0

Tam tamına 82 yaşındaki Jean-Luc Godard‘ın çektiği ve de üstüne 2014 Cannes Film Festivalinde jüri özel ödülü alan anlaşılmaz filmi. 2013 ve de 2014 Filmekimi’nde gösterilen film Goodbye to Language 3D diye geçiyor. Biz de ise Dile Veda 3D olarak. 2013’te ilk duyduğumda bayağı bir şaşırmıştım, sen hala mı film çekiyorsun demiştim. Tabii filme gitme imkanına bir türlü erişemedim. Beni ekenler olsun, Filmekimi’nin bilet problemi olsun bir türlü izleyememiştim. Geçen günlerde -şükür- izleme fırsatına ulaştım ama… Ne izlediğimi anladığımı söyleyemem. Tamam, Jean-Luc Godard’ı tanıyan herkes onun bir sinema teröristi olduğunu ve filmlerinde kuralları hiçe saydığını bilir. Lakin Godard bu sefer filmi direk hiçe saymış gibi bir hava var. Filmden bir şey anlamak zor ki anlattığı da şüpheli. Gene kendi kurallarınca bir film yapacak ama en azından bir konusu olacak sanıyordum ki öyle olmadı.

Açık olmak gerekirse filmi izledikten sonra epey bi araştırma yapmak zorunda kaldım. Çünkü ben ne anladım, başkaları ne anlamış diye bi karşılaştırmam gerekiyordu. Film boyunca hep görsellerden, konuşmalardan ya da kurgudan anlamlar çıkarmaya çalıştım. Metafor ve alt metin konusunda okumuş ve çekmeye çalışmış biri olarak her şeye bir anlam yüklemeye çalıştım ama yok; filmi bir hizaya sokamadım.

Zaten filmin tamamı şundan ibaret: her saniye çıplak olan evli bir kadın ile erkek sürekli insanlık adına tartışıyorlar ama bir türlü anlaşamıyorlar; nedeni belirsiz renkleri ile oynanmış ya da renkleri invert edilmiş doğa manzaraları; bir köpeğin çayır çimen gezmesi ve kakasını yapması; vapur görüntüleri ve buna benzer şeyler. Filmde sıralı bir kurgu yok; atlamalı bir kurgu var. Neyin nereden çıkacağı belli değil. Bunca anlamsızlığa rağmen bazı yazarlar efsane anlamlar çıkarmışlar. Mesela; iletişimsizlik değinilen konulardan biri. Evet, çiftin seks harici iletişimsizliği göze çarpıyor. Dünya görüşlerinin farklılıkları da epey bir dikkat çekiyor. Dile Veda’nın iletişimsizlik olarak verildiğini düşünebiliriz belkide. Doğa’ya fazlası ile değindiği hatta doğanın bir tanrı metaforu olduğunu yazan da var lakin metafor dediğimiz şey seyircinin algısına kalmış bir şey değildir. Doğadan tanrıyı çıkartmak epey ilginç bir zorlama olmuş gibi geldi bana.

Köpeğin de bir imge olduğunu yazmış kimi yazarlar. Kimisi doğada özgürlüğe, kimisi doğa ve materyalizm arasına sıkışmış bir imge olduğunu yazmış. Film içerisinde erkek kişisini tuvaletini yaparken görüyoruz; ayriyeten gene film içerisinde köpeğin kakasını yapmasını görüyoruz. Bunu birleştirip herkes her şey birdire getirenler de var. Kadın erkek hepimiz eşitiz bizi ayıran şeyler düşüncelerimiz demeye de gelebilir. Leos Carax, Terrance Mallick ya da David Lynch izlemiş biri olarak altından kalkabileceğimi düşündüm ama maalesef kalkamadım. Okuduklarım da beni tatmin etmedi zira benim filmden gördüğüm şey sadece bir ‘hiçlik’.

Godard’ın bir sinema teröristi olduğunu biliyoruz. Sinopsissiz, senaryosuz işe kalkışabilecek kadar deli bir sinemacı olduğunu da biliyoruz. Elbet bu filmde bir şeyler anlatmıştır En yakını işte farklı düşünceler sebebi ile anlaşamayan insanlar konu cinsellik olduğu zaman birleşebiliyor. Tabii o da bi yere kadar çünkü insanlar anlaşamadıkları insanlar ile sevişmek istemezler gibi gibi. Lakin ben biraz da şöyle düşünüyorum; acaba Godard ortaya yem attı da eleştirmenler birbirini mi yesin dedi? Sinema bu aralar çünkü buna doğru gidiyor. Eleştirmen dediğimiz kişilerin hepsi filmde olmayan şeyleri varmış gibi yazmaya bayılıyor. Gördüklerini metaforlaştırmaya, imgeleştirmeye bayılıyorlar.

Mesela buna en güzel 2 örnek şudur: Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da filmindeki elmanın yuvarlanışı. Eleştirmenler yazdılar da yazdılar, yok hayatın ilerleyişi yok hayatın kendisi bilmem ne. Nuri Bilge Ceylan’a sorduklarında hoşuma gitti ondan çektim dedi. Bir diğer örnek de şu. Filmin adını hatırlamıyorum ama bir grup hırsız bankayı soymaya giriyor. Girdiklerinde atıyorum saat 13:00, çıkarken saatin 17:00 olduğunu görüyoruz. Eleştirmenler aynen şöyle yazdılar; işte efenim soygun belkide 4 dakika ama onlar için 4 saat gibiydi, zordu, stresliydi falan filan. Yönetmenin cevabı ise şuydu: bir devamlılık hatası yapmışız. Godard da belki bunu biliyordu ve ortaya karışık bir film çıkarmak istedi. Nasıl olsa sinema teröristi, ne yapsa konuşulacak ve adam 82 yaşında, kasacak hali yok ya? Kadın erkek ilişkisi üzerinden anlaşmazlığı anlattı gerisini de görüntüler ile doldurdu ve eleştirmenlerin eline bomba gibi bıraktı. Şahsen benim gördüğüm bu. Filmin bütünü bir anlam ifade etmiyor, anlam ifade eden taraflar kadın ile erkeğin diyalogları sadece. Geri kalanı doldurma.

Ya da ben bu işten hiçbir şey anlamıyorum. Sonuç olarak Godard öksüren bir adamın filmini çekse ödül alır. Popülarite diye bir şey var. Kurallara uymayarak sinema yapan 1-2 tane adam var şu dünyada, onları da ödülsüz bırakmıyorlar. Ki filmin en ama en enteresan yanı film 3D!? Filmin neden 3D olduğunu sanırım bi Allah bir de Godard bilir. Benim bunun hakkında 2 fikrim var. Birincisi 3D hevesini almak için? Godard da 3D çekmedim demez artık. Nasıl olsa o ve onun dönemindekiler keyiflerine göre film yapan adamlardı. Zevkine 3D yapmış olabilir. Ya da 3D popüler ve zaten filmin içeriği ile bir bomba attı eleştirmenlerin kucağına, bir de 3D yapayım daha sağlam patlasın dedi.

Bilemiyorum… Godard bu, ne yapsa yeridir. Sıkılmadan izliyoruz biz de onu. Ama Godard olması filmi başarılı kılmayacaktır. Ödül almasının sebebini sinemayı yakından takip eden herkes bilir. Vermeseler ayıp olurdu. Lakin içerik olarak film demeye bin şahit. 82’sinde iyice sıyırdı sanırım Godard. Alay etmeye başladı bizle.

7

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

12 Yıllık Film: Boyhood

Previous article

Müzikal Savaş: Whiplash

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply