Dünyayı kurtarıyorsun, mutlusun sanıyorlar.
Marvel, Wandavision ile Phase 4’e başladığından beri farklı bir hikaye kurgusuna geçti. Endgame’e kadar gelen süreçte kahramanlar, her defasında bir ana kötüye karşı dövüşerek günü ve içinde oldukları gezegeni kurtarmaya çalışıyorlardı. Lakin Marvel artık günü kurtarma hikayesinin 17 sene sonra klişe olacağını düşünmüş olsa gerek ki, bir ana kötü yerine birçok kötüye ve biraz popülist düşünüp seyircinin 17 sene içerisinde aşık olduğu karakterlerin farklı versiyonlarına yönelmeyi tercih etmiş. Endgame’e kadar gelen süreçte her şey, Loki’ni New York istilası ile başlıyor ve Thanos’un istilasına doğru sürükleniyordu. Ki hala bütün film ve dizilerde bu 2 olay hep bir milat olarak bahsedilmeye devam ediyor. Lakin Multi-Verse fikri, hikayenin belirli bir sona doğru ilerlememesini sağlayıp, seyirciye, aradıkları her türlü farklılığı verecek bir imkan sağladı. Bir önceki yazılarımda da belirtmiştim, aslında oldukça zekice ve gelecek birkaç yılı kurtacak dahiyane bir fikir. Seyirci, 17 senelik süreçte sevdiği her karakteri ve aynı zamanda Hollywood’da sevdiği farklı aktör ve aktrisleri, farklı kostümlerde farklı benliklerde görme şansı yakalayacak. Spider-Man, bu çoklu evren fikrinin başlangıcını yaptı. Dr. Strange ise konunun nasıl işleyeceğini bizlere gösteren bir yol haritası gibi. Yakında da, önümüzdeki 10 yıllık süreçte, bu çoklu evren fikrinin, filmdeki deyişiyle “çakışmaların” ortaya çıkardığı sonuçları izlemeye başlayacağız.
Öncelikle filmin konusunu konuşalım… Dr. Strange, rüyasında gördüğü bir kızın sokakta dev gözlü bir ahtapot tarafından kovalandığını görür ve onu DC evrenine yakışacak türden hardcore bir şekilde kurtarır. Kurtardığı kız, America Chavez’dir. Paralel evrenler arasında gezebilen fakat gücünü henüz istediği gibi kullanamayan genç bir kız. Görüyoruz ki, onun kullanamadığı bu game-changer yeteneğini kullanmak için bekleyen biri vardır: Wanda, nam-ı diğer Scarlet Witch. Çocuklarının olduğu bir paralel evrene geçmek isteyen Wanda, America Chavez’i ele geçirmek için önüne gelen her şeyi yok etmeye hazırdır.
Marvel’ın Phase 4’te yapmak istediği 2 şey var. İlki, Multi-Verse ile sınırsız sayıda evrene sahip olup, istedikleri kadar saçmalayabilmek. Bu hem ciddi bir avantaj hem de ciddi bir dezavantaj. Avantajı, milyonlarca farklı paralel evren olduğunu düşünürsek, istedikleri hikayeyi istedikleri yerden çekebilirler. Böylece Peggy Carter’ın Captain America olarak ya da John Krasinski karşımıza Mr. Fantastic olarak çıkabilir. Ellerindeki bu sayısız seçeneği doğru kullanırlarsa, seyirciyi Spider-Man’de de gördüğümüz gibi salonlarda çığlık çığlığa tatmin edecekleri aşikar. Lakin What If’te olduğu gibi, Starlord’u Black Panther yapmaya da kalkarlarsa, onlarca evren arasında seçe seçe bunu mu seçtiniz gibi bir eleştiriyle de karşılaşırlar. Yani artık milyonlarca evren seçeneği olan Marvel’ın, seçimlerini çok doğru yapması gerek.
İkinci yapmak istedikleri şey de, ilk 3 phase’de ciddiye alınmamış karakterleri öne çıkarmak. Sırayla bütün karakterlerin dizilerini ve filmlerini izledik. Çoğumuz Black Widow, Hawkeye, Wanda’nın solo projelerini bekliyorduk. Hele hele Wanda, aralarında en çok beklenendi. Çünkü, Avengers ekibinde belki de güç bakımından aralarında en tehlikelisi hep Wanda idi. Lakin her daim Cap, Iron Man ve Thor’un gerisinde kaldı. Şimdi Marvel, diğer karakterlere odaklanarak, yepyeni bir yol haritası çiziyor. Bunu da yaparken sınırsız hikayeden güç alıyor.
Yine filmde üzerine konuşulması gereken keskin bir konu daha var. O da Marvel’ın değişen tonu. Marvel, anlaşılan takipçilerinin artık kendisiyle beraber büyüdüğünü kabul ederek çocuksu tonunu daha keskin, bazen ürtütücü, hayatın acımasız gerçeklerini kabul eden bir noktaya çekti. Bu film için korku filmi demek mümkün olmasa da korku ögelerinin olduğunu, jump-scare sahnelerin başarıya ulaştığını ve kurgusal yaklaşımın tematik olarak daha karanlık olduğunu görmek işten bile değil. Bu ton değişikliği, bana Marvel’ın yine keyifli tarafını koruyacak olsa da biraz daha Watchmen misali, karakterlerin karanlık iç dünyasına odaklanacağını, acımasızlığı arttıracağını gösteriyor. Filmde de birçok sahne, mesela dondurmacının dayak yemesi, göze sokak lambası saplanması, işkence, canlı canlı yanmak gibi, bu yeni tonun habercisi.
Filmin sıkıntılarına gelmeden önce son övülecek hatta belki de en övülecek kısmına gelelim. Görsel dizayn ve çekimler, enfesti. Sam Raimi’nin dokunuşu filmin her saniyesinde kendini belli ediyor. Özellikle film IMAX izlendiğinde, bazı çekimleri ile baş döndürüyor. Yalnız özellikle söylüyorum, mecaz anlamda değil, tam anlamıyla baş döndürüyor. Midemin bulandığı anlar oldu. Marvel, eğer yeni gelişmekte olan evreninde bir farklılık yapmak istiyorsa, Eternals ve Dr.Strange gibi filmler çekmeye, Chloe Zhao ve Sam Raimi gibi isimlerle çalışmaya devam etmeli. Hem böylece filmlere daha estetik ve sanatsal bir yaklaşım katılmış olacak hem de tarzları gereği tüm filmler birbirinden görsel anlamda ayrılıp, memur işi olmaktan çıkacak. Dediğimi pekiştirmek adına: Eternals da bir Marvel filmi, Dr. Strange de bir Marvel filmi, Black Widow da bir Marvel filmi olmasına karşın hepsi birbirinden oldukça farklı bir yaklaşıma sahip.
Evet, görsel anlamda ve fikir tarafında Dr. Strange, çok özel bir film olsa da hikaye bakımından filmin bazı sıkıntıları var. Öncelikle filmi izlerken filmin eksik olduğu çok belli oluyor. Çıkışta film hakkında okuduğumda filmden 30 dakika kesildiğini gördüm. Hikaye, karakterleri ve olayları yedirmekte sorun yaşıyor, her şey çok hızlı gelişiyor. Ciddi bir şekilde sırıtmasa da arada bir baharat eksikliğini farkediyorsunuz. Bu sıkıntının filmin 2 saate düşürülmesinden kaynaklanmasımuhtemel. Ha keza Multi-Verse fikrinin bir diğer dezavantajı ile de karşılaşmış oluyoruz. Marvel, Endgame’e gelen süreçte hep mantıklı kalmaya çalıştı. Fantastik bir evren olduğunu bilsek de kendi içinde çok abartıya kaçmıyordu. Lakin Dr. Strange’de artık bu mantıklı yaklaşımdan uzaklaştığımızı görüyoruz. Çok daha absürt, sürrealist, rüya vari yer yer abartılı anlarla karşılaşıyoruz. Bu sahneler de sindirmesi kolay olmadığından ağır kaçıyor. Lakin bu sürrealizme alışmamız gerekecek çünkü zombi Strange’den de daha enteresanlarını yakında göreceğiz gibi.
Sözün özü… Dr. Strange in the Multiverse of Madness, görsel anlamda şahane bir iş. Vaat ettiği fikir heyecan verici. Biraz da seyircisine oynayan popülist bir yapısı var. Lakin hikaye anlamında bazı sıkıntıları var. Eksik 30 dakikayı da izlemiş olsaydık belki böyle düşünmüyor olurdum. Her şeyin çok hızlı ilerliyor olması, absürtlükler, değişen tonu sindirmek kolay değil. Buna rağmen izlemesi oldukça keyifli, tam anlamıyla baş döndürücü ve etkileyici bir film. Büyük ihtimal Phase 4’ün New York istilası yani miladı olacaktır. Bundan sonra çok daha keskin, ürkütücü, absürt bir evrene doğru ilerleyeceğiz. Hikayenin içine Kang’ın, diğer paralel evrenlerdeki “aynı karakterlerin” de katılması ile çok daha seyirciyi doyuran ve aksiyon anlamında çok daha karmaşık bir 10 yıl bizi bekliyor gibi.
Son olarak, Wanda’nın kameranın içine baktığı sahnenin mesajının şu olduğunu düşünüyorum: “Siz de çoklu evrenlerden sadece birisiniz ve sizi görüyorum.”
Yorumlar