Nuri Bilge Ceylan’dan Taze Dokunuşlar
Cannes Film Festivali’nden en iyi kadın oyuncu ödülüyle döndükten sonra Türkiye prömiyerini Adana Altın Koza Film Festivali’nde yapan Kuru Otlar Üstüne sonunda vizyona giriyor. Son filmlerinde gördüğümüz anlatım dili devam ederken, yönetmenin sinemasını zenginleştirmek için özel dokunuşlar yaptığını söyleyebiliriz. Yönetmenin sinemasında daha önce görmediğimiz kamera hareketlerinden tutun, metaforik anlamda keskin geçiş sahnelerini Nuri Bilge Ceylan’ın son filminde görmek mümkün.
Kuru Otlar Üstüne düşündüğümüzde Nuri Bilge Ceylan‘ın her filminden izler taşıyor. Bir Zamanlar Anadolu’nun tekinsizliği, Kış Uykusu’nun entelektüel üstenci bakış açısı, Ahlat Ağacı’nın umut etmekten yorgun düşen karakterleri gibi pek çok unsuru bu filmin içinde bulabiliyoruz. Diğer filmlerinde çoklu karakter yapılarıyla hikayesini anlatmayı tercih ederken; Nuri Bilge Ceylan bu sefer daha az insan üzerinden ilerlemeyi tercih ediyor.
Umut Etmenin Yorgunluğu
Filmi irdeleyebilmemiz için öncelikle filmin merkezindeki Deniz Celiloğlu’nun hayat verdiği Samet karakterinden bahsetmek gerekiyor. Taşrada çalışmaya başladığından beri imkansızlıklara, insanlara ve zamansız şekilde ilerleyen hayata karşı celallenen ve tahammülsüzleşen Samet, idealizmini terk etmiş ve aidiyetsizleşmiştir. Sınırlarda yaşayan her insan gibi inançları gün geçtikçe törpülendiğinden dolayı yaşadığını anlara ve eylemlere karşı duyarsızlaşmaya başlamıştır. Bu vesileyle kibri yavaş yavaş onu ele geçirir. Yakınındaki insanların ruh halleri ve davranışları küçümsemeye başlar. Çünkü hayatta ne kadar mutluluklar peşinde koşarsak koşalım, aslında o mutluluk hedefinin yanılgı olduğunu er ya da geç olsa da anlarız. Samet de bu durumdan dolayı varoluşunun ağırlığında, bir bataklığın içindeymişçesine çırpındıkça dibe batmaktadır. Kendinde bulduğu kusurları artık umursamayıp, durumun akışından yarar sağlama peşinde koşmaktadır.
Bu bağlamda filmin iki farklı hikaye üzerinden ilerlediğini söyleyebiliriz. Öğretmen Samet ile favori öğrencisi Sevim arasındaki hikaye, filmin ana karakterleri arasındaki ilk olayın patlak vermesine vesile oluyor. Sevdiğiniz kişinin size ihanet etmesi ve bastırılmış nefret duygularını açığa çıkartıp hesaplaşma ihtiyacının gün yüzüne çıkarılması süreci filmin ilk çatışmasını ortaya çıkarıyor. Öncelikle Jagten filmine benzerliğiyle bir süre önce gündemi meşgul eden bu ilk hikaye, çocukluğun masumiyetini karanlık bir atmosferin içine hapsederek paranoyanın ortamı işgal etmesine sebep oluyor. Samet’in işteki meslektaşlarıyla ilişkilerinin yavaş yavaş sarsılmasıyla ana karakterin içindeki çürüyen benliği zehir olarak filmi ele geçirmeye başlıyor.
Her Hikayenin Farklı Bir Yüzü Vardır
Kuru Otlar Üstüne filminin diğer bağlantısı ise hayatında kimseyi önemsemek için zaman harcamayan ve anlık mutluluklarla hayatını geçirmeye çalışan yılgın Samet, geçmişindeki travmalar yüzünden hayata karşı alacaklı olduğunu beynine kazımış Kenan ve Ankara’daki Barış Mitingi’nde gerçekleşen intihar saldırısında bacağının bir kısmını kaybeden Nuray üzerinden kar tutmuş köyün ortasında ilişki yangını duman alıyor.
Merve Dizdar’ın canlandırdığı Nuray karakteriyle tanışılmasının ertesinde Samet kendisiyle yüzleşmek zorunda kalıyor. Bir anda rekabet, ihtiras ve kıskançlığın yakıcı etkisi yüzünden tutuşmaya başlayan toksik bir ilişki üçgeni oluşuyor. Musab Ekici’nin oynadığı Kenan karakteri hayata tutanacak bir neden ararken, geçmişin hayalkırıklıklarını ve defolarını Nuray ile unutmak istiyor. Hayatı boyunca beklentilerine ilaç olamamış aşk hayatı, zamanın geçmediği bu köyde bir anda anlam kazanıyor. Samet de onun mutluluğunu kıskanarak ikinci hikayenin diğer hikaye ile bağlantıları kuruluyor.
İnsan Olmanın Zaafları
Filmdeki karakterlerin neredeyse hepsi hatalarıyla, sevaplarıyla, kurdukları ilişkilerle gri karakterler olarak akılda yer ediniyorlar. İnsan da böyle değil midir? İçimizdeki kötülüğümüz dışarı çıkmasın diye iç sesimizin gardiyanlık yaptığı beynimizin puslu bölgelerine bu hissi gömmez miyiz? İşte Nuri Bilge Ceylan, Kuru Otlar Üstünde filminde de karakterlerin defolarını yüzümüze çarparak kendi defolarımızla yüzleşmemizi sağlıyor. Yaşadıklarımızı hatırlayıp, pişmanlıklarımızı sinemasıyla ortaya çıkartıyor.
Tüm film kötücül bakış açısına göre tasarlanmış hissi uyandırsa da, aslında insani nedenlerle ortaya çıkan karmaşıklaşan duygu durumlarının sonuçlarını gözler önüne seriyor. Örneğin Sevim’in gizlenmiş duygularından dışarı sızan utanç duygusu, tutunduğu masum duygularını tahrip edici hamlelerde bulunmasına neden oluyor. Öte yandan uzun zamandır kadın olarak görünür olmak isteyen Nuray’ın ahlaki toplumsal olayların içine sıkışması sonucunda, refleksi andıran duygu değişimleri geçirirken; Samet yalnızlığın ortasında umut etmenin yorgunluğuna teslim olarak, nefes alacağı hain eylemlerine tutunmayı tercih ediyor.
Sonuçta hepimizin insan olması ve ulaşılamayan beklentiler içinde kendimizi imha ettiğimiz durumları unutmamız gerekir. Nuri Bilge Ceylan da bu insani durumları Kuru Otlar Üstüne’de irdelerken, etik kaygısının peşinde koşmadan varolanı ortaya çıkarmaya uğraşıyor. Bizler buyuz ve kimse kimseyi kandırmasın. “Bu” olmaya da devam edeceğiz diyor. İster entelektüel olun, isterseniz halkın cahil kesimine yakın durun. Eğer başarısızlıklarla dolu bir hayatın içinde yaralı bir ceylan gibi yaşamaya devam edersek; en sonunda nefret ettiğimiz o karanlığın kendisine dönüşürüz mesajını veriyor. Yeşeren her umut, bir gün kuruyup üzerine insanların bastığı samanlara dönüşecektir. Doğanın kuralı budur.
Haktan Kaan İçel‘in, Arakat Mag’deki diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Yorumlar