0

Her sene özene bezene hazırladığımız yılın en iyi filmleri listesinde birinci olabilmek kolay değildir. Bazen birinciliği hakeden birçok film olabiliyor ve aralarından hangisini en tepeye koyacağınızı seçmekte gerçekten de zor oluyor. Fakat 2018 yılında listemi yaparken hiç zorlanmadım. Blindspotting, izler izlemez listemin tepesine tartışmasız bir şekilde gururla oturdu. Aradığımı bulmuşcasına tüylerim diken diken olmuştu izlerken. Shakespearyen Rap olarak adlandırdığım filmin tadı hala damağımda. Henüz birçoklarınız filmi duymamış olsanız dahi, böyle bir film var ve izlediğinizde sizleri büyülüyor. İşte o muhteşem filmin devamı niteliğinde bir dizi yayınlandı. Ve biliyor musunuz? Dizinin de filmden arta kalan bir yanı yok.

Kısaca konusuna değinelim… Dizi tam olarak filmin bıraktığı noktadan devam ediyor. Miles, yine bir olaya karışarak hapishanenin yolunu tutar. Sevgilisi Ashley ve oğlu Sean ise uzun bir süre onsuz yaşamak zorundadır. Ashley, hem hayatını idame ettirecek düzeni kurmalıdır hem de oğlu Sean’a babasının hapiste olduğunu anlatmak zorundadır. Tek başına kalmış olmanın ve oradan oraya sürüklenmenin verdiği sıkıntının üstüne bir de oğluna durumu nasıl açıklayacağını bilmeyen Ashley, iki arada bir derede kalarak içinden çıkılması zor bir bunalıma girer.

Blindspotting, şartlı tahliye edilen ve 3 gün sonra tamamen özgür kalacak olan Collin’i ve onun sorun mıknatısı arkadaşı Miles’ı anlatıyordu. Collin, 3 gün daha uslu kalabilirse, tamamen özgür olacaktı. Ama 3 gün boyunca susmak zorunda kalacağı şeyler, onun kimliğini oluşturan her şeye tersti. Murphy kanunları. Uslu durması gerekenkirken her şey onun üzerine üzerine gelmeye başlar. İlk filmin siyahi karakterler üzerinden kurduğu absürt komedi ve kendi içerisinde oluşturduğu eleştiri beni oldukça etkilemişti. Collin’in başka bir siyahinin ölümüne ses çıkaramaması, kendisi bir siyahi olarak sessizliğini korurken bembeyaz Miles’ın sürekli sorun çıkarması ve küçük Sean’ın daha küçük yaşta silah üzerinden yaptığı espriler, oldukça zekiceydi. Eşitsizliğin ve zihne oturmuş kalıpların eleştirisi olduça zekice yapılmıştı. Bu duyguların yansıtılma şekli de dans ile veriliyordu. Müzikal sevmememe rağmen Blindspotting bana dans eden karakterlerini sevdirdi. Özellikle Collin’in finalde polise diss attığı sahne, bence uzun yıllar unutulamayacak kadar epik bir sahne. Gelin görün ki film, yeteri kadar bilinmiyor.

Dizi, filmin kaldığı yerden devam ediyor ama bu sefer ana karakterlerimiz kadınlar ve bileğinde bileklik olan şartlı tahliye ile çıkmış olan Earl. Bu sefer de siyahi kadınlar üzerinden çekilen zorluklar ve kendi kendilerine oluşturdukları kalıpların eleştirileri üzerinden ilerleniyor. Ashley, hem çalışmak, hem oğluna bakmak hem de sadık kalmak zorunda. Üstüne babasının hapse girdiğini oğluna bir şekilde söylemek zorunda. Kesintisiz baskı, en sonunda tepki vermenize sebep olur. Dizi boyunca da Ashley’in bunalımına karşı verdiği tepkileri görüyoruz. Bu tepkiler de filmde olduğu gibi yer yer danslar ve müzikle veriyor. Yineliyorum, müzikal hiç sevmiyor olmama rağmen dizide duyguların sakin ve akıcı bir dans tekniği ile aktarılmaya çalışılmasına hayran kaldım. Özellikle Earl’ün derin bir nefes aldığı sahnedeki dans, karakterin hissettiklerini sade bir resim tadında huzur dolu anlatıyor.

Blindspotting için yeni Shameless diyebiliriz. Devamı geleceği aşikar. Filmin baş rolü Collin yani Daveed Diggs dizide yer almıyor ama finalde anladığımız kadarıyla ikinci sezonda geri dönecek. Yani aile, ne kadar Miles hapiste de olsa bozulmamak üzere birleşecek. Ailemiz, Shameless gibi utanmaz değil. Daha çok kendi kültürünün içine derinlemesine entegre olmuş durumda, çıkamıyor. Shameless’da olduğu gibi orta karar geçiniyorlar ama daha entelektüeller ve etik değerleri daha yüksek. Ama dediğim gibi, siyahi kültürünün tümüyle yansımasılar ve bunun takıntısı ile yaşıyorlar. Bu takıntının en güzel ortaya çıkarıldığı bölüm de küçük Sean’a “siyahi film” izlettirmeye çalıştıkları bölüm. Aile, çocuklarının siyahı olduğunu ve bir siyahi gibi yaşaması gerektiğini düşünüyor ama Sean sadece küçük bir çocuk ve onların ne anlattığına dair hiçbir fikri yok; renkler onun için çok da önemli değil. İsterse Black Panther izler, isterse Paddington; hepsi birer film ve renk kalıpları içine sıkıştırmak oldukça yersiz. Onlar ne kadar masada siyahiler üzerinden tartışsa da, eskileri ve tarihi kurcalasa da, artık 2021’deyiz ve şimdiki dünya bambaşka bir dünya.

Film, siyahi olmanın ülkede oluşturduğu sorunları ve bu sorunlarla nasıl mücadele ettiklerini anlatıyordu. Dizi, siyahi problemlerinden çok siyahilerin üzerinden kişilik keşfine odaklanıyor. Karakterlerimiz hala kim olduklarını ve hayattaki amaçlarını arıyorlar. Bu süreçte de en çok zorlanan tabii ki Ashley oluyor. Ama bütün karakterlerin, getto takılan Trish ve şartlı tahliye Earl dahil bir arayışı var. Ve dizinin sonunda, bu arayışın tek başına olamayacağını, beraber olması gerektiğini keşfediyorlar. Bütün karakterler tek başına bile eğleceliyken bir araya geldiklerinde çıkardıkları sohbet gerçekten de keyif verici ve Shameless tadına ulaşır seviyede.

Sözün özü… Blindspotting, filmindeki eleştirel yaklaşımı dizide de yansıtmayı başarıyor. Filmi erkekler üzerinden kuran Blindspotting, diziyi yalnız kalmış kadınlar üzerinden kuruyor. Siyahi kültürü üzerinden de oldukça keyifli ve bence doğru analizler çıkaran dizi, umuyorum ki ikinci sezonu ile devam edecek. Yeni bir Shameless ailesine ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum ve bu sefer utanmaz karakterler yerine, sorgulayan ve tartışan karakterler görmemizin hepimize iyi geleceği kanısındayım. İçinde olduğumuz dönem de biraz bunu gerektiriyor. Tabii ki filmi gibi dizi de çok fazla bilinmiyor ama umuyorum ki bir gün Blindspotting ismi hakettiği değeri görecek.

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Clash of Bad Guys: Don’t Breathe 2

Previous article

Titane: Uç Noktada Ducornau

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply

More in Televizyon