0

Tam bir sene önce Barbie ve Oppenheimer’ın aynı gün vizyona gireceği duyurulduğunda zaman nasıl geçecek diye merak ediyorduk ama Barbenheimer esprilerini okurken bir bakmışız ki o gün gelmiş bile. Bir tarafta karanlık ve dünyayı yasa boğan bir hikaye anlatılırken öbür tarafta pembe bir masal dünyası var. Fakat beklenen hafta geldiğinde özellikle bir film, üzerine ok yağmuru gibi yağan eleştiriler yüzünden daha çok ön plana çıktı. Tabii ki Barbie’den bahsediyorum. İnternet, filmi yerin dibine sokmak için edebiyat parçalayanlarla, filme giden erkekleri beta olmakla suçlayanlarla, Barbie’ye gittiğini saklamak için köşe kapmaca oynayanların reelsları ile dolu. Haliyle bu kadar eleştiri odaklarına maruz kalan bir filmi daha da merak ediyor insan.

Wokesinemanın bayrak taşıyıcısı olarak nitelendirilen filmi büyük bir merakla izledim. Woke düşmanı değilim ama aşırıya kaçan taraflarını eleştirmekten kaçınmıyorum. Gelin görün ki film, çoğunlukla erkeklerin abarttığı kadar bir woke festivali değil. Hatta kendi içerisinde de oldukça mantıklı bir film.

Kısaca konusuna değinelim… Barbieland’de neredeyse her gün aynı rutinde mutlu mesut yaşayan klasik Barbie, bir gün aklını kurcalamaya başlayan ölüm düşünceleri ile sihrini kaybetmeye başlar. Çözüm ise gerçek dünyaya gidip onunla oynayan kızı bulmaktır. Ken’le beraber gerçek dünyaya doğru bir maceraya çıkan Barbie’nin gerçek dünyaya girişi Mattel’de sorunlar doğurur. Barbie, gerçek dünyayı anlamaya çalışırken bir taraftan da onunla oynayan mutsuz kızı aramaktadır. Ken ise etrafta gezinip hiç sahip olamadığı ataerkil düzeni keşfetmekle meşguldür.

Barbie Arakat Mag

Öncelikle filmin teknik kısımlarına odaklanmak istiyorum. Teknik anlamda muhteşem bir film olduğunu iddia edemem, her yönüyle bol bol övülecek bir film değil fakat filmin Space Jam vari çocuksu ve absürd tarafı beni 90’lara götürmeye yetti. Ryan Reynolds’ın herkesi büyük bir şoka uğratan “okuduğum en iyi senaryo” açıklamasına tam olarak katılmasam da film hiçbir noktasında sarkmıyor ve mesajını baştan sona doğru bir şekilde aktarıyor. Set dizaynına zaten söylenecek bir şey yok. Barbieland tek kelimeyle harika. Film boyunca Barbie ve Ken’e dair nostaljik detaylar da harika bir şekilde yerleştirilmiş. Özellikle Barbie ve Ken’in, Bratz’in hatta Action Man’in popüler olduğu dönemde çocuk olmuş ve bunlara sahip olmuş ya da sahip olanları tanımış biri olarak filmin nostaljik gücü beni tatmin etmeyi başardı.

Gelelim filmin manevi kısmına. Özellikle bütün güvensiz erkekleri ininden çıkarmış olması Barbie’nin en büyük başarısı. Son 20 yıldır kadının evrimsel düzeni yıkıp kendi bağımsızlığını her alanda tek tek ilan edişi, oturduğu yerden egemen olmayı alışkanlık haline getirmiş bazı erkekleri oldukça rahatsız ediyor. Woke dediğimiz şey, azınlık olarak bilinen kesime alan açıp onları ekrana daha fazla taşıyarak eşitliği sağlamak üzerine inşa edilmiş bir akım. Bazen bu ekrana taşıma ve öne çıkarma kısmı aşırıya kaçıyor ki her zaman aşırıya karşıyım. Fakat Barbie’nin aşırıya kaçan bir tarafı olduğunu düşünmüyorum. Filmi izledikten sonra da anlıyorum ki, erkekler, kadın yükselişinin suratlarına vurulmuş olmasından rahatsız olmuşlar. 

Filmin temelde mesajı çok basit. Barbie, kadınlara “sen de olabilirsin” mesajı veriyordu. Yani, erkeklerin dünyasında sen de çabalarsan belki istediğin kişi olabilirsin. Film, erkek egemen toplumun artık gücünü kaybetmekte olduğunu ve kadınların kendi hayatlarını yaşamaya başladığını oldukça basit, bazı kelimeleri sürekli tekrarlayarak ve biraz da 90’lar aptallığı ile veriyor. Tüm karakterlerin tek bir yerde toplandığı ve herkesin ufuk açıcı konuşmalar yapıp birbiriyle yüzleştiği bölüm tam bir 90’lar sineması. Kadınlar bağımsızlıklarını ilan ederken erkekler de bu durumla barışmaya çalışıyorlar. Filmdeki karakterler sorunu en sonunda çözmüş olsa da dışarıdakiler belli ki çözebilmiş değil.Barbie Arakat Mag

Kabul etmemiz gereken bir şey var. Bu dünya, binlerce yıldır erkekler tarafından yönetiliyor. Avcı toplayıcı olduğumuz dönemlerde kadınların hamilelik sebebi geride kalması zamanla bir kültüre dönüştü ve dışarıda kendini geliştirmiş olan erkek zamanla bu birikimlerini kaba kuvvetle de birleştirince baskın cins oldu. Binlerce yıldır erkekler dünyayı demir yumruk ile yönetiyor. Kadınları eve kapatanlar, okutmayanlar, onları üreme makinesi olarak görüp insan yerine dahi koymayanlar da erkekler. Bu gerçekleri kabul etmenin zamanı geldi de geçiyor. 2023 dünyasında bile hala ortaçağ zihniyeti ile yanıp kavrulan bazı erkekler maalesef kat ettiğimiz ilerlemeyi kabullenemiyorlar.

Woke ideolojinin özellikle Netflix ve Amazon dizilerinde aşırıya kaçan taraflarına her zaman karşıyım. Gandalf’ı kadın yapmak gibi gereksiz fikirler gibi. Ama bazı mesajların verilmesi ve bazı kültürlere yer verilmesi gerektiğini de özellikle vurguluyorum. Bu sebeple de Barbie gibi filmler beni rahatsız etmiyor. Olanı anlatmak dışında herhangi bir aşırılığı yok. 128 yıllık sinema tarihi boyunca erkekleri kendi bakış açılarından çektikleri filmleriyle izledik. Biraz da kendi taraflı bakış açısıyla film çeken kadınları izlemenin vakti geldi. Özgür bir dünyadayız ve herkes kendi bakış açısından film çekebilir ki film, özellikle vurguluyorum, yeni hiçbir şey söylemiyor. Olanı, günümüzdeki değişimi aktarmak dışında herhangi bir söylemi yok. Zaten bu olanı anlatması da erkekleri rahatsız ediyor.

Sözün özü… Barbie, 90’lar çocuğu olan beni anlatım tarzı ve nostaljik içeriği ile güldürmeyi ve keyiflendirmeyi başardı. Birçok kaliteli oyuncuyu izleme şansına da eriştiğimiz film bana Margot Robbie’nin gülüşünün ne kadar da ölümcül olabileceğini gösterdi. Greta Gerwig’in günümüz dünyasında liberalleşen ve kendi bağımsız hayatını kuran kadınları anlattığı filmi haliyle bazı erkeklerin ve bazı erkek egemen toplumda kendini huzurlu hisseden kadınları rahatsız etmiş etmesi normal. Şaşırtıcı değil. Woke demekte bile zorlandığım film, kadın yükselişini, dönemin en büyük kadın sembolü olan Barbie üzerinden 90’lar aptallığı ile anlatıyor ve bunu da çok iyi yapıyor. Çok fazla bir beklentim yoktu filmden. Hayatın anlamını aramıyorsanız, erkeklerin başka ülkelere attığı penis şeklindeki bombalarla da erkekliğinizi okşamıyorsanız, Barbie bence sizi eğlendirecek ve keyiflendirecek bir film.

Elini Veren Ruhunu Kaptırır: Talk to Me

Sanaldan Gerçeğe Uzanan Hikaye: Gran Turismo

7

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Yakıcı ve Yıkıcı Güç: Oppenheimer

Previous article

Bedel, Beden ve Milyonlar: The Idol

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply