1

Call Me by Your Name (2017), Suspiria (2018) filmlerinden tanıdığımız Luca Guadagnino, Challengers ile geri dönüyor. Yılın merakla beklenen bu filminde Guadagnino‘ya başrollerde Zendaya, Mike Faist ve Josh O’Connor eşlik ediyor. Film 26 Nisan’da The Fall Guy, Immaculate ve Boy Kills World ile aynı gün vizyona girecek. Kendi türünde iddialı olan filmlerle dolu bu vizyon haftası, neredeyse her türün seyircisine kucak açıyor.

Duyurulduğu andan itibaren ilgili seyircilerini heyecan dalgasının içine alan film, fragmanının yayınlanmasıyla beklentileri zirveye çıkardı. En son Bones And All ile karşımıza çıkan Guadagnino yine iddialı isimler ve hikayeyle filmografisine devam ediyor.

Dune, Spider-man gibi filmlerin yanı sıra Euphoria performansıyla da bir sonraki adımını merak ettiren Zendaya kusursuz bir oyunculuk çıkarıyor. Üstelik Zendaya‘nın ismini bu filmin yapımcıları arasında da görüyoruz. Yıldızı gün geçtikçe parlayan Josh O’Connor ve Mike Faist ise Zendaya ile kusursuz bir uyum yakalıyor.

Yazının bundan sonraki kısmı film hakkında spoiler içerebilir.

Challengers Film İnceleme Arakat Mag Luca Guadagnino Zendaya

Her Şey Tenisle İlgili

Bir tenis maçıyla başlıyor film. Maçın bir yanında Art Danoldson rolüyle Faist‘i, diğer yanında Patrick Zweig karakteriyle O’Connor‘ı görüyoruz. Tam ortalarındaki taraftar koltuğunda ise büyüleyici Tashi rolüyle Zendaya bekliyor bizi. Bu giriş sahnesinde dikkat çeken keskinliğiyle net olan tek bir şey var. İki yarışmacının da dikkati bulundukları konumun aksine maçta değil, Tashi’de.

Soru işaretleriyle dolu bir girişin ardından 13 sene öncesine gidiyoruz. Tashi, Donaldson ve Zweig’ın hırs ve tutkuyla örülen bağının temellerinin atıldığı yıllara. Kardeş gibi büyüyen yakın arkadaşlar, başarılı tenis oyuncusu Tashi’yi gördükleri ilk andan itibaren bir elde etme yarışına sürüklenirler. Bu sürüklenme hem birbirleriyle hem de tenisle olan problematik ilişkilerinin başlangıcıdır. Hikayesini zaman atlamaları aracılığıyla gerçekleştiren filmde, kritik her ana tek bir replikle cevap veriliyor. “Her şey tenisle ilgili.” Ne hazindir ki karakterlerin bu diretmesine karşın yaşanan hiçbir şey tenisle ilgili değildir.

Challengers Film İnceleme Arakat Mag Luca Guadagnino Zendayaİnsan Olmanın Hazinliği

Tutkudan bir havuzun içinde karşımıza çıkan her şey o tutkunun bir parçasıdır. Guadagnino bizi bu üç karakteriyle birlikte o bir havuzun içine sokuyor. Rekabet ve hırs dolu yoğunlukta elimizin çarptığı her şeyin sebebi tutku oluyor. Sebepleri yaratan da sonuçlara vardıran da insanın kendi içinde yarattığı çukurlar ve dağlar oluyor. Yönetmen izleyiciyi o çukurlara da düşürüyor, o dağlara da tırmandırıyor. Hepsinin sebebini de tek bir temele oturtuyor. İnsanlığın belki de varoluşundan beri ona bahşedilen en sarhoş temele. En önünü görmesini engelleyen, kör kılan temele.

Karakterlerin hepsi içinde bulundukları durumun döngüselliğine teslim oluyor. Ne aptallar ne de saf. Bu arzuya ve arzunun bedellerine henüz ilk sahneden boyun eğiyorlar. Dolayısıyla Challengers ne bir ihanet ne de temelsiz bir açgözlülük hikayesi. En başından beri karakterlerine tüm bilinci vererek, bu bilince rağmen tüm zayıflıklarıyla sokuyor çıkmazlara.

Klasik tek bir “iyi” karakterin olmadığı gibi klasik bir “kötü” de yok. Dünyanın gerçekliği gibi, siyah ve beyazlardan ibaret değil. Filmdeki herkes gözlerini diktiği şey uğruna yıkıyor ve yıkılıyor. Bu uğurda önlerine çıkan her şeyi parçalıyor ve parçalanıyor. En çok da kendilerini ve birbirlerini. İnsan ilişkilerinin özünde yatan gerçeklik gibi. Herkes suçlu ve kimse suçlu değil.

Challengers Film İnceleme Arakat Mag Luca Guadagnino ZendayaBir Tutku Dilemması

Challengers başladığı andan itibaren izleyeni kendi dünyasına dahil ediyor. Hiçbir noktasında ciddi bir ritimsizlik problemi yaşamıyor. Süresi boyunca izleyiciyi tetikte ve her an yükselmeye hazır halde bekletiyor, arzulananı veriyor. Firesiz senaryo akışı ve kendine has müzikleriyle yakaladığı bu ritim kendisinden hiç ödün vermiyor. Tatmin edici süresinde keyif alınamayacak bir alan bırakmıyor.

Görüntü yönetmenliği ve sinematografisinde denediği şeylerse bu hıza ve akışa izleyiciyi daha da entegre ediyor. Yeri geliyor izleyiciyi bir tenis topu yapıyor ve bir yandan diğer yana savuruyor. Yeri geliyor fırtınalı bir gece yarısında, karanlık bir sokak köşesinde oturtuyor. Bu yanlarıyla sizi adeta karakterlerden biri haline getiriyor, savrulgan ve köşe başlarında çökük.

Karakterlerini oturttuğu yerler insanın öyle içgüdüsel yanlarından geliyor ki, finalini bu bilinç ve beklentiyle izlemediğiniz sürece cevaba ulaşılabilecek bir alan açmıyor Challengers. Temeli sarsık ve zayıf hissettirebilecek bir son beklese de izleyiciyi, aslında farklı bir şey söylemiyor. Süresi boyunca ettiği sözlerin, oluşturduğu beklentilerin öylece bir sonla kalması beklendik ve anlaşılabilir kılınıyor. Fakat yine de, film boyunca önümüze sunduğu iddiasını son yarım saatte birer hırs mastürbasyonuna çevirmesi, her izleyiciyi tatmin olmuş bir şekilde uğurlayamıyor.

Şevval Sara‘nın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi TwitterInstagramDiscord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.

The Fall Guy: Hak Ettiği Değeri Görmeyenler

Cadı: Öncü Ancak Yolunu Kaybetmiş

 

7

Şevval Sara Kot

The Fall Guy: Hak Ettiği Değeri Görmeyenler

Previous article

İstanbul Uluslararası Film Festivali Günlükleri: 9. Gün

Next article

1 Yorum

  1. […] Challengers   FRAGMAN […]

Yorumlar kapatıldı.

You may also like