Marvel’ın kendine devasa bir evren kurmasının ardından DC de kolları sıvadı ve kendine solo filmler, karışık kaset filmler ile bir evren oluşturmaya başladı. Aquaman, DC’nin 6. filmi. Şimdiye kadar yapılan solo filmler arasında genel itibariyle en beğenilen film Wonder Woman oldu. Aquaman bu beğenilenler arasında girer mi diye soracak olursanız? Sanmıyorum. DC, son yılların en iyi yönetmenlerinden biri olan James Wan ile anlaşarak çok ciddi bir adım attı ve filmi beğendirebilmek için herşeyi denedi diyebiliriz. Fakat -büyük ihtimal- istedikleri tepkiyi alamayacaklar. Bana soracak olursanız: Enfes!
Kısaca konusuna değinecek olursak… Justice League sonrasına odaklanan film, Aquaman olarak bildiğimiz yakışıklı canavar Arthur’un nasıl doğduğunu, büyüdüğünü ve sonucunda neden annesiz kaldığını anlatıyor. Aslında Atlantis’in varisi olmasına rağmen kendisinin kral olmak gibi bir gayesi yok; O, daha çok buzlu dağlar arasındaki barlarda bira içme peşinde. Fakat Atlantis gibi bir yerin tahtı asla boş kalmaz. Kral Nereus, Kral Orm’un gazlaması ile insanlığa saldırma kararı alır. Bütün denizler alemini toplamaya çalışan Orm, denizden karaya çıkarak insanlığı yok etmeye ant içmiştir. E haliyle, insanlarla arkadaş olan Aquaman’in buna bir şekilde dur demesi gerekir. Çünkü insanlar tatlı ve cicidir.
Öncelikle film oyunculuk açısından üst düzey bir film olmuş diyebilirim. Patrick Wilson’ın King Orm karakteri ile herkesin önüne geçtiği filmde Jason Momoa, Amber Heard, kral Nereus olduğunu asla fark edemeyeceğiniz Dolph Lundgren, Willem Dafoe ve Nicole Kidman enfes birer iş çıkarmışlar. CGI’ın etkisiyle de hepsinin stil açısından harika göründüğü filmde herkes üst düzey bir oyunculuk sergilemiş.
Daha önce başarılı bir Atlantis tasviri ya da Atlantis hikayesi izlememiştik. Aquaman, gerek deniz kızı hikayesi gerek de Atlantis’in çöküş ve yükseliş hikayesi olarak güzel bir anlatı sunuyor. Suyun içerisinde ışın silahları ile ateş eden deniz adamları biraz garip gelebilir ama Atlantis tasarımını beğendiğimi söyleyebilirim. Flashpoint Paradox’u izlediyseniz, Atlantis’in karaya çıkıp bütün insanlığı yok etmeye çalıştığını bilirsiniz. Aynı hikaye Aquaman’de de geçerli. Sadece Aquaman Atlantis tarafında değil bu sefer. Uzaylılardan tutun deniz kızlarına kadar herkesin nefretini kazanmayı başaran insanoğlu yeniden yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalır, tabii bundan her zamanki gibi haberleri yoktur çünkü hepsi Starbucks’ta kahve sırasındadır. Bu sırada Aquaman, yanına aldığı Mera ile babasının mızrağını bulmaya çalışır ve sonunda Atlantis’i biraz da Karathen ya da diğer adıyla Kraken ile kurtarmayı başarır. İnsanlar da hiçbir şey olmamışcasına hayatlarına devam eder.
Bu konuda mütevazi olamayacağım. James Wan, günümüzün en iyi yönetmeni. Aquaman, kendisi sayesinde Infinity War’a meydan okuyacak cürette bir CGI manyaklığına dönüşmüş. Filmde Indiana Jones’tan Gladiator’e, Clash of Titans’tan bilimum kılıçlı krallık filmlerine dair birçok referans bulabilirsiniz. James Wan’ın eleştirildiği bir kısım vardı, aksiyonun hiç bitmemesi. Gerçekten de öyle. Wan, tek bir dakikayı bile aksiyonsuz bırakmamış. Böyle bir şeye büyük ihtimal gerek yoktu ama Aquaman, Infinity War’a meydan okuyacak hatta final savaşı ile üstüne çıkacak kadar deli işi bir filme dönüşmüş. Bu kadar savaş arasında senaryo tabii ki kaynamış gitmiş ki Orm’un bir Thanos olmaması ve Orm’un arka planına hiç odaklanmamamız filmin eksileri olmuş. Infinity War’daki karmaşayı güzel kılan şey sonuca giden yolun felsefik sorunsalıydı. Aquaman klasik bir taht kavgası hikayesi. Wan, hünerlerini göstererek ortaya tümüyle aksiyona dayalı bir hikaye çıkartmış. Bu sebeple filmi IMAX’te izlemenizi, hayatın anlamını aramayıp sadece keyfini çıkarmanızı öneririm.
Bizler DC’yi ciddi ve karanlık olması ile biliyoruz. Yani bize öyle dendi. Çizgi romanların yalancısıyız. Watchmen ve Batman gibi filmler, zamanında bu karanlık havayı harika vermişti. Zack Snyder sağolsun. Hatta şu aralar devam eden DC dizisi Titans da bu karanlık havayı harika yansıtıyor. Ama Aquaman bu karanlık havayı hiç vermemiş, ki vermek de istememiş zaten. Komiklik yapma, komik olma isteği yine rahatsız edici ki filmin bir diğer eksisi. Wan, çektiği korku filmlerinde güldürmeyi başaran bir isim. Onun filmlerinde sırıtmıyor. Fakat konu DC olunca ve biraz da zorlama sahnelere başvurulunca bu güldürme kısmı çok göze batıyor. Keza bazı yerlerdeki tercihler “ee yok artık” dedirtebiliyor.
Sözün özü… Aquaman; James Wan’ın çılgın attığı, Infinity War’a resmen meydan okuduğu görsel bir şölen mahiyetinde. Her dakikasını bir aksiyon ile dolduran filmi IMAX’te izleyecekseniz, baş ağrısı bilete dahildir. Senaryonun aksiyon sebepli çok geride kalması, başrol harici hiçbir karakteri yakından tanıyamama, Orm’u Thanosvari bir felsefe ile donatmamaları filmin eksileri. Hatta Orm’a hiçbir şekilde temellendirme yapmamaları en büyük eksi. Ben keyfime bakarım, sinemaya eğlenmeye gidiyorum diyenlerdenseniz şayet Aquaman, bütün hype kotanızı dolduracaktır.
Yorumlar