0

Senenin sonuna yaklaşırken Boyhood için, özellikle de sinema eleştirmenlerince 2014’ün açık ara en iyi filmi diyebiliriz artık. İzleyen herkesi, gerek içeriği gerek de yapım süresi ve böyle bir fikri düşünebilmiş olmaları ile etkilemeyi başarmış durumda Boyhood. Bilmeyenler için altını çizmek gerekirse: Film tam tamına 12 senede çekildi. Film başladığından Mason karakterini canlandıran Ellar Coltrane tam 7 yaşındaydı. Film bittiğinde ise kendisi 19 yaşında Üniversite okuyan bir delikanlı olmuştu. Filmi ilgi çekici yapan nokta bu. Hiçbir kurgu oyunu, makyaj oyunu olmadan tam tamına 12 sene boyunca çekilmiş bir film.

Filmi beğeneninin yanında beğenmeyeni de çok. Beğenmeyenlerden bahsetme sebebim de değinmek istediğim konu ile örtüşüyor. Filmi beğenmeyenlerin sebebi şu: senaryo yok, hikaye yok, bir yere bağlanmıyor. Bi konuda haklılar. Boyhood sıradan bir hikaye örgüsüne sahip değil. Bir başlangıcı ya da sonucu yok. Tamamen gelişmeden oluşuyor. Başlangıcı doğum, sonucu da ölüm olarak kabul edebiliriz. O zaman filmde anlatılan her şey, hayatın gelişmesinden ibaret. Film, doğum ile ölüm arasında 12 senelik bir sürece bakış atıyor sadece. Ki seçilen seneler bence en değerli seneler. Çünkü kişinin fiziki ve manevi değişiminin en çok olduğu seneler bu senelerdir. Bir nevi, Mason 19 yaşında ölse, hayatı gözlerinin önünde film şeridi gibi geçince göreceklerini izliyoruz.

Bir sonuç olmasa da filmde konuşulacak detay çok. 12 sene boyunca birçok hayatın parçası olup ayrılıyor Mason. Filmin başında Mason’ın annesi, babası ile ayrılmaya karar veriyor. Mason ve kardeşi -yönetmenin kızı- Samantha ayrı yaşamaya başlıyor, baba da tüm film boyunca yani 12 sene boyunca sürekli onları haftasonu ziyarete gelip eğlendiren o adamı canlandırıyor. Mason’ın annesi 2 çocuğuna bakmak için birçok zorluğa katlanmak zorundadır. Bu zorluğu aşmak için bir üniversite hocası ile evlenir ama adamın yıllar sonra pis bir ayyaş olduğu anlaşılır. Anne de çocuklarına zarar gelmemesi için ondan da ayrılır. Bu 12 senelik süreçte çocuklar sürekli okul değiştirirler. Anne bile her sene kendine yeni bir şey katmış şekilde karşımıza çıkar; hatta en sonunda üniversite öğretmeni olmayı başarır. Değişmeyen tek şey haftasonları gelen babadır.

Filmde büyümesi gereken çocuklardır; anne sabit, olgun bir karakterdir, fiziki hiçbir değişim geçirmez, geçirmeyeceğini de biliriz. Ama bu süreç içerisinde öğrenmenin, gelişmenin yaşı olmadığını görebiliyoruz. Birkaç yıl sonra anne tekrar birisi ile evlenir ve çocuklar için yeniden yepyeni bir hayat başlar. Fakat bu evlilik de uzun sürmez. Çocuklar sürekli bir değişimin parçasıdır, anne bir yere tutunmaya çalışırken onlar da annenin yanında sürüklenip dururlar. Ama görüyoruz ki azmedince ve zamana bırakınca her şey yerine oturabiliyor. Anne işlerini zamanla yoluna koymaya başarır. Mason üniversiteyi kazanır. Babaları biri ile tanışır, onla evlenir hatta çocuğu olur. Filmin sonunda azmedince her şeyin yerine oturabileceğini görüyoruz.

Filmi etkileyici kılan yanı sadece çocukların ve annenin hayatla mücadelesi değildir. En etkileyici yanlardan biri de büyümenin ne kadar mucizevi bir şey olduğudur. Çocukken çok tatlıydın lafının ne kadar da gerçek olduğunu canlı bir şekilde izlettiriyorlar bize Boyhood. 7 yaşındaki Mason gayet tatlı, sevimli ve şeker bir çocuktur. Can çıkar huy çıkmaz derler ya, 7 yaşındaki umursamaz çocuk 19 yaşında da aynıdır. Ama 7 yaşındaki o sevimli veletin git gide nasıl çirkinleştiği ya da bu kaba olduğu, nasıl olgunlaştığını 3 saate görebiliyoruz. Kardeşi ile yaş farkı olan insanların ya da çocuğu olan anne ve babaların bu filmi izlerken duygulanmaması mümkün değil bence. Ellerimde büyüdü lafı çok da doğru bir laf. Filmin başında şeker bir çocuk sonunda inanılmaz derecede değişmiş, çocukluğuna bir o kadar benzerken bir o kadar da uzaktır. Önüne konan yemeği yiyen çocuk filmin ortalarında arabasının arkasında sevgilisi ile öpüşmektedir. Ya da süt içen o çocuk artık sigara ve alkol kullanmaktadır.

Filmi beğenen insanların bu mantıkla beğendiğine eminim. Hem yapım olarak çok deneysel bir çalışma hem de 12 senelik bir süreci ‘gerçekçi’ bir şekilde anlatıyor olması fazlasıyla etkileyici. Şahsen kendimden küçük yaşta insanlar ile büyümüş biri olarak ben de filme duygusal yaklaştım. Daha okula yeni başladığını gördüğüm insanlar ile artık oturup iş konuştuğumu, beraber içmeye gittiğimi bildiğimden dolayı ve bunun ne kadar muazzam bir şey olduğunu fark ettiğimden dolayı filmi çok beğendim. Düşünsenize, kardeşiniz oluyor, okuldaki ilk gününde yanındasınız. Sonra zaman akıyor ve karşınıza çıkıp üniversiteyi kazandım diyor. Artık güçsüz, çelimsiz, yardıma muhtaç insan değildir.

Filmin başlarında Mason annesinin koruması altındadır. Zaman ilerledikçe annesi bile Mason’ın ne yaptığı nerede olduğunu bilmez. Değişim bütün ‘gerçekliği’ ile verildiğinden dolayı eleştirmenler de listelerinin ilk 3 sırasında Boyhood’a yer vermiş. Bana sorsanız izlenmesi gereken filmler listesinde yer almalı bu film. Yönetmen Richard Linklater da bir köşeye not edilmeli. Deneysel sinema tarihini iyi bilen biri olarak böyle bir yapımın olmadığını söyleyebilirim; en azından ben okumadım ya da duymadım. Böyle bir yapıma imza attığı için bile Richard Linklater hiçbir zaman unutulmaz gibi geliyor bana.

3 saat içinde 12 seneyi  anlatmak o kadar da kolay değil tabii. Yönetmen kurguda bunun altından kalkmayı başarmış. Karartma geçişler yerine ani kesmeler ile bize farkettirmeden yıl yıl ilerliyor film. 12 seneyi 3 saatte çok temiz ve akıcı bir şekilde izlettiriyorlar bize. Yıllar ilerlerken filmde değinilen konular yerinde diye düşünüyorum; kadın ve kadın bedenine ilk bakış, ailenin ayrılması, çocukların aile üyesi peşinde sürüklenmesi, okul değişiklikleri, sürekli değişen arkadaş çevresi, babanın ziyaretleri ve konuştukları konular, cinsel temas, üvey baba ile anlaşamamalar ve daha fazlası. Özellikle baba ile çocukların sohbetleri  iyi seçilmiş. Hayata dair ve çocukları bilinçlendirmeye dair sohbetlere yer verilmiş hep. Çünkü çocuğunuz 14-15 yaşına geldiğinde karşı cins ile ilgilenmeye başlayacak ve sizin bunun hakkında konuşma yapmanız gerekecektir. Bu her ailenin başına gelebilecek bir durum olduğu için de yönetmen bu tarz konuşmaları tercih etmiş film boyunca.

Sözün özü… Boyhood, sinema tarihinin yapılmış en enteresan, bir o kadar zahmetli ve belki de en uzun sürede çekilmiş filmi diyebiliriz. Şahsen filmi, izlenilmesi gereken bir başyapıt olarak görüyorum. Özellikle çocuğu olan aileler, kardeşi olan abi-ablalar ya da küçüklerle beraber büyüyen insanlar için çok şey ifade edecektir film. Gözümüzün önünde büyüyen çocukları izliyoruz 3 saat içinde. Farkında olmadan 12 sene gözlerimizin önünden akıyor gidiyor. Bir başlangıç ya da sonuç yok filmde; hayatın 12 senelik bir dilimini hatta bir insanın fiziki ve mental olarak en çok değiştiği seneleri izlettiriyorlar bize. Bu yazıyı buraya kadar okuduysanız, hemen filmi bir yerlerden bulup izlemeye başlamanız gerek. Eminim ki ilginizi çekmiştir; koleksiyonunuza eklenebilecek nadide eserlerden biri Boyhood.

9

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Hiç Bitmeyen Korku: It Follows

Previous article

Goodbye To Language 3D – Film İncelemesi

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply