0

Yeniden Özgür ve Güçlü

2015 yılında ortaya atılan bir referandum fikri sonrası 2016’da Britanya tarihinin belki de en önemli referandumu gerçekleşti. 3 partili İngiltere’de bir anda ortaya çıkan UKIP (Büyük Britanya Bağımsızlık Partisi), %15 gibi yüksek bir oya ulaşarak tepedeki yöneticilerin canını sıkabilecek bir güce ulaştı. UKIP’in tek derdi, İngiltere’yi Avrupa Birliği’nden çıkarıp kendi deyişleriyle yeniden özgür ve güçlü olabilmekti. O zamanlar devlet başkanı olan David Cameron’a baskı kurmaya başlayan UKIP, ne yaptı ne etti, ayrılık referandumunu Cameron’ın aklına sokmayı başardı. Fakat David Cameron, referandumu çok ciddiye almamıştı. Bütün dünya gibi Cameron da “yaparız olur biter susarlar” diye düşünerek referanduma izin verdi. Sonuç? İngiltere’nin %52’si Avrupa Birliğinden ayrılma kararı aldı. Aynı gün, Brexit tam olarak nedir sorusu Google’ın en çok aratılan sorusu olmuştu.

Tabii bütün dünyayı ters köşe yapan bu durum 2019’da film oldu. Başrolünü Benedict Cumberbatch’in üstlendiği Brexit filmi, bütün bu sürecin nasıl geliştiğini ve UKIP’in aslında nasıl kazandığını anlatıyor. Bu noktada film gazetelerden ve Twitter flood’larından epey bir ayrılıyor çünkü Brexit’i “yalan üzerine kurulu kampanya” olarak bilmemize rağmen aslında arkada çok ciddi bir işçilik olduğunu öğreniyoruz. Bu konuda Brexit, film olarak 1.5 senelik süreci mükemmel bir şekilde aktarıyor ve konudan bihaber birinin bile kolayca anlayabileceği bir dil kullanıyor.

Brexit The Uncivil War

Evetçiler ve Hayırcılar

Film bizi Benedict Cumberbatch’in canlandırdığı Dominic Cummings ile tanıştırıyor. Gazetelerde hiç görmediğimiz, siyasilerin arkasına saklanmış olan bu kişi aslında bütün Brexit’in mimarı. Ayrılık referandumunun ön planında Boris Johnson ve UKIP lideri Farage varken aslında bütün planı ve süreci bir danışman olan Dominic Cummings tasarlıyor. Benedict’in de mükemmel oyunculuğu ile Cummings, ki öyle, tarihin en zeki adamlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Fakat filmin en büyük soru işareti kısmı: Cummings’in Brexit’i neden yaptığı? Altı doldurulamayan tek şey, Cummings’in motivasyonunun tam olarak ne olduğu? 

Brexit, takip ettiyseniz, 2 farklı tarafın olduğu bir referandumdu. Evetçiler ve Hayırcılar. Evetçiler, Avrupa Birliği’nin önemini ve bozulacak düzeni anlatmaya çalıştılar. Öyle ki, günümüzde Brexit çok ciddi bir soruna dönüştü çünkü bir coşku ile başlayan Brexit aslında altında kalkılamayacak kadar zor şartlara sahip. Gel gelelim diğer tarafa: Hayırcılar çok ilginç bir yönteme başvurdular ki filmde bu yöntemin oluşturduğu şaşkınlık çok güzel aktarılıyor.

Hayırcılar, açık seçik bir şekilde yalan söyleyerek bütün kampanyayı yürüttüler. Cummings’in tasarladığı ve gururla okuduğu “kontrolü geri al” sloganıyla yola çıkan Hayırcılar, kampanyalarında çok ciddi yalanlar söylediler. Bu yalanların bazıları gerçekten çok gülünç. Aslında 2 ana yalanları vardı: Hastanelere yatırılacak paranın(300 küsür milyon pound) Avrupa Birliğine haraç gibi gittiği ve Türkiye’nin Avrupa Birliğine alınacağı. 2008’den beri dışarıdan gelen göçe olumsuz bir şekilde bakmaya başlayan İngilizler, ki tüm avrupa artık aynı fikre sahip, Suriyeliler’in Avrupa’ya akın etmesi sonrası Türklerin de Avrupa’da rahatça seyahat etme fikrinden korkmuşlar anlaşılan. Avrupada günden güne artmakta olan ve İtalya gibi bir ülkenin başına aşırı sağcı birinin geçmesini sağlayan göçmen düşmanlığının doğuşu Brexit ile başlar diyebiliriz.

Cummings gerçekten de zeki bir adam. Devlet yöneticisi ya da parlamento üyesi olmamasından ötürü söylediği ya da yaydığı  yalanların hiçbiri suç değeri olmadığını biliyor ve hastane ya da Türkler üzerinden bütün halkı kandırmakta beis görmüyor. Film, süreç boyunca gazetelerin, kanalların nasıl bu girdaba katıldığını, nasıl herkesin kafasının karıştığını çok başarılı bir şekilde aktarıyor. Tabii bu sırada Cummings’in zafere doğru giden keskin fikirleri ile de bol bol baş başa kalıyoruz. Yaymayı başardığı yalanlar o kadar etkili oluyor ki tek bir mültecinin dahi yaşamadığı kasabalarda hayır oyun çıkıyor.

Brexit The Uncivil War

Bir Sosyal Medya Başarısı

Fakat, Brexit’in de aslında gazetelerde gördüğümüz gibi bir referandum olmadığını, film sayesinde öğreniyoruz. Aynı Trump’ın Amerika seçimleri gibi Brexit de bir sosyal medya başarısından ibaret. Trump, seçimleri kazanabilmek için Facebook’u kullanmış, sahte reklamlar ile insanların aklını çelmeyi başarmıştı. Cummings de dijitalin gücünün oldukça farkında biri. Öyle ki, dinozor siyasetçiler ile yaptığı sosyal medya sohbeti belki de filmin tek komik yanıydı. Bizler bütün referandumu bir söz düellosu olarak zannederken Cummings, arka tarafta, sloganı “data is power” olan Aggregate IQ CEO’su Zack Massingham ile, listede olmayan 3 milyon insan üzerinden oynama yapıyordu. Nasıl Trump, seçimlerde Facebook’u bir analiz cihazı olarak kullandıysa, Cummings de Aggregate’in kendine sunduğu 3 milyonluk veritabanını harika bir şekilde kullandı. Sonuç da %52 ile zafer oldu. Facebook’un CEO’su Zuckerberg yaşananlardan ötürü görüşmelere çıkarken Cummings’e de Massingham’a da hiçbir şey olmadı. Gerçi finalde, kimseye hiçbir şey olmadı. Olan olduğu ile kaldı.

Yukarıda dediğim gibi, Cummings’in motivasyonu belli değil. The Guardian, kendisine açık bir şekilde “Troll” olarak nitelendiriyor.

Dominic cummings is just a troll. He may have trolled the whole country and changed the course of British history, but he’s still the man with an egg for a face, who screams everyone must be accountable for their actions – everyone except him.

Herkes kendinden sorumludur. Cummings, hala blog yazarlığı ve danışmanlık yapıyor. Kimse onu suçlamadı, suçlayamadı. Çünkü herkes kendinden sorumludur. Koskoca İngiltere’yi trolledi ve köşesine çekildi. 

Brexit: the Uncivil War, Cummings’in 1.5 senelik sürecini bizlere mükemmel bir şekilde aktarıyor. Sadece süreci değil; kimin kim olduğunu, ne karar verdiğini, medyanın içler acısı durumunu ve insanların bu süreçteki değişimini temiz çekimler ve, en sevdiğim, bu gibi filmlere harika bir şekilde uyan hızlı kurgu ile anlatıyor. Black Mirror ve Sherlock yönetmenliği de yapan Toby Haynes, bir Adam McKay filmi çekmişçesine oldukça hızlı ama temiz bir şekilde bütün süreci bize aktarıyor.

Brexit, bizlere sosyal medyanın ya da verilerin ne kadar değerli, bir o kadar da tehlikeli olabileceğini gösterdi. Bizler, günden güne artan sosyal medyanın gücünü pozitif olarak değerlendirirken negatif yanlarına dair hiç hazırlıklı değilmişiz. 2016’da başımıza gelenlerin çok daha kötülerini, tehlikelilerini bugün yaşıyoruz. 2016’dan ders almadığımızı, Dominic Cummings gibi tehlikeli insanlara yeteri kadar önem vermediğimizi bir türlü öğrenememişiz. Umarım geç olmadan da Karl Popper’ın bizi uyardığı Paradox of Tolorance girdabinden yakın zamanda çıkarız.

Valerii Deshevykh’nin bütün yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

No Hard Feelings: Özlenen Rom-Com Ruhunun Dönüşü

Fiziksel Bedenin Sorgulanması: Serial Experiments Lain

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

No Hard Feelings: Özlenen Rom-Com Ruhunun Dönüşü

Previous article

Legendarium Çağlar Öncesi, Bölüm 1: Ainulindale

Next article

You may also like

Comments

Comments are closed.