0

Disney’in, FOX’u satın almasından sonra ilk ürünlerinden biri olan Free Guy; 2021’in kurak geçen ilk aylarına ve dijitalde izlediğimiz diğer kötü filmlere nazaran ilaç gibi geldi. Satın alımdan önce yıllardır geliştirilen film, sadece FOX’un kültürel mirasını sahiplenecek iken Disney ile birleşmeden sonra iki şirketin de popüler kültüre bıraktığı ortak mirasla birlikte uyumlu biçimde revizyona uğramış.

Spielberg’in 2018 yılında vizyona giren, verdiği referanslarla birlikte bizi oldukça etkilemiş Ready Player One ile aynı kulvarda inceleyebileceğimiz Free Guy’ı, Ready Player One’ın da senaryosunu kaleme alan Zack Penn yazmış. Kendisi Avengers (2012) ve bazı X-Men gibi filmlerin de senaryo tarafında büyük rol üstlenmiş. Yanındaki diğer senaristimiz Matt Lieberman ise sadece 2018 yılından bu yana sektörde aktif rol oynamış ve animasyon tarafında geçen yıl gördüğümüz Scoob! ve The Addams Family gibi işlere imza atmış.

Pandemi dönemindeki en yüksek gişe rakamlarından birine ulaşan, devam filmi için de çalışmalara başlanıp onaylanan ilk filmlerden olan ”Free Guy”ın yönetmeni Shawn Levy‘i ise son yılların en popüler dizilerinden biri olan Stranger Things’ten ve Night at the Museum gibi filmlerden tanıyoruz. Levy‘nin bu filmdeki tarzı, öncesinde gördüğümüz filmlerinden yüz kat daha hızlı bir rollercoaster eğlenceliğine evriliyor.

Kendi dünyamızda ”GTA” diyebileceğimiz ”Free City” isimli bir oyunda sadece onun için yazılmış diyalogları okuyan ve kendisi için belirlenmiş görevleri yerine getiren (figüran, NPC) banka çalışanı Guy’ın her gün aynı rutini yaşarken, oyundaki oyunculardan birine aşık olması ardından gelişen olayları izlediğimiz Free Guy; daha filmin ilk dakikalarında başlayan gayet iyi bir hikaye kurulumu yapıyor. Ready Player One gibi saf bir VR oyun ve popüler kültür buluşmasından ziyade ona nazaran daha sadeleştirilmiş film, gereken referansları da doğru yerlerde işliyor.

Oldukça iyi görsel efektlere, iyi hissettirebilecek tatlı bir hikayeye, kaliteli mizaha ve birbirleriyle uyumlu eğlenceli oyunculara sahip olan Free Guy, seyircinin canını sıkacak neredeyse hiçbir yanlış yapmazken bütün bunların birleşimiyle kendisinden oldukça mutlu ayrılmamızı sağlıyor. Ryan Reynolds‘ın son yıllarda yaptığı işlere baktığımızda ortalamanın üstüne çıktığı bir mizah anlayışına artık sahip olduğunu görebiliyoruz fakat ben burda önceden gördüğüm yorumlara da dayanarak  Deadpool karakterini de tekrarladığını düşünmüyorum.

Groundhog Day (1993), Truman Show (1998)  ve Ready Player One (2018) gibi filmlerle kardeşlik bağı kurup, üçünün de yolundaki güzel şeyleri kendisine katarak daha günümüze ve günümüz jenerasyonuna hitap eden Free Guy’ı bu sebeplerle çok sevdik belki de… Taika Waititi‘nin itici olan karakterlerinden birinin daha gözleri tırmalaması ama filmin absürtlüğü içinde sırıtmayan duruşu, gelecekte ödül sezonlarında adını bol bol duyacağımız başarılı oyuncu Jodie Comer‘ın ikili karakteri arasında gidip gelirken keskin noktalarda özellikle bu film için iyi diyebileceğimiz bir performans ortaya koyuşu, bizi filmin gerçekliğine inandırmakta da zorluk çektirmiyor.

Daha fazla uzatmadan, kısaca özetlemek gerekirse… Free Guy’ın; oldukça özenli çekilmiş, teknik olarak doğru yerlerden ilerleyebilen ve hikaye anlamında içimizi ısıtabilecek, temelleri sağlam, bu senenin en iyi gişe filmlerinden biri olduğunu, rahatlıkla söyleyebiliriz. 13 Ağustos’tan beri ülkemizde de sinemalarda gösterimde olan film oldukça iyi bir gişe başarısı elde ettikten tam 45 gün sonra, 28 Eylül’de Disney+’da yayımlanacak ve bu sene adından uzun bir süre daha söz ettirmeye devam edecektir.

7.2

Umut Tiryaki
Genel yayın yönetmeni ve yazar.

Bulanık Acı Gerçek: The Father

Previous article

Odaların Arkasındaki Deha: Escape Room: Tournament of Champions

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply