin’in birlikleri tam diplerinde yaşıyor. Savaş, Finlandiya’nın refah duygusunu gölgelediğinden dolayı herkes umutsuz ve depresif hale gelmiş durumda.
Hayat Berbat, O Halde Biraz Daha İçelim
Fallen Leaves da bu durumun farkında olduğundan Finlilere umut olmaya çalışıyor. Ne kadar saçma ve karikatürize durumlar yaratılsa da içimizi ısıtan bir sinema ortaya çıkartılıyor. Hayatımızın berbat, umutsuz ve endişeli havası sanat, aşk ve müzikle altına dönüştürülmeye çalışılıyor. Tutunulacak bir şeyler bulup hayata tutunmamızı tembihleyen bir film ortaya çıkıyor. Fallen Leaves bu anlamda kuzey coğrafyasına ait olsa da ülkemizi de bir ayna gibi yansıttığını söyleyebiliriz.
Bu durum dışında Aki filmlerinde bolca görebileceğimiz kapitalizmin çıkarları uğruna kullanılan işçi sorunları, iş yerlerindeki işçi güvenliği sorunları, ülkenin göçmen politikası ve işvereni koruyan sistemin bozukluğuna dair önemli mesajlar da filmin içinde yer alıyor. Bu bağlamda ben Ken Loach ve Aki Kaurismäki filmlerini birbirine oldukça benzetirim. Aralarındaki tek fark birisinin yaklaşımı muzip ve alaycı bir mizahken diğeri gerçekçiliğin yıpratıcılığını kullanır. Kaurismäki ise tahmin edebileceğiniz gibi, “ağlanacak halimize gülmeliyiz” mottosuyla ilerleyen bir sinemacı olmasından dolayı filmlerinde durumları ajite etmeden ilerler.
Cannes‘da eleştirel anlamda büyük coşkuyla karşılanan Fallen Leaves, güzel ve dokunaklı ama son derece de küçük bir film olarak akıllarda yer ediniyor. Bazen basit olmak daha etkilidir sözünden yola çıkan bu minimalist kara komedi, belli ki daha çok hayatın içinde sıkışan küçük insanlara ilham kaynağı olacak gibi gözüküyor. Bazen günümüzün puslu havasıyla yüzleşmek yerine, geçmişin nostaljisinde güneşli havaları hatırlamak insanı daha çok mutlu eder mesajı veriyor.
Haktan Kaan İçel‘in diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip etmek için tıklayınız.
Yorumlar