0

Distopik bir kurguya sahip doksanlar animelerinde sık rastlanılan bir konsept, o dönemlerde daha yeni çıkan internetin yaygınlaşmasının getirebileceği korkunç senaryolardır. Bu dönemde çıkan çoğu anime internetin gelebileceği noktayı, gerçeklik algımızın ne denli sarsılabileceğini, gerçeklik ve sanal alemi ayıran çizginin ne denli silikleşebileceğini korkutucu derecede tutarlı bir biçimde ele aldı. Birey ile “avatar” arasındaki ikiliğe gerilim dolu bir bakış açısı sunan Perfect Blue kendisinden sonraki birçok psikolojik gerilim eserinde bariz bir biçimde iz bırakmasıyla adeta bu konseptte bir mihenk taşı haline geldi.

Avatar kendimizi dış dünyaya tanıttığımız bütün hallerimizdir, bizi nelerin tanımladığıdır. Biz bu avatarlarımıza takıntılıyız. Kim olduğumuzu, neyi temsil ettiğimizi göstermeye çalıştığımız ve kendimizi sığdırdığımız kalıplar var. Dünyaya bizim mükemmel versiyonumuzu sunmak istediğimiz için bu kimliklerimizi kim bilir ne kadar titizlikle düzenledik, öyle değil mi?
Bir gün avatarlarımızın kontrollerini kaybetsek ve onlar somutlaşıp bizi şekillendirmeye başlasalar ne olurdu? Perfect Blue‘nun sorduğu soru da bu.

Perfect Blue Arakat Mag

Film Özeti ve Ana Fikri

Film, Mima Kirigoe adlı bir pop idolünün hikayesini anlatır. Mima, müzik kariyerinden oyunculuk kariyerine geçmek isteyen genç bir kadındır. İdol grubu CHAM!’daki diğer üyelerle yollarını ayırarak bir televizyon dramasında küçük bir rol alır. Ancak bu karar Mima’nın hayatının karmaşık bir hal almasına neden olur.

Mima’nın oyunculuk kariyerine başlamasıyla birlikte, gerçeklik ve sanal gerçeklik arasındaki çizgi bulanıklaşmaya başlar. Mima, internette bir günlük tutmaktadır ve bu günlüğün takipçileriyle bağlantıya geçmektedir. Takipçilerinin Mima’nın hayatına giderek daha fazla müdahale etmesiyle birlikte işler korkutucu bir hale gelir. Bir yandan da Mima’yı çekici bulan bir hayranı onu takip etmekte ve ona saplantılı bir şekilde ilgi göstermektedir.

Perfect Blue, internetin yeni yaygınlaştığı doksanlı yıllarda çıkmış, bu dönemde animelerde bolca gördüğümüz ve postmodern sanat eserlerinde büyükçe etkisini hissettiğimiz “yüksek teknoloji, düşük yaşam” eleştirisidir. Bunun yanı sıra internetin yaygınlaşmasının getireceği distopik bir avatar konsensusuna, gerçeklik algılarının sarsılışının getirdiği gerçek olanla sanal olan arasındaki çizginin silikleşmesine, Satoshi Kon‘un dualist yaklaşımından “birey ile avatar” arasında geçen dayanılmaz kimlik buhranına gerilim dolu bir bakış açısı sunar.

Perfect Blue, muadilleri Akira veya Serial Experiments Lain gibi bir siber serseri distopyasından farklı olarak bir sürü çatışmayı da ele alır. Filmin en başında gelen ve filmin ilk dakikasından sonuna kadar hissedilen Japonya’daki İdol-Otaku kültürü ve bu objeleştirici sektöre hakim olan patriyarkanın bir kadın üzerindeki etkisi de ustalıkla yansıtılır.

Perfect Blue Arakat Mag

İdol Kültürü

Özellikle Japonya ve Güney Kore gibi Asya ülkelerinde popüler olan “İdol” kavramı, çoğunlukla genç kızlar olmak üzere, yetenekli sanatçıların özel koreografilerle müzik, dans ve genel olarak eğlence performansları sergiledikleri bir alt kültürdür. Ana karakterimiz Mima Kirigoe bir idoldür. Filmin geçtiği Japonya’da İdol’lük, kişinin özel hayatını ajanslar ve menajerler aracılığıyla son derece kısıtlayan bir iş.

Bir idol, kendi kariyeri hakkında inisiyatife sahip değildir. Makyajları ve kostümlerinden, toplum içerisinde nasıl davranmaları gerektiğine kadar her nokta ajansları tarafından planlanır. İdollerin romantik bir ilişki içerisinde olması, aile kurması genellikle yasaktır. İdollük, çoğu zaman emeğinin karşılığının maddi manevi olarak alınamadığı kısa süreli bir iştir. Uzun çalışma saatleri vardır, yoğun rekabet içerir. Asya ülkelerindeki pop müzik sanatçılarındaki intihar oranının artışında da bu idol kültürünün etkisi vardır.

Japonca’da Otaku denen kavram ise, saplantılı derecede bir medya ürününe hayran olan kişilere kullanılır. Bu saplantılı durum, ajanslar tarafından çocuksu, bekar, saf gösterilmeye uğraşılan kadın idollere karşı çoğu zaman saldırgan bir ilişkiye dönüşebiliyor. Meslekleri gereği idoller bu hayranlarına hiçbir tepki veremiyorlar. İdollere yönelik platonik bir aşk besleyen Otakularsa saplantıları karşılıksız olunca durumu kabullenememek ve kıskançlık gibi motivasyonlarla idollerine saldırabiliyorlar.

Gerçek hayatta Björk Stalkerını toksik hayran olarak örnek gösterebiliriz. Filmde ise Me-Mania, bu motivasyonlardan ziyade, hayranı olduğu şarkıcı Mima’nın oyuncu Mima’ya dönüşmesi yüzünden öfkeleniyor. Oyuncu Mima, sahtekar bir taklitçidir ve Me-Mania, şarkıcı Mima takıntısının dileğiyle onu ortadan kaldırmayı amaçlar.

Filmin başındaki konser sahnesinde Me-Mania’nın Mima’yı avucunun içinde gösterişi, bir nevi Otakular’ın İdollerini nasıl üstün bir tanrısal seviyede gördüğünün tasviridir. Ayrıca filmde CHAM! grubu solistleri oldukça güzel ve gösterişliyken konsere gelen yerli halk ve hayranlar bunun tersine bir anime estetiğinde görmeye alışık olmadığımız türden çirkin resmedilmişlerdir.

Perfect Blue Arakat Mag

Patriyarkal Şiddet

Yazının başında bahsettiğim gibi, internet hayatımıza girdiğinden beri birçok film, ana konsept olarak idealize edilmiş benlik ile gerçek yaşamda yaşanan benlik arasındaki kimlik gerilimini kullanmıştır. Ancak kadınlar için bu iki tarafın da erkekler tarafından kontrol edildiğine değinen pek az film vardır. Mima, aslında film boyunca kendi kararlarıyla hayatını yönlendirmiyor. Sadece ajansları tarafından kısıtlanan bütün hayatı boyunca, nasıl reddetmesi gerektiği ona öğretilmediği için başına gelenlere razı oluyor.

Mima’nın kariyeri genellikle erkekler olmak üzere, menajerleri ve ajansı tarafından yönetiliyor ve Mima bu otoritelere sürekli boyun eğiyor. Mima’nın kariyeri erkeklere, erkekliğe ve bütün bunların isteklerini merkezine alıyor. Kendi benlik duygusunu baltalayacak eylemlere öz saygısını kaybetme pahasına katlanıyor.

Mesela Mima oyunculuk kariyerine başladığında ajansı ondan müstehcen fotoğraflarının ve film sahnelerinin çekilmesini talep eder. Mima, bu sahnelerde oynarken rahatsız hissetse de, sektörde ayakta kalabilmesi için istemediği şeyleri yapmak zorunda olduğunu bilmektedir ve ona sunulan rolleri kabul eder. Bu sahnelerde çekilen fotoğraflarda iyice objeleştirilen Mima’nın yüz ifadesinin bir cesede benzemesi dikkat çeker. Patriyarkanın hakim olduğu idol sektörünün bir kadına etkisi tam olarak bu, Mima’yı birey olmaktan önce cinsel bir obje olarak göstermek, onu öldürmekle eşdeğerdir. 

Mima, hepimiz gibi tüm benliğimizi bir kağıt parçası yapmak isteyen bu toplumun, kadınları kuluçka makinesi gibi gören sistemin zavallı bir mağduru. Mima’nın yaşadığı bu ikilikler ve kaos bizim de yer yer neyin gerçek neyin hayal olduğunu anlayamadığımız bulanık sahne geçişleriyle muazzam destekleniyor. Fazla uzun hissettiren bu sahneler, saniyeler geçtikçe izlemeyi daha da zorlaştırıyor ve seyirciyi rahatsız etmeyi başarıyor. Perfect Blue‘nun anlatısı, kendi izleme deneyimimizi uygun bir şekilde yansıtarak bizi parçalanmış ve rahatsız hissettiriyor.

Perfect Blue Arakat Mag

Folie à Deux

Psikiyatri alanında kullanılan ve Fransızca kökenli bir terim olan “folie à deux”,  “iki kişinin deliliği” anlamına gelir. Bir kişinin yanılsamalar, sanrılar veya psikotik semptomlar geliştirmesi durumunda, bu inançların bir başka kişiye de bulaşma veya aktarılma durumunu ifade eder. Peki bu ikilik filmde kimleri etkisi altına alıyor? Seride sadece Mima mı kimlik krizi içerisinde sanrılar arasında sürükleniyor?

Burada çok önemli bir yan karakterden bahsetmemiz gerekiyor: Mima’nın menajeri Rumi Hidaka. Anaç tavrı ve Mima’ya karşı yardımseverliğiyle, onun yanında olduğuna inandığımız bu karakter de içsel çatışmalarının girdabında boğuluyor. Rumi, patriyarkanın mizojinik bakış açısının dışında, dışlanmış bir şekilde var olan bir kadını temsil ediyor. Toplumun o kadar kenarına itilmiş ki etrafını saran kadın düşmanlığını tamamen içselleştirmiş. Yaşamın doğal seyrini, yaşlanmayı, kilo almayı kişisel başarısızlıkları olarak gördüğünden başarısız idollük kariyerini tamamen bırakıp menajerliğe yöneliyor.

Rumi’nin amacı, başından beri menajerliğini yaptığı kızları mükemmelleştirerek “klişeleşmiş çekicilikte, saf, uysal, bakire” pop yıldızlarını yaratmaktır. Mima oyunculuk kariyerine yönelmek istediğinde Rumi, CHAM! zamanlarından idol elbisesi giyip peruk takarak “mükemmel Mima’nın vücut bulmuş haline dönüşüyor. Artık oyuncu Mima’yı öldürmeye kararlıdır çünkü o sahte bir Mima’dır ve yerini pop ikonu gerçek Mima alacaktır. Bütün bunlar yüzünden Mima’nın oyunculuk kariyerine en çok karşı çıkan ve Me-Mania’yı Mima’yı öldürmesi için fitilini ateşleyen kişi Rumi’dir.

Perfect Blue Arakat Mag

Renk Teorisi

Afişi mavi renk dolup taşan, isminde bile mavi kelimesi geçen bu filmde aslında en sık görülen renk kırmızı ve tonlarıdır. Satoshi Kon‘un zıtlıklar ve ikiliklerle dolup taşan estetiğinde, renk teorilerinin özel bir yeri vardır. Klasik renk stereotiplerinin yanı sıra Perfect Blue‘nun anlatısında kırmızı renginin daha önemli bir yeri vardır. Mavi renginin zıttı kırmızıdır. Kırmızı renginin yoğun olarak kullanıldığı ilk sahne Rumi’nin Mima’nın odasına internet kurarken ve Mima’nın günlüğünü açarkenki sahnedir.

Bu sahne de Mima’nın idollükten daha az “saf” olan oyunculuk kariyerine geçmesiyle, bölünmüş arzularının doğurduğu alter-egosunu oluşturduğu sahnedir. Daha sonrasında gelişen fotoğraf çekimi sahneleri, Mima’nın odası, röportaj sahnesi gibi sahnelerle desteklenen kırmızı dominant renkler, yeni Mima’nın eski Mima’nın hakkından geldiği anlarda oldukça yoğun hissedilir. Eski Mima ve yeni Mima arasındaki çatışmada, zıtlıklardan doğan renk teorisi, filmde kırmızı rengi dominant kullanılarak gösterilmiştir.

Perfect Blue Arakat Mag

Son Olarak

Perfect Blue‘nun etki alanı animelerden ibaret kalmadı. Kendisinden sonra gelen benzer temadaki çoğu eseri sinematografisiyle, senaryosuyla ve hikaye akış hızıyla etkiledi. İnternetin kullanımı o dönemde yaygın değilken bile internetin nasıl bir siber zorbalık aracı olabileceğine dair nokta atışı bir öngörüyle yaklaşıyor. Aynı şekilde artık sadece Japonya ile sınırlı kalmayan Otaku kültürünün etkisi günümüzde daha fazla hissediliyor. Popüler kültür araçlarına obsesif derecede bağımlılık, çağımızın en büyük hastalıklarından.

Perfect Blue, her açıdan yoruma açık ve herkesin kendinden bir parça bulabileceği karamsar bir başyapıt. 82 dakikalık kısa bir süre içerisinde bu kadar çok şeyi akıllardan silinmeyecek şekilde dolu dolu anlatabilmek büyük bir başarı. Aramızdan bu kadar erken ayrılmasaydı Satoshi Kon‘un adından daha çok yerde bahsettireceği, daha büyük yerlere gelecek bir yönetmen olacağı şüphesiz. Zira Perfect Blue, Kon‘un beyaz perdedeki ilk uzun metrajlı filmiydi!

Ece Ekşi‘nin diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Giyotinden Önce Kırbaç Vardı: Castlevania: Nocturne

İnsanlığın Ötesinde: Ghost in the Shell

 

Değeri Yeterince Bilinmemiş Oyunlar!

Previous article

No One Will Save You Sevenlerinin İzlemesi Gereken 12 Film!

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply

More in Anime