0

Yönetmenliğini yaptığı Whiplash ile adından söz ettiren Damien Chazelle, sonrasında birçok farklı projenin hazırlıklarına başladı. Biz ne kadar La La Land’i ikinci filmi olarak izlesek de First Man, Whiplash sonrası ortaya çıkan ilk filmdi. Müzikal filmleri ile kendini kanıtlayan Damien Chazelle, yeni bir arayışa yöneldi ve senaryosunu kendisinin yazmadığı, müzikal olmayan bir film olan First Man için kolları sıvadı. Müzikal dışına çıktığı zaman neler yapabileceğini benim gibi merak edenler de cevabını fazlasıyla alacaktır: Chazelle, uzun yıllar unutulmayacak epik bir filme imza atmış. Tekniğinden senaryosuna kadar izlerken tüyleri diken diken edecek bir film ile karşı karşıyayız.

1961 yılında Sovyetler Birliği, uzaya roket gönderdi ve Yuri Gagarin, uzayda yürüyen ilk insan oldu. Kendini dünyanın lideri olarak gören Amerikan egosu da bunu yediremedi, onların üzerine çıkacak bir hedef seçti: Aya ayak basmak. 20 temmuz 1969’da gerçekleşecek aya ayak basma olayına kadar 8 sene boyunca deliler gibi çalıştılar ve ne yapıp ne edip oraya ulaşmayı başardılar. “Benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım” sözüyle de tarihe geçen aya seyahati 400 milyon insan canlı izledi. Günümüzde teknoloji öyle bir boyuta geldi ki artık çoğu şeye şaşırmıyoruz ama aya seyahat, 1960 dünyasına göre başarılabilecek en muazzam şeydi. Kimi insanların hala inanmadığı hatta Stanley Kubrick’in sette çektiğine inanılan aya seyahat, öyle ya da böyle, bir inat uğruna da olsa gerçekleşmişti.

James R. Hansen’ın kitabından yola çıkılarak yazılan filmin ana odağı Neil Armstrong. Daha önce uzay seyahati ile alakalı birçok film yapılmış olmasına rağmen işin tekniğine bu denli dikkat edilen bir film yapılmamıştı. First Man, her şey bir yana, seyahatin bütün detaylarını muhteşem bir şekilde aktardığı, en ince ayrıntısına kadar vermeye çalıştığı için unutulmayacak bir film. NASA’nın mücadelesini, eğitimlerin zorluğunu ve astronotların yukarıda yaşadıklarını ruhumuz daralırcasına hissediyoruz. Yönetmen Damien Chazelle de çekimlerini bizi darlamak üzerine dizayn etmiş. Özellikle tercih ettiği yakın planlar, özellikle istediği dar kokpitler tamamen seyirciye duyguyu yansıtmak için. Öyle dar bir alanda çalışmışlar ki mekanın kameraman için özel alanlar tasarlamak zorunda kalmışlar.

First Man, televizyondaki haberler vasıtasıyla ve birkaç kurgusal geçişle toplumun seyahat hakkında düşüncelerini aktarsa da olay tamamen NASA içerisindeki mücadeleyle alakalı. Toplumun eleştirileri az çok verilirken övgüler, merak hiçbir şekilde aktarılmamış. Filmin bir yerinde televizyonlarının başında bekleyen insanlar görürüz diye düşündüm ama film NASA dışına hiç çıkmadı. NASA’nın Sovyetler yüzünden sinir küplerine binip inatla başlattığı program, zamanla da sadece Neil Armstrong’un inadına dönüşüyor. Film bir yerden sonra tamamen Neil’in filmi oluyor. Kız çocuğunu kaybetmiş, eve gelmek istemeyen bir babanın kendini tamamen aya adama hikayesini izliyoruz. Ryan Gosling’in sabit surat, benim bile yapabileceğim oyunculuğuna rağmen aktarılmak istene duygu çok başarılı. Kızının kaybını içine gömen Neil, zamanla duygularından arınıp kendini tamamen işe veriyor.

Duygusallıktan arınıp her şeye gerçekçi yaklaşan bir ciddiyete kavuşuyor. Yaptığı gerçekçi ama etrafındakileri rahatsız eden esprileriyle Buzz Aldrin de aynı şekilde duygusallıktan uzak, oldukça gerçekçi biri. Bu farklı yönden ama aynı düşünce tarzı da onları aya ayak basan ilk insan yaptı.

Damien Chazelle’i Whiplash ve La La Land’de yaptığı mekanik ve tek plan çekimleri ile biliyoruz. Fakat First Man’de çok daha titrek, çok daha klostrofobik ve çok daha rahatız edici bir çekim şekline yönelmiş. Filmin temasına uymuş. NASA sahnelerinde bizleri dar alana hapseden Chazelle, Neil’in evine gittiği ve ailesi ile vakit geçirdiği zamanlarda Terrence Mallick’in Tree of Life’ına benzer çekimleri ile duygusal, serbest çekimlere yönelmiş. Filmin teknik kısmı her saniyesinde muazzam. Evden NASA’ya, uzay gemisinden Aya kadar film her detayına kadar ihtişamlı bir başyapıt. Kullanılan müzikler, gerçek ses kayıtları, gerçek video kayıtları, darlayıcı çekimleri, olayın ciddiyetinin aktarılma tarzı ve fazlasıyla First Man, tarihin en büyük olaylarından birini, bize, korkunç bir gerçeklikle aktarıyor. Film, önemli gazetelerin attığı yıldızlı başlıklar gibi:

Tüyler ürpertici bir yolculuk!

First Man, öncesindeki filmler gibi birçok hatadan uzak durmuş. Hollywood ne kadar eleştirilse de Chazelle, Nolan gibi filminde her şeyi gerçekliğe dayandırmak istemiş. Hatta bu sebeple film, Dunkirk’ün uzay versiyonuna benzetiliyor. Filmde izlediğiniz, izleyeceğiniz -teknik- her şey gerçekliğe en yakın şekilde tasarlanmış. Hikayede de gerçekçiliği fazlasıyla korumaya çalışmışlar. Janet Armstrong’un NASA’yı tabiri caiz ise bastığı ve hesap sorduğu sahne birebir gerçek ve açıkçası filmi izleyen beni fazlasıyla etkiledi. Bir astronotun eşinin koskoca NASA’yı basıp hesap sorabilmesi ve “aya insan gönderme” projesinin başındaki insanların cevap verememesi ürkütücü derecede etkileyici. Ülkemizde olsa sevgili Janet’ı kapıdan içeri bile almazlardı.

En büyük gerçeklik kırılması ise ay sekansında. Neil Armstrong, ayda yaşadıklarını, oraya ne götürdüğünü ve kızı ile ilgili düşüncelerini hiçbir zaman açıklamadı. Filmde de kapalı kutu olarak izlediğimiz Neil’in aya gittiğinde kızının bilekliğini kratere atması, doğrulanmış bir bilgi değil. Karısı Janet, kocasının götürdüğü eşyalar arasında çocuklarına ait hiçbir şey olmadığını söylemesine rağmen Chazelle ve ekibi, heyecanın doruk notkasında böyle duygusal bir sahne tasarlayarak seyirciyi kalbinden vurmak istemiş. Filmi beğenmeseniz bile bu sahnede büyük ihtimal duygulanacaksınız.

Sözün özü… First Man; salondan çıktığımda nefesimi kesmiş, tüylerimi diken diken etmiş bir film oldu. Hikayenin anlatım tarzı ve filmin tekniği o kadar mükemmel ki çıktığımda “sinema bu işte” diye bağırmak istedim. Hollywood sineması birçoğuna göre hep klişelerden ibaret olsa da, bilekliğe kadar film, gerçekliğini sonuna kadar koruyor. Yaşanılan her şeyi derin bir şekilde hissetmemizi sağlayacak tasarımı ile First Man, 2018’in en başarılı filmlerden biri. Öyle ki, eminim, uzun yıllar da unutulmayacak bir başyapıt olarak kalacak.

9

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Merhaba, Ben Lara: Girl

Previous article

Bir Çocuğun Kaderini Keşfetmek: The Kindergarten Teacher

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply