Teknolojinin gelişmesiyle beraber büyüyen ve kendini yenileyen oyunlar, günden güne popülerliğini arttırıyor. 2000’lerin başında belli başlı oyunlar egemenliğini kurmuşken,şimdilerde bir tekelden bahsetmek mümkün değil. Mesela uzun süre piyasayı tek başına domine eden World of Warcraft şimdilerde listelerin tepesini bile göremez oldu. Her sene piyasaya çıkan birbirinden farklı birçok oyun, dünyadaki milyonlarca insanı cezbedip sabahlara kadar ekran karşısına kitliyor. Bu oyunlardan biri de tabii ki HALO. Sadece teknolojisi ile de değil, kurduğu hikaye örgüsüyle de kalpleri fetheden HALO, hala var olan ve en çok oynanan oyunlar arasında. Uzun süredir de varolduğu için b nevi kendi efsanesini ve mitini kurmuş bir dünyaya sahip de diyebiliriz. Haliyle, böylesine geniş bir düyaya sahip olan oyunun diziye çevrileceği söylendiğinde büyük bir merak uyandırdı; ciddi bir beklenti oluştu. Gel gelelim bu beklenti, oyuna yani Lore dedikleri olguya neredeyse tamamen zıt çıkıp bütün hayranlarını kahretti. Lakin benim gibi oyunu hiç oynamamış, konudan bi haber masumlar ise diziye resmen bayıldılar.
Kısaca konusuna değinelim… Covenant Emprie olarak bilinen gezegenin mensupları, çeşitli gezegenlere saldırarak aradıkları “artifact” dene şeyin peşindedir. Onların bu arayışlarına en büyük engel de insanların Spartan dediği ekiptir. Neredeyse yenilmez bir ekip olan Spartanlar, karşılaştıkları gezegende Covenant’ı bir kez daha mağlup etmiş olsa da bu sefer evrenin gidişatını baştan aşağı değiştirecek bir nesne keşfeder. Bu nesne, bir şekilde Master Chief ile etkileşime girerek onun değişmesine yol açar. Ekibin lideri olan Master Chief, değiştikçe, aslında içinde yaşadıkları toplumun da hiç masum olmadığını; kendisi, geçmişi ve gelecekle alakalı gerçekleri öğrenir. Onun gerçeklere olan açlığı artarken, Covenant’ın da “artifact” dedikleri nesneye olan açlığı ve şiddeti artmaktadır. Ve bu gidişat, en sonunda hepsini önlenemez bir savaşa itecektir.
Anladığım kadarıyla dizide anlatılan konunun oyunla pek de bir alakası yok. Hatta bazı anlar var ki hikayye birebir ters. Mesela seks sahnesi. Genelde Lore’un korunmasını savunan biriyimdir. Bu sebeple bu yazıda kendime ikiyüzlü demekten hiç çekinmiyorum. Şahsen iç içe olduğum bir oyun, kitap ya da bir evren olursa ve televizyona ya da perdeye gerektiği gibi yansıtılmaz ise sinirlenirim. Mesela Yüzüklerin Efendisi dizisi daha çıkmadan karşı çıkanlardanım. Bu konuda netim yani. Gördüğüm kadarıyla da HALO dizisi, oyun ile alakasız ve oyuncularını tam anlamıyla çıldırtmış durumda. Gel gelelim ben onları da haklı buluyor olsam da, işte ikiyüzlülüğüm burada, izlediğim şeye hayran kaldığımı söylemem gerek. Beni affedin.
Dizi, uzun süredir kaliteli aksiyon sıkıntısı çeken TV sektörüne resmen bir ilaç oldu. Daha ilk bölümden başlayan ve son bölüme kadar uzanan her bölümde enfes aksiyon sahneleri mevcut. Hele ki Transcendence bölümündeki FPS sahneleri uzun süredir bir TV ekranında izlediğim en muhteşem sekanstı diyebilirim. Sahne içerisinde karakteri önce RPG görüşünden sonra da FPS bakışından izlediğimiz ve bunların değiştiği yerler tüyleri diken diken edecek kadar harika dizayn edilmiş. Birçok dizi, aksiyon sahnelerinde yer yer sırıtırken HALO, neredeyse hiçbir saniyesinde aksiyonunu sorgulatmıyor. Bu konuda dizi, aksiyon beklentilerini fazlasıyla karşılıyor.
Fakat diziyi esas başarılı kılan şey kurduğu hikaye örgüsü. Master Chief ile tanışmamızla başlayan ve onun zamanla keşfetmeye başladığı gerçeklerle beraber dizi ütopik bir Game of Thrones’a dönüşüyor. Sırlar, dedikodular, arkadan çevrilen işler… Her bölüm yeni bir gerilim oluşturuluyor ve hepsi finalde bizi bekleyen soru işaretinde birleşiyor. Entrika konusunda dizi gerçekten başarılı ki bir projeyi ayakta tutan en önemli şey sürekli yenilenen ve kaynağı açık olan enformasyondur. Lost’un bize kattığı en önemli şey buydu: Soruları sor ama mutlaka cevaplarını da ver. HALO, ortaya bir sürü soru koyup büyük bir çoğunluğuna cevap vererek seyirciyi 9 bölüm boyunca sıcak tutmayı başardı.
Master Chief’i canlandıran Pablo Schreiber, tek kelimeyle muhteşem bir iş çıkarmış. American Gods ile tanıştığım oyuncu, sonunda hakettiği esaslı rolü bulabilmiş. Yalnız dizinin izlenebilirliğini arttıran tek kişi o değil. Master Chief gibi sonradan uyanan ve saçlarının pembeye boyayan Kai yani Kate Kennedy kendisinden epey bir rol çalıyor. Kendisini Game of Thrones’daki Gwendoline Christie’nin canlandırdığı Brienne of Tarth’a benzetiyorum. Yine Jen Taylor’ın canlandırdığı Cortana ve Natascha McElhone’ın canlandırdığı süper takıntılı kötü kadın Dr. Halsey de dizide kendini epey bir gösteriyor. Dizi ile alakalı tek eleştiri ki bunu izleyen herkes söylüyor: Kwan Ha’nın dizideki yeri. Yerin Ha’nın bizi irrite etmesinden ötürü başarılı saydığım oyunculuğu ne kadar iyi olsa da karakterinin dizideki yeri ve amacı henüz belli değil ve bu belirsizlik çok fazla süre çaldı diyebiliriz.
Sözün özü… HALO, oyuncuların neredeyse hepsini hikayeden tamamen çıkması sebebiyle deli etse de benim gibi konuya gram dahi hakim olmayan birine enfes bir aksiyon ve entrika tufanı yaşattı. 9 bölüm boyunca yerimde duramadım. Efektlerinden aksiyonuna, oyunculuğundan hikayesine kadar dizi her şeyiyle, en azından benim için, 2022’nin en iyi TV olayı. Daha dizi devam ederken ikinci sezon onayını alması da zaten şaşırtmadı. Eğer tempoyu ve entrika kıvamını aynı tonda tutmayı başarırlarsa hatta üstüne çıkarırlarsa, dizi, ekranların gördüğü en sükseli işlerinden birine dönüşebilir.
Yorumlar