Yüksek bütçeli Hollywood filmlerine sunduğu alternatiflerle ana akım sinemadan sıkılmış izleyicilerin favori stüdyolarından biri haline gelen A24, dört ay önce Civil War için ilk fragmanı yayınladığında geniş bir kitlenin ilgisini çekmeyi başarmıştı. Son filmi Men karmaşık tepkilerle karşılaştıysa da, filmi yazan ve yöneten Alex Garland’ın kendisini tanıyanların gözündeki kredisi boldu. Alışılmadık şekilde taraflaşmış günümüz Amerika’sında patlak veren iç savaşı, rüşdünü ispatlamış bir foto muhabirin gözünden anlatacak film, yıldız oyuncu kadrosunu ve spekülatif sahnelerini ustalıkla kurgulanmış bir fragmanda sergileyerek ilerleyen aylarda adından bahsettireceğini belli etmişti.
A24, fragmanın yarattığı tepkileri doğru okuyarak sonraki aylarda filmi başarılı bir pazarlama kampanyasıyla gündemde tutmayı başardı. Filmdeki tarafları gösteren haritalar, kendi plastik asker figürlerinizi yapabileceğiniz internet siteleri ve film ekibinin sık sık verdiği röportajlar ilk gösterime kadar izleyicileri oyalarken, ilk eleştirmen yorumlarıyla birlikte filmin popülerliği katlanarak arttı.
Garland’ın yönetmenliği ve filmde sunmayı başardığı savaş karşıtı perspektif çoğunlukla övgü toplarken filmi ve yönetmeni net bir fikir belirtmemekle, kaçak oynamakla suçlayan eleştirmenler de yok değildi. Film hakkındaki genel görüş fazlasıyla pozitif ve gişe öngörüleri giderek yükselmişken, Alex Garland yakın gelecekte yönetmenlik yapmayı düşünmediğini duyurdu. Başta şaşkınlıkla karşıladığım bu durum, filmi izledikten sonra çok daha anlamlı gelmeye başladı.
Filmden Ne Beklemeli?
Civil War’u izlerken alacağınız keyfi ve filme olan takdirinizi belirleyecek en kritik etken, beklentileriniz. O yüzden filmin farklı yönlerine değinmeden önce ne olup ne olmadığı konusunda uzlaşmamız önemli. Tabii ki az sonra sıralanacak cümlelerin hiçbirine katılmamakta ve filmi kendi istediğiniz şey olarak okumakta serbestsiniz, fakat filmi olmaya çalışmadığı bir şey olamayışı üzerinden eleştirmek de bana anlamsız geliyor.
Adından anlaşılabileceğinin aksine, Civil War size Amerika politikasıyla ilgili ders verme amacı güden bir film değil. Amerika’nın güncel durumu ya da olası geleceğiyle ilgili net yorumlar yapmıyor, taraf olmayı denemiyor. Ailesinde de muhabirler bulunan Garland’ın, basının etki yaratma gücündeki değişime odaklandığı, saf gerçeği olduğu gibi aktarma çabasının bireyler üzerinde yaratacağı etkiyi sorguladığı bir film. Bu bağlamda, öyleymiş gibi göründüğü onca şeyden önce, bir “olgunlaşma” hikayesi Civil War.
Film, vermek istediği mesaja uygun şekilde, kamera karşısına çıkmadan önce prova yapan bir Amerikan başkanını göstererek başlıyor. Buradan yayınlanan açıklamayı otel odasında izleyen ünlü foto muhabir Lee Smith’i görüyoruz. Kendisinin kamerasıyla televizyondaki görüntünün fotoğrafını çekişiyle filmin benimseyeceği yaklaşıma dair de ilk fikrimizi ediniyoruz. Hikaye boyunca ana odağımız Kirsten Dunst’ın canlandırdığı Lee’de kalsa da, kariyerlerinin farklı aşamalarında karşımıza çıkan dört ana karakteri birlikte değerlendirmek filmin muhabirlikle ilgili yorumunu tam olarak anlayabilmede kritik önem taşıyor.
Aynı Yolculuğun Dört Evresi
Kirsten Dunst’ın canlandırdığı Lee Smith, en iyi günlerinin sonunda karşılaştığımız bir foto muhabiridir. Kariyeri boyunca yaptıklarıyla namı almış yürümüş, rüşdünü ispatlamış bir karakter. Tabii bu deneyimin onda bıraktığı izler de film boyunca etkisini arttırarak gösteriliyor. Gerçeği belgeleme ihtiyacının, kendisinin ve çevresindekilerin iyiliği karşısında ağırlığını giderek yitirişini izliyor ve travmalarının işini eskiden olduğu kadar “iyi” yapma yeteneğini elinden alışına tanıklık ediyoruz.
İç savaşı kaybetmenin eşiğindeki Amerikan başkanından röportaj alma ve fotoğrafını çekme serüveninde ona eşlik eden ortağı, kendisinin aksine kariyerinin zirvesine henüz ulaşamamış Joel. Wagner Moura’nın canlandırdığı karakter, inisiyatif almaktan çekinmeyen, yaptığı işin gerektirdiklerinin farkında, adını duyuracağı büyük haberin peşinde koşan bir röportajcı. Film boyunca deneyimledikleri tüm travmatik olaylara rağmen odağını hedefinde tutmayı başaran fakat bu hedefi kovalamaktaki motivasyonundan emin olamadığımız biri.
Cailee Spaeny’nin oynadığı Jessie karakteri ise, Smith’i kahramanı bellemiş hevesli bir yeni yetme. Kariyerinin henüz başında olan Jessie’nin içine girmeye çalıştığı dünyanın sert gerçekleriyle yüzleşmesini izliyor, bu yüzleşmenin onu nasıl değiştirdiğine şahit oluyoruz. Kendisinin fotoğrafladığı anlar ve o fotoğrafları çekiş şekli, karakteri hakkında birçok detayı da açık ediyor. Gençliği ve gözü karalığı, deneyimsizliğiyle birleşerek kariyerinin başındaki foto muhabirlerin gerçekçi bir portresini sunmayı başarıyor. Spektrumun diğer ucundaysa Stephen McKinley Henderson’ın canlandırdığı Sammy karakteri var. Sammy, en iyi günlerini geride bırakmış, öncelikleri değişmiş fakat meslekten de kopamayan bir haberci olarak Lee’nin yolculuğundaki bir sonraki adımı simgeliyor.
Bu karakterlerin birbirleriyle etkileşimleri ve sergiledikleri farklı evreler filmin anlatısının temelini oluşturuyor. Oyuncuların hiçbirinin performansı bir diğerinden aşağıda değil ve sinerjileri pek çok sahnenin etkisini doruğa çıkarıyor. Performanslardaki kalitenin başrollerle sınırlı olduğunu söylemek de haksızlık olur, zira yan rollerden ekstralara herkes üstüne düşeni fazlasıyla yerine getiriyor. Özellikle Jesse Plemons, tek sahnesiyle filmin en etkileyici performanslarından birini sergiliyor. Kendisinin, esas aktörün sahnenin çekimlerinden bir hafta önce rolü bırakması sonucu neredeyse tesadüfen rolü aldığı düşünüldüğünde, başarısı iyice netleşiyor.
Karakterler Neyse, Yönetmen de O
Film, anlatısının merkezindeki karakterlerin üstlendiğine benzer bir rolü benimseyerek meta bir değer de kazanıyor. Olanları oldukları gibi göstererek yorumlama kısmını izleyiciye bırakıyor. Filme dair yöneltilen eleştirilerin çoğunun “Batı Kuvvetlerinin nasıl birleştiğini açıklamıyor?”, “İç Savaş’ın neden çıktığına yeterince değinmiyor?” gibi sorulara odaklanıyor oluşu, bu yüzden bana anlamsız geliyor. Zira bu soruların olası cevaplarına dair ipuçlarının film boyunca serpiştirilmiş olması bir yana, anlatmayı tercih ettiği konu da bu soruları cevaplamayı gerektirmiyor.
Garland, Q With Tom Power kanalında verdiği röportajda sinemanın çok uzun süre aşırı açıklamacı olduğunu ve kendisinin bunu gerekli görmediğini belirtiyor. Bir şeylerin açıkça anlatılmasını isteyen izleyicileri anladığını, açık sorular sorup bunları açıkça cevaplayan pek çok film, net politik yorumlar belirten pek çok kişi olduğunu fakat kendisinin bunların hiçbirini yapmakla ilgilenmediğini dile getiriyor.
Garland, medyanın değişen rolü hakkındaki yorumunu yine bir medya aracılığıyla aktararak filmin açılış sahnesindeki televizyon ekranının fotoğrafını çekme eylemini anlamlı kılıyor. Filmin odağını Lee’de tutma kararı, Garland’ın kendini gördüğü konumla ilgili de bir şeyleri açık ediyor. Filme dair detayları paylaşmadan Lee’nin karakterindeki değişim hakkında konuşmak güç. Fakat karakterin film boyunca yaşadıklarının mesleği ve içinde bulunduğu evreyle olan ilişkisini nasıl şekillendirildiği değerlendirildiğinde Garland’ın iletmek istediği mesaj kolaylıkla anlaşılıyor. Bu bağlamda, kendisinin yönetmenliği bırakma kararı da anlam kazanıyor.
Garland’dan Yönetmenlik Dersi
Yine de filmi izleyip bu karara üzülmemek elde değil, zira teknik anlamda hem kendisinin hem de A24’un en etkileyici işlerinden birisi Civil War. Görsel dilindeki sadeliği Lee ve Jessie’nin farklı kameralarıyla çektiği fotoğraflarla birleştiren film, bu sayede pek çok sahnesinin etkisini arttırıyor. Benzer şekilde kritik anlardaki minimalist ses tasarımını alışılmadık bir müzik kullanımıyla birleştirerek görsel şölenini işitsel alana da genişletiyor. Film dijital platformlarda yayınlandığında çekilen fotoğrafların farkları ve müzik kullanımıyla ilgili daha net okumalar yapmak da mümkün olacaktır.
Son olarak, filmin A24’un yapım anlayışındaki bir değişime işaret ettiğini de belirtmek gerek. Düşük bütçeli çok sayıda film yaparak sanatsal çeşitlilik yaratmayı hedefleyen stüdyo, bu yöntemin sürdürülebilirliğini sorguluyor olacak ki yüksek risk-yüksek getiri ilişkisini doğrulayabilecek filmlere de yönelmeye başlıyor. Civil War, A24 yapımları için yüksek sayılabilecek 50 milyon dolarlık bir bütçeyle çekiliyor ve Garland’ın başarılı yönetmenliği harcanan her doların ekrana yansımasını sağlıyor. Serinin ilk filmlerine sağlanan birkaç milyon dolarlık bütçelerin aksine çok daha yüksek bütçeli görünen MaXXXine de bu trendin yakın gelecekte de devam edeceğine işaret ediyor.
Civil War, merkezine aldığı muhabir karakterleri, yine bir muhabir gözlemciliğiyle göstererek savaş karşıtı filmler arasında kendine eşsiz bir yer edinmeyi başarıyor. Garland’ın yönetmenlikteki yeteneğini gözler önüne seren film, izleyicisine güvenen katmanlı yazımıyla etkileyici bir seyir deneyimi sunuyor. Net politik duruşu olan bir savaş filmi izlemeyi bekleyenler hayal kırıklığına uğrayacaktır, fakat izlediğiniz şeyin anlatmak istediğine odaklanmayı seçerseniz rahatsız ediciliğiyle sizi etkilemeyi başaracak bir film Civil War.
Tuncer Haydarlar‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.
[…] Civil War FRAGMAN […]