0

James Wan, Saw (Testere) (2004) ve Conjuring (Korku Seansı) (2013) filmleriyle daha çok bilinirliğe sahip olmuş ve başarı elde etmiştir ancak bu iki filmin arasında Insidious (Ruhlar Bölgesi) (2010) adında oldukça özgün bir korku filmine daha imza atmıştır. Diğerleri kadar ses getirmemiş olsa da devamında Insidious Chapter 2 (2013), Insidious Chapter 3 (2015), Insidious: The Last Key (2018) filmleri çıkmış, bir seri haline gelmiştir.

İlk iki film bir bütün olarak bir öyküyü işliyorken devamında çıkan filmler ilk iki filmden bağımsızdır ve yönetmen koltuğunda James Wan bulunmamaktadır. Ancak serideki filmlerin senaryoları Wan’ın Saw’dan bu yana birlikte çalıştığı Leigh Whannell’a aittir. Saw’da aynı zamanda başrolde yer almış olan Whannel Insidious serisinde de hem rol almıştır hem de 3. filmin yönetmen koltuğuna oturmuştur. Serinin son filmi Insidious: The Red Door (Ruhlar Bölgesi: Kırmızı Kapı) ise ilk iki filmdeki hikâyeyi devam ettirmekle birlikte filmin yönetmen koltuğunda ilk iki filmin ve aynı zamanda bu filmin başrol oyuncularından Patrick Wilson bulunmaktadır.

Insidious The Red Door Arakat Mag

İlk İki Filme Kısa Bir Bakış

Serinin ilk iki filminde, Lambert ailesinin çocuklarından Dalton bilinmeyen bir sebepten dolayı komaya girer. Lambert ailesinin doğaüstü güçlerle olan kesişmeleri ve yaşadıkları olaylar Dalton’ın komaya girmediğini, astral seyahat yaparken ruhunun yolunu kaybettiğini ortaya çıkartır. Bunun devamında Dalton’ın babası Josh’ın da çocukken astral seyahat yaptığı ve yaşadığı korkunç olaylar sebebiyle medyum Elise tarafından unutturulduğu öğrenilir. Acımasız ruhlar yeteneğini babasından alan Dalton’ın boşta kalan bedenine sahip olmak için Lambert ailesine musallat olurlar. Özellikle korkunç bir iblis Dalton’ın bedeninin peşindedir. Josh oğlunu kurtarmak için “öte” dedikleri tarafa yolculuk eder. İlk filmin sonunda oğlunu kurtarır ancak çocukluğunda ona dadanan başka bir ruh Josh’ın bedenini ele geçirir. İkinci filmde Lambert ailesi Josh’ı kurtarmaya çalışır ve Josh’a dadanan ruhun hikayesi anlatılır. Filmin sonunda ise Renai dışında herkese hipnoz uygulanır ve yaşadıkları korkunç olaylar unutturulur.

Geçmişin Şeytanları

Insidious: The Red Door’da Lambert ailesinin yaşadıkları korkunç olayların üzerinden dokuz sene geçmiştir. Josh ile Renai boşanmış, Dalton üniversiteye başlamıştır. Josh hem kafasında çözemediği sorunlarıyla hem de Dalton ile olan ilişkisiyle uğraşmaktadır. Dalton ise sadece komada olduğunu bildiği ve hatırlayamadığı silik seneyi düşünüp durmaktadır. Hafızasının derinliklerinden o zamana ait anları çizmektedir. Dalton ile Josh aralarındaki sorunlarla mücadele ederken geçmiş onları bırakmaz ve kısa bir süre sonra ruhlar tekrar hayatlarına girerler. Yaşamaya başladıkları olaylarla yavaş yavaş yeteneklerini ve unuttuklarını anımsamaya başlarlar. Bir yandan Dalton’ın peşini bırakmayan iblisle mücadele ederken bir yandan da yeteneklerinin kökenini keşfederler.

Insidious The Red Door Arakat Mag
[ays_survey id=”4″]

The Red Door Wan’ın Mirasını Koruyor

The Red Door, tutarlı senaryosu ile ilk iki filmin devamının gereksiz olduğu düşüncesini silmeyi başarıyor. İlk filmdeki iblis ile kapanmayan hesabı, ikinci filmde ele geçirilen Josh’ın ailesine yaşattığı travmayı ve Josh ile Dalton arasındaki ilişkiyi temeline alan film doğru hamleler yapıyor. En önemlisi de ilk iki filmin mirasına, atmosferine ihanet etmiyor. İlk iki filmdeki kendine has hikaye akışını, dramatik yapısını, korkutma yöntemlerini, ışık kullanımını vb. büyük orada koruyor. Insidious hiçbir zaman yalnızca korkutmaya çalışan bir film serisi olmadığı için hikaye yaratımına ve drama verilen önem burada da devam ediyor. Tabii korku yönünden güzel anlara sahip olsa da ilk iki filmin yanına yaklaşamıyor. Korkunç anların çoğunun jumpscare ile sağlanıyor oluşu filmin zayıf yönlerinden birisi oluyor. Ancak en azından jumpscare kullanımını hakkını vererek gerçekleştiriyor. Lambert ailesinin hikayesine gerçek bir son yazarak seri içinde bir üçleme yaratılıyor. Tutarlı bir sonu olmasına rağmen yaşanan olaylar ışığında ilk filmin çarpıcı sonuna yaklaşamıyor, zayıf kalıyor.

 

Filmle Büyüyen Çocuklar

Filmin birebir aynı kalan oyuncu kadrosu en güçlü yanlarından birisi oluyor. Josh’ı oynayan Patrick Wilson ile Renai’yi oynayan Rose Byrne’ın filmde yer alması elbette beklenen bir şey ancak Dalton’ı ilk olarak on üç sene önce canlandıran Ty Simpkins ile kardeşi Foster’ı canlandıran Andrew Astor’ın filmde bunca seneden sonra yer alıyor oluşlarının pek alışıldık olduğu söylenemez. Özellikle Ty Simpkins etkileyici bir performans sergiliyor. Oyunculuğu ile korku sineması için yeni bir yıldız olabileceğinin sinyallerini veriyor. Tabii her filmde olduğu gibi medyum Elise’i canlandıran Lin Shaye ile hayalet avcıları Leigh Whannell ile Angus Sampson da gözüken isimler oluyorlar. Filmin müzikleri ise yine ilk filmdeki besteleri ile izleyicinin tüylerini diken diken etmeyi başaran Joseph Bishara’ya ait.

Insidious: The Red Door, ilk iki filmden sonra çıkanlarının başarısızlığını unutturmayı başaran, ilk iki filmin hikayesini tutarlı bir şekilde bitiren, atmosferine ve mirasına sadık bir film olarak karşımıza çıkıyor. Zayıf yönlerine rağmen seriyi benimsediği belli olan ve yönetmenlikteki yeteneğini gösteren Patrick Wilson akıcı, keyifli ve iyi bir son bırakıyor. Seriyi sevenlerin bu sona sinemada tanıklık etmelerini şiddetle tavsiye ederim. Her şey başladığı yerde biter…

Buğra Mert Alkayalar’ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

The Flash: Seni Sen Yapan Acılar

Nimona: Farklılıkları Kabul Etmek

 

Nimona: Farklılıkları Kabul Etmek

Previous article

40 Yıllık Maceranın Sonu: Indiana Jones and the Dial of Destiny

Next article

You may also like

Comments

Comments are closed.