0

Modern Araba Yarışı Filmlerini Frankenheimer Başlattı

Amerikan ana akım sinemasının ustalarından John Frankenheimer, 1966’da Grand Prix’de (Ölümle Yarışanlar) modern bir araba yarışı filmi klasiğine imza atmıştı. Egzozların tekelinde geçen görüntü gösterisi, spor dünyasını akıllara durgunluk veren bir ihtişamla sarmıştı. Seyircisine senfoniye eşlik etme sözü vermişti. Maurice Jarre’ın iç kıyan besteleri çokça iz bırakmıştı.

Oscar’lı görüntü yönetmeni Lionel Lindon, ‘fluluk’ ve ‘teleobjektif’ destekli ciddi bir yeni Hollywood şovu yapmıştı. Model yaratarak 1971 tarihli Le Mans başta olmak üzere başka filmleri de etkileyen ve özgün stiliyle sarhoş eden bir yapının sözünü de vermişti. Stilize dünyasıyla halen ‘yenilikçi’ duran bir yedinci sanat illüzyonuydu adeta orada yaşatılan.Ferrari Film İncelemesi Arakat Mag

Grand Prix’in Ardılı Rush’ın Z Kuşağı için Kardeşi mi?

2013’te Rush’ta (Zafere Hücum) Ron Howard onun postmodern şubesine imza atarken olabildiğinde plastik renk paletine yüklenen “stilize bir yenilenme”nin sözünü vermişti. Y kuşağını alt tür filmi olarak başarılıydı. Dod Mantle’ın dijital dünyaya getirdiği rengarenk vizyon alkışlanasıydı.

Arkasında Mann olsa da, Ferrari’de o zarafeti yakalamaktan ziyade, yapay peruklardan çeken vasatın altı bir biyografik film izliyoruz. Z kuşağının Ölümle Yarışanlar’ına dönüşebilecek enerjiden uzak kalıyor. Belki bu durum Mangold’un klasik Ford v Ferrari’si ile yarışabilir.

Sinemacı daha ziyade Hızlı ve Öfkeli serisinin kafa şişiren seri üretim olgusunun kalitesine yaklaşabiliyor. Unbroken, Remember The Titans, Eddie The Eagle, 42, Glory Road, We Are Marshall, Miracle gibi unutulacak klişe spor biyografileriyle yan yana anılacak bir memuriyet uçurumuna sürükleniyor. Adının jenerikte yazmaması durumunda bir stüdyo işçisi olarak anılabilirdi.

Ferrari Film İncelemesi Arakat MagHalk Düşmanları’nın Başarısını Aratıyor

Yönetmen, 2006’da Miami Vice’da dizi piyasasına uygun bir estetikle çıkagelmişti. Burada da o yoldan devam ediyor. Dijital teknolojiyi sadece Dante Spinotti’nin görüntü yönetmenliğindeki Public Enemies (2009) gibi başarılı bir retro gangster filmi güncellemesine çevirmişti. Ancak Ferrari ile aceleciliğini baştan sona hissettiren bir eser izliyoruz.

1960’lı Pietro Scalia’nın takati kalmamış bir şekilde kurguyu üstlenmesi çok göze batıyor. İki Oscar’lı kurgucunun hantallık katkısı anlaşılabilir. Açı-karşı açıdan bir ritim çıkarma arzusunda aslında yapay bir dönem atmosferiyle yüzleşiyor. Mank’te döktüren görüntü yönetmeni Erik Messerschmidt ise özensiz bir beyaz tonla çıkageliyor.

Adam Driver ile Düello Sahneleri!

The Insider’dan Heat’e, Manhunter’dan The Keep’e kadar sürekli “spagetti tür sineması klasikleri”ne imza atan yönetmenin burada bu hamlesi başarılı değil. Aksine baştan sona yeniyetme Adam Driver’la mücadele etmenin mağduru olduğunu görüyoruz. Onun bir köşeye sürüklemesiyle de kendi sanatını öne çıkarma şansı kalmıyor. Modern düello sahneleri sinemasının her zaman parçasıdır. Ama burada bir oyuncusuyla cebelleşiyor!

Açılıştan itibaren Driver’ın peruklu camp haliyle sürekli sahneyi kontrol altına almasıyla birlikte aslında Damon’dan farksız bir durum ortaya konuyor. O da Ford v Ferrari’yi yarım yamalak hale getirmişti. Çin ve İtalyan operası destekli modern suç filmi algısının biyografik araba yarışı filmi damarında hiçbir şekilde karşılığı yok. Aksine başrol oyuncusu ile cebelleşen takati kalmamış bir usta görüyoruz.

Dönem Atmosferi Yavuz Özkan’ı Akla Getiriyor

Baştan itibaren Yavuz Özkan pespayeliği taşıyan aceleci bir dönem filminin içinde gibiyiz. Eski model diyaloglardan da destek alan tutarsız bir retro atmosfer var. Blackhat’te sanal korsan teknolojik geriliminde de enerjisini hissettirmemişti yönetmen. Burada benzer bir zamana ayak uydurmama canlanıyor. Bu kadar geri kalmış bir kadro ise tuhaf.

Italian Job, Kelly’s Heroes, Red Heat gibi klasik filmlerin senaristi Troy Kennedy Marin’in senaryosu ciddi bir zamanı yakalayamama problemi yaşıyor. 1991’de yazılan Enzo Ferrari: The Man, The Cars, The Races, The Machines uyarlamasının fazlasıyla zamanı geçmiş gibi. 35mm olduğu yıllarda çekilmesi gerekiyor hissini ortaya koyduğu muhakkak.

Fazla Benzin Koyunca Egzozu Kontrolden Kaçıran Bir Usta

Klasik Amerikan sinemasının stilize auteur’ünün daha ziyade dizi piyasasına yatkın bir yöne kaymasını gereğini salık veriyor Ferrari. Talladega Nights, Speed Racer gibi bu alt türdeki çevik filmlerle boş ölçüşmekten uzak bir esere imza atıyor. Heat’in Driver’lı devamının ise küçük ekranda olması gerektiğini duyuruyor.

Ferrari, fazla benzine yüklenince egzozu kalmamış bir ustanın bayat dışavurumlarından ibaret. Bunu dönemsel atmosferde yapay bir perukla sonuçlandırması da aslında tek bir araba takip sahnesinin bile klasiklik dehlizine sürüklenmesini salık veriyor. Yönetmen daha da öyküsüyle kalacak bio-pic’lere kayarak memuriyet hissini canlandırıyor.

Ferrari Film İncelemesi Arakat Mag

Yaptığı Tantanaya Değmeyen Stilize Bir Debelenme

Aşırı uzunluk ve hantallık problemiyle film, aslında yarışı da anlamlı hale getirmiyor. 1960’larda ölümle yarışarak klasiğe dönüşen Grand Prix’nin dönemindeki dinamizmini içeremiyor. Başrol oyuncusuyla köşe kapmaca oynamanın mağduru olarak tamamlanıyor. Özensiz araba yarışı filmi Bale gibi üst seviyede bir başrole ihtiyaç duyuyor.

Sadece ses-müzik birlikteliğiyle 5 dakikalık bir sekans dikkat çekici. Ama oradaki Pemberton vizyonunu başka bölümlerde görmek mümkün değil. 130 dakikalık hantal ve memur bir biyografiden ziyade stilize ve dinamik bir araba yarışı filmi çıkması gerekirdi ortaya. Burada ise yaptığı tantanaya değmeyen stilize bir debelenme görüyoruz.

Orantısız Bir Senfoni

O kadar egzoz ve sesin orantısız bir senfoniye alan açtığına tanıklık ediyoruz. 21 sene önceki biyografi Ali’den farksız bir olmamışlık hali ana bütünde “hissiz bir yapısal deformasyon” sorununa sebep veriyor.

Hedef Leone usulü bir araba yarışı biyografik filmi. Ama sonuç olmamış bir memuriyet olarak noktalanıyor. Ayarsız başı ve sonuyla Mann’in günümüzü yakalamakta başarısızlığını ortaya çıkaran pespaye bir dönemsel illüzyon izliyoruz!Kerem Akça‘nın, Arakat Mag’deki diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi TwitterInstagramDiscord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.

The Holdovers: Acılar Paylaştıkça Azalır

The Killer: Referanslarla Dolu Bir Fincher Estetiği

3.5

Kerem Akça

Epic Games İndirimleri için 11 Oyun Önerisi!

Previous article

The Crown: Kraliçeye Son Bir Veda

Next article

Yorumlar

Yorumlar kapatıldı.

You may also like