0

A24, çektiği düşük bütçeli filmlerle son zamanların en fazla beğenilen yapım firmalarından birisi. Gayet üretken bir firma olmasının yanı sıra, yönetmenlerine yaratıcı özgürlük de tanıyor. Tabi bunda bağımsız sinemada yer almasının da büyük bir payı var. Şu ana kadar hep farklı türlerde filmler üretseler de, aksiyon kısmına girdiklerini söylemek bu filme kadar hiç mümkün değildi. Everything Everywhere all at Once, çıktığı gibi 2022’nin en fazla beğenilen filmlerinden biri olmakla birlikte Oscar töreninde en iyi film dahil 7 ödül kazanarak geceye damgasını vurdu ve A24’ün de en fazla gişe yapan filmi oldu.

Kısaca konusuna değinirsek… Evelyn (Michelle Yeoh), kocası ve kızı ile birlikte ABD’de bir çamaşırhane işleten bir Çinlidir. Vergi düzenlemesi amacıyla İçişleri Bakanlığı’na gittiğinde, farklı bir evrenden gelen kocası onu paralel evrenler arasında bir yolculuğa çıkartır. Bu yolculukta Evelyn, farklı evrenlerdeki kendini bulup, o evrende ki Evelyn’den bazı güçler almaktadır. Evelyn, kötü adamlarla savaşmak için evrenler arasında seyahat ederken bir yandan aile olmanın, sevme ve sevilmenin önemini kavrar.

Bir film ile seyirci arasındaki bağı yakalamanın temel noktası filmin açılış kısmı olan ilk 10-15 dakikasıdır. Çoğu film bu sekansları oldukça ilgi çekici yapmaya çalışır ve bu sekanslar hem hikayenin giriş sekansını oluştururken hem de farklı karakterler görmemizi ya da filmin daha öncesinde yaşananları bize özetleyen kısımlar olur. The Dark Knight’da filmin ana karakteri olan Joker’in bir bankayı soymasını görürken, Sicario filminde ana karakterimizi travmatik ve stresli bir askeri operasyonda, The Devil’s Advocate’da ise başrolümüzü zor bir davayı kazanırken görürüz.

Yani başlangıç sekansları bize ilk olarak bir stres ve kaygı yaşatırken, ana karakterimizin küçük hikayesinin mutlu ya da mutsuz bitmesi ile bir rahatlama hissi yaşatır ve ardından ana hikayemiz başlar. Tabii ki bu durum bir zorunluluk değil fakat iyi filmlerde bolca kullanılan bir formüldür.

Everything Everywhere All at Once ise ilk 20-25 dk ile bize Evelyn ve aile üyelerini tanıtsa da bunu çok monoton ve gürültülü yapıyor. Ekranda seyirciyi filmin içine alan bir unsur bulunmazken, filmin size yaşattığı yorgunluk ise işleri daha çekilemez hale getiriyor. 20. dakikalardan sonra filmin ana konusu olan pareler evrenler hikayesi başladığında ise bir seyirci olarak filmden otomatik olarak kopmaya başlıyorsunuz.

Everything Everywhere all at Once

Yukarıda bahsettiğim kopukluk, filmin devamına da yayılmış bir vaziyette ve ritminde bir sıkıntı olduğu bariz. Filmin çoğunluğu bakanlık binasında geçse de, paralel evrenler vasıtasıyla, mekan olarak geniş bir spekturuma sahip. Diğer büyük günahı da, bolca aksiyon sekansı içermesine rağmen bunların çok zayıf ve eğlenceden uzak olması oluşturuyor. 140 dakika uzunluğundaki bir filmin, hem akışı bu kadar yorucu hem sıkıcı iken bir de üzerine aksiyonu çekilmez bir hal alınca geriye seyir zevki tükenmiş, etkileyici anları ve duygusal metni olan bir film kalıyor.

Everthing Everywhere all At Once’ın kendine has bir mizah anlayışı olsa da pek de sevdiğim bir tarz değil. Fakat hem mizah yönünden hem de duygusal yönden filme bağlanmayı başarabilirseniz filmin değeri benim aksime, sizin için farklı bir seviyeye çıkabilir.

Everything Everywhere all at Once’ın en başarılı tarafı da paralel evrenler konusundaki yaratıcılığı. Görece düşük bütçesine rağmen, bolca paralel evren muhabbetine girip Doctor Strange in the Multiverse of Madness’ı alaşağı eden film; kimi evrende gayet yaratıcı iken kimi evrende ise SNL parodisi tarzında ilerliyor. Her ne kadar evrenler eğlenceli ve yaratıcı olsa da, ana hikayeden evrenlere geçiş kısmı aksayarak aktarılıyor.

Everything Everywhere all at OnceOyunculuklar konusunda ise Michelle Yeoh ve Ke Huy Quan başrol olarak gayet iyi olsalar da aynısını Stephanie Hsu için söylemek pek mümkün değil. Hsu rolü için fazla yumuşak ve donuk kalıyor. Ekran süresi de göz önüne alındığında Hsu filmin en zayıf yönlerinden. Jamie Lee Curtis ise az ekran süresi olmasına rağmen eğlenceli bir performans sunmuş ama hepsi bu ödülleri hak etmiş mi? Orası tartışılır.

Sonuç olarak Everything Everywhere all at Once, 2022’nin en iyi yapımlarından olsa da beni hiç etkilemeyen bir film oldu lakin paralel evren yaratma konusunda gayet başarılı olsa da bu paralel evrenler, filmin ana aksının sıkıcı ve ritimsiz olmasını maalesef kapatamıyor.

Batuhan Oğuz’un daha önceki yazılarını okumak için buraya tıklayınız.

Top Gun: Maverick: Uçmanın Dayanılmaz Ağırlığı

The Pope’s Exorcist, 5 Mayıs’ta vizyonda!

 

 

5

Batuhan Oğuz

Yolların Delilikte Kesişmesi: Dead Ringers

Previous article

Mayısta Başka Sinema’da!

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply