0

Festivallerin Gizli Kazananı

Pandeminin en karanlık dönemlerinde Yunan Tuhaf Akımı filmi Apples ile karşımıza çıkan Christos Nikou sinemanın her şeye rağmen devam edeceğini ve bizi düşündürmeye devam ettireceğine dair umut olmuştu. O günlerden günümüze kadar geçen dönemde yeni filmi Fingernails ile karşımıza geldi. İlk filminin adıyla ironik bir şekilde benzeşen Apple+ ile işbirliği yaparak yeni filmiyle önce Telluride Film Festivali, sonrasında da Toronto Film Festivali’nde görücüye çıktı.

Son dönemin yıldızı iyice yükselen oyuncuları Jessie Buckley, Riz Ahmed ve Jeremy Allen White’lı kadrosuyla Fingernails gösterildiği festivallerde oldukça beğeni kazandı. Yakın dönemi baz alan bu aşk soslu bilim kurgu, insan ilişkilerine dair bilindik fakat yine de gizemini koruyan teorileriyle ve özgün bir senaryosuyla bize şu soruyu sormayı başardı: Gerçek aşk mümkün müdür yoksa toplumsal değerler bir ilişkinin temelini oluşturmalı mıdır?

Yunan Tuhaf Akımı Farklı Coğrafyada Yoluna Devam Ediyor

Fingernails aşkın ilk hissedildiği yer tırnaklardır tezini öne sürerek karşımıza oyunbaz bir anlatımla çıkıyor. Tarif edilemez hislerle yavaş yavaş etkisini hissettiren romantizm duygusunu merkezine alan bu hınzır mizahi film, Yunan Tuhaf ekolünün izlerini taşırken ABD-İngiliz yapımlarının görünümüne evrilmiş olarak seyirci karşısına çıkıyor. Yunan Tuhaf akımının en belirgin özelliklerinden biri olan gerçekliği bükme tavrını bu filmde bolca görmemizi sağlıyor.

Fingernails’i kabaca bir filme veya dizi bölümüne benzetmek istersek, en yakın benzerliği Black Mirror dizisinin “Hang the DJ” bölümüyle eşleştirmek doğru olabilir. İki yapımın da benzer konuları işlediği söylenebilir. Toplumun kurallarına göre matematiksel bir eşleşme mümkün müdür yoksa aşk doğrudan gelip vücudumuza yayılan bir refleks midir? Ne de olsa aşk aslında insanların duygusal taraflarıyla ilişkilendirilebilecek ve tam anlamıyla bilimsel olarak netliği olmayan bir olaydır.

Aşk Onay Gerektirir Mi?

Ana karakterimiz Anna (Jessie Buckley) ilişkisinin içinde tuhaf bir şekilde kaybolmuş hissetmektedir. Uzun ilişkilerin içinde ortaya çıkan monotonluk hissinden sıyrılmak adına yeni arayışlar peşindedir. Bu arayışlar da onu sıradışı yöntemler kullanan Aşk Enstitüsü’nde çalışmaya iter. Partneri Ryan (Jeremy Allen White) ise tatlı ama sıkıcı, her hareketinde ilişkide pek yenilik aramayan bir kişi olduğunu göstermektedir. İlişkilerin belli zaman içerisinde insanları umursamazlığa itişini sembolize eden en önemli faktör olarak filmde kendine yer bulur. Öte yandan Anna’nın yeni çalışmaya başladığı şirketindeki iş arkadaşı Amir (Riz Ahmed) ise yeni fikirlere açık ve dahil olduğu her şeyde emek harcamayı önemseyen bir kişilik olarak farklı bir profil oluşturur.

Fingernails işte bu aşk üçgeninde anlamsız görünen ilişki yumaklarının gerçek anlamını arama misyonunu kendine görev bilir. Romantik komedi klişelerini tersyüz ederek, kinayeli bir şekilde kendi ilişkilerimizi sorgulamamızı sağlar. Filmin odak noktasında bulunan aşk kurumunda çiftlere birbirinden tuhaf testler uygulayarak, aşkın gerçekten bu tip uygulamalara ihtiyacı var mı sorunu kafamıza sokarak bizlerin silkelemeyi tercih eder. Romantik bulunan Fransız aşk şarkılarının içini oyar, güven duygusunu materyalist bir düzleme oturtarak somutlaştırmayı tercih eder. Gerçek aşk insanın içindedir söylemini benimseyerek, günümüzün yargılayan ve kafası karışık beklentileriyle dalga geçer.

İlişkilerde Kötü İnsan Yoktur, Yanlış İnsanlar Vardır

Filmin yönetmeni Nikou filmini şapşal karakterlerini melankolik bir atmosferin içine hapsederek gerçeği görmelerini umut eder. Bu sebeple ki karakterlerini sıradanlaşan ve sürüden yabancılaşmış insanlardan seçer. Yönetmen Nikou, ait olmayı acıyla daha net bir şekilde ilişkilendiriyor, risk almadan sevebileceğimize inanmanın aptallığının altını çiziyor. Acı çekmeden aşkın mümkün olamayacağını anlamamızı istiyor.

Fingernails’i izlerken ister istemez aklımıza bu senenin önemli filmlerinden Past Lives geliyor. Talihsiz aşıklarla ilgili aynı derecede karmaşık her iki film de kader ve aşk arasındaki yakınlaşmaya, gerçek bir kötü adamın olmadığı bir aşk üçgeninin dengelenmesine büyük ilgi gösteriyor. Ve her iki film de imkansız gibi görünen ihtimallerin aslında aşk söz konusu olduğunda, gerçekliğin içinde muhtemel seçeneklerden biri olabileceği çıkarımını sorgulamamızı sağlayan filmler oluyorlar.

Tuhaf, Melankolik ve Muzip

Fingernails kendince senaryo içinde yaptığı sıradışı hamlelerle dünyanın doğal düzenine aykırı olmakla suçlanabilir. Kimi tasarlanan mizansenlerde midemizi bulandıracak düzeyde aşırılığa kaçan seçimlerde bulunuyor. Ancak Buckley’in yüreğindeki karmaşaya anlam bulma çabası, Ahmed’in sessiz ve derinden hislerle ilişkilere dair korkusu ve White’ın ortalama bir insanın anlamlandıramadığı yüzeyselliği aslında normal hayatta karşımıza çıkan pek çok insan davranışından farklı bir tutum değil. Bu yüzden de tüm tuhaflıklarına rağmen Fingernails bize bilmediğimiz bir şeyi anlatmıyor. Bunun yerine bildiğimiz şeylerin farkına varmamız için zihnimizi dürtmeyi tercih ediyor. Bu yüzden de aşkı bulmak için tırnaklarımıza ihtiyacımız olmadığını, sadece kendimize güvenmemiz gerektiğini söylüyor.

Sonuç olarak bu yılın en özgün senaryolarından biri ortaya çıkarken, çok acele etmeyen temposuyla ruhumuza hitap etmeyi seçiyor. Bu anlatımıyla da bizi derinden etkileyen bir filme dönüşüyor. Aşkın kendisi bir işkencedir, bu yüzden tırnaklarımızın sökülmesine ihtiyacımız yok diyor.

Haktan Kaan İçel’in, diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Bizi TwitterInstagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip etmek için tıklayınız.

Fair Play: Aşk, Seks, Para & Güç

Hayatta Hepimiz Yalnızız: All of Us Strangers

The Marvels: Bir İdol ve Birden Fazla Kedi

Previous article

Le Paradis: Tek Suçum Aşka Hapsolmak

Next article

You may also like

Comments

Comments are closed.