2018 Sundance film festivalinde gösterilen Blindspotting, festivalin en ilgi çeken filmleri arasında olmuştu. Görselleri ile sürekli karşılaştığım film aslında ilgimi çekmemişti fakat bir şans verip izleme kararı aldım ve sonucunda hiç beklemediğim bir yerden darbe aldım. Yabancı siteler olsun, eleştirmenler olsun, sinema sitesinde yorumlar olsun herkesin bayılarak izlediği Blindspotting furyasının bir üyesi de ben oldum. Carlos López Estrada’nın bu şiirsel rap filmini izleyene kadar yılın filmi için Three Billboards Outsite Ebbing, Missouri diyordum fakat özellikle finaliyle bütün düşüncelerim sil baştan değişti. Shakespearien Rap diye bir şey olabilir miydi ve bu gerçekten uygulanabilir miydi? Olabiliyormuş.
Kısaca konusuna değinecek olursak… Collin, hapishane hayatını bitirmiş ve bir senelik şartlı tahliyesinin sonuna yaklaşmıştır. 3 gün sonra resmen özgür biri olacaktır. Bu 3 günü çok sakin ve olaysız geçirmesi gerekmektedir. Tabii Murphy asla yakasını bırakmaz ve bu 3 gün içerisinde karışmadığı olay kalmaz. Beyaz arkadaşı Miles yüzünden başına bin bir türlü bela gelir ve hepsinden iyi niyetli bir şekilde çıkmaya çalışır. Fakat bu 3 günde yaşadıkları hem Collin’in hem de Miles’ın hayatını sonsuza kadar değiştirecektir.
Blindspotting, temelinde komedi filmi gibi dursa da özünde çok ağır, derin hikayeler barındıran güçlü bir film. Absürt komedi tarzına ne kadar yakın olsa da tam olarak komedi denilemez. Absürt komediye benzemesinin sebebi ise senaryo yoluyla parçalara ayrılmış olması. Film, birkaç parçanın birleşmesinden oluşuyor ama en sonunda her şey bizi bir finale doğru götürüyor. Yer yer bizi güldürmeye çalışsa da aslında anlatmak istediği yanları gülünecek şeyler değiller.
Peki Blindspotting aslında ne anlatıyor? Blindspotting, Türkçesi Kör Nokta, bilimsel açıklaması ile: Retinaya düşen görüntüyü beyne götürecek olan sinirin tam retinada çıktığı yerde görme fonksiyonunu işleyememesi. Yani, bir yeri, bir şeyi göremememiz, gözden kaçırmamız. Film, tam olarak bu detay üzerine kurulu. Gözden kaçırdıklarımız. Fakat kör nokta, sizin isteseniz de göremediğiniz bir noktadır. Film, bakıp da göremedikleriniz, ses çıkaramadıklarınız, karşı koyamadıklarınız üzerine odaklanıyor. En yakın arkadaşınızın sorun olduğunu görememeniz, iyi insanlara sırf geçmişleri yüzünden şans verememeniz, korktuğunuz ya da zorunda olduğunuz için ses çıkaramadığınız bütün şeyler. Esas kör noktalarımız.
Film boyunca, biraz da Murphy kanunlarından ötürü Collin’in sakındığı gözüne sürekli çöp batıyor. Kırmızı ışığın bir türlü yeşile dönmemesi ama tahliyeden ötürü yolun boşluğuna rağmen geçememesi; geçemediği için polis kovalamacasına denk gelmesi ve bu kovalamacanın sonunda bir siyahinin polis tarafından öldürülmesi; onun buna şahit olup tahliyeden ötürü ses çıkaramaması. Amerika’nın en büyük kanayan yaralarından biri olan polislerin siyahi vatandaşları gözünü kırpmadan öldürmesi, filmin aslında başı ve sonu, ana konusu. Gördüğü, yaşadığı şeyi atlatamayan Collin, o polis memuruna engel olamadığı gibi en yakın arkadaşı Miles’a da engel olamaz. Onun silah taşıması, istediği herkes ile kavga etmesi ve sonradan öğrendiğimiz hapse girmesine sebep olması gibi birçok şeye rağmen Collin, Miles’a ses çıkaramaz. Çünkü en yakın arkadaşıdır ve onun kör noktasıdır. Siyahiler sorunlu, kavgacı kişiler olarak lanse edilse de filmde öldürülen tek kişi siyahidir, kavga çıkaranların ve silah taşıyıp taşkınlık yapanların hepsi beyazdır.
Film tempoyu hiçbir zaman düşürmese de yer yer fazlasıyla yükseltiyor. Polisin birini öldürmesi, ufak çocuğun eline silah alması, bardaki kavga sahnesi, Miles’ın kavga sahnesi, Collin’in Val ile telefon konuşması, Collin’in Miles ile yüzleşmesi gibi birçok yerde tempo bir anda yükselebiliyor ve bu sahneler metin olarak, oyunculuk olarak çok güçlü, etkileyici sahneler. Fakat film her şeyi toparlayıp çözdüm derken Collin’i öyle bir noktaya getiriyor ki, sadece bu bölüm bile benim filme Oscar vermem için yeter.
Collin, eşyalarını taşımak için geldiği evde rüyalarına kadar giren polis ile karşılaşır. Fakat polis üniformasızdır ve silahı yanında değildir. Collin’i karşısında gören polis, ilk karşılaştıkları günde baktığı gibi korku dolu gözlerle bakar. Biz burada Collin’in birkaç sert cümle kurup polisi öldürebileceğini, dövebileceğini, şartlı tahliyesini her an tehlikeye atabileceğini düşünerek geriliyoruz. Fakat Collin, onun yerine rap yapmaya karar verir. Ve herhangi bir rap değil, dili oldukça kuvvetli, Shakespear vari bir rap yapmaya başlar. Anlatmak istediklerini, düşüncelerini rap ile anlatır. O rap yaptıkça polis ağlamaya başlar ama Collin her şeye rağmen ona zarar vermez. Collin sadece ve sadece rap yapar. Ve sadece kendisinin değil, onunla aynı sorunları yaşayan herkesin sesi olur. Herkes için veryansın eder. Buradaki rap tercihi dikkat çekici. Sebebi, şarkı sözlerinde gizlidir: Bizi sadece rap yaparken söylediğimizde kale alıyorsunuz. Rapin bir isyan, sokağın sesini yansıtma aracı olarak doğduğunu ve ağırlıklı olarak siyahilerin yaptığını düşünürsek olabilecek en iyi iletişim aracı seçilmiş diyebiliriz.
Senaryosunu yönetmen Carlos López Estrada ve başrol Daveed Diggs’in beraber yazmışlar. Aslında Shakespear vari daha klasik bir yaklaşım sergilemek istemişler fakat en sonunda, en mantıklı tercih olan rap müziğine yönelmişler. İkili, filmdeki birçok sekansta tercihleri absürt bir dille yapıyor. Kurgusal oyunlar, müzikli danslı eğlenceler, dublajlar, LSD tadındaki rüyalar, gerçeklikten bir anda kopulan dramatik anları ile Blindsotting, 95 dakikada sizi duygudan duyguya sürüklüyor. Sadece siyahilerin değil, anlattıkları ile sizin de sesiniz olabilecek Blindspotting’i, 2018’in ve bence son yılların en zeka dolu işi olarak görüyorum. Normalde bu kadar sosyal ve toplumsal mesaj bir araya gelince çorba olacak film, Carlos López Estrada’nın kurgusal yaklaşımı, yukarıda da bahsettiğim gibi parçalı hikaye anlatımı ile öyle güzel bir bütünlük yakalamış ki, yaşananlara duygulanmamak, anlatılanlara katılmamak elde değil.
Ülkemizde vizyona girip girmeyeceğini bilmediğimiz Blindspotting’in altyazısı da yok. İngilizcesi kuvvetli olanların izlemesini mutlaka önerdiğim film, şu sıralar, özellikle IMDB kullanıcı yorumlarında çılgınlar gibi övülüyor. Gelen yorumların yarısından çoğunun 10 üzerinden 10 verdiğini de not edeyim. Onlar da, benim gibi filmin zeka dolu kısmını özellikle vurgulamışlar. Sözün özü… Blindspotting, gözümüzün önünde olmasına rağmen göremediğimiz gerçekleri gözümüze sokan ve finalindeki Shakespearvari rap ile yüzümüze vuran oldukça güçlü ve derin bir film. İzleyin, izlettirin.
Yorumlar