İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından N Kolay sponsorluğunda düzenlenen 43. İstanbul Film Festivali, 18 Nisan Perşembe itibariyle, ikinci günüyle devam ediyor.
Bu yazıda sinema yazarı Haktan Kaan İçel, 43. İstanbul Film Festivali kapsamında izlediği My Favourite Cake, Paradise is Burning, Late Night with the Devil, All Shall Be Well ve Brief History of A Family’i değerlendirdi. İyi okumalar.
My Favourite Cake
İran sinemasından yine çok özel bir film karşımıza çıkıyor. Modern ve olgun kadına övgü filmlerinin İran şubesi olan yapım, insanın yalnızlıkla baş etme mücadelesini duygusal ve samimi şekilde sunuyor.
70’den sonra iş bitmemiş kalıbının üzerini muhafazakar bir iklimde ele alırken, verdiği devrim mesajları ülkemizdeki durumu da özetler niteliği taşıyor. Romantik komediden – gerilim filmine dönen keskin dönüşü ise takdire şayan! Bu yılın sürprizlerinden biri bana göre.
Paradise is Burning
Bizi çocukluk dönemlerimizdeki o başıboş, özgür olduğumuz zamana götürüyor. Bir noktadan sonra ise duygularımızın değişimine tanıklık ediyoruz. Bir anda büyümek zorunda olduğumuz hissini çok başarılı bir şekilde yansıtan bir büyüme hikayesi örneği elde edilmiş.
Paradise is Burning bir yandan neşeli ve başına buyruk olurken, bir yandan Kim Ki-Duk’un Bin-Jip’ini benzeri sahneleriyle zaman zaman düşündürüyor. “Bize ne oldu da büyüdük ve içimizdeki öldü?” sorusunu soruyor.
Late Night with the Devil
Tam olarak buluntu filmi diyemesek de, akıllıca davranarak kaydedilmiş bir VHS kopyadan televizyon tarihinin en çok izlenen yayını esprisi, bir korku filmi için nereden baksanız orijinal bir senaryo diyebiliriz.
Film ilk bölümde dönemin talk show kuşağının adrenalini iyi yansıtırken, ikinci bölümde doğaüstü meziyetlerini dozunda kullanarak başarılı bir korku filmine dönüşüyor. Ancak filmin korkutmaktan çok türe hizmet için çekilmiş bir film olduğunu söyleyebiliriz. Tüm korku filmi numaralarını hikaye anlatımına katkıda bulunmak için uygulaması, takdir edilesi bir hareket olarak yorumlanabilir.
All Shall Be Well
Son derece ilgi çekici bir konudan yolan çıkan yapım, günümüzün sömürü düzeninin eleştirisini yaparken, aslında Çin’in toplumsal tabularını hala değiştiremediğini de gösteriyor.
Film hikayesini ne kadar iyi anlatsa da, sürprizsiz ilerleyen hikayesi duygusal olmanın ötesine geçemiyor. Filmin özetinde ne yazıyorsa onu bize sunuyor. Ne yazık ki fazlasını göremiyoruz. Elindeki malzemeyi ortalama şekilde ortaya koyarken eli yüzü düzgün bir iş çıkarmış. Keşke yönetmen daha cesur olsaydı.
Brief History of A Family
Çin’in Saltburn’e cevabı niteliği taşıyan Brief History of A Family, Saltburn’ün aksine karakterini kötülükten çok iyilikle yükleyerek ters köşe bir anlatımı tercih ediyor.
Yönetmenin cesur kadrajları ve anlatısını labarutuvar deneyi metaforu üzerinden sunması, gerçekten de başarılı bir genç yönetmenin ortaya çıkışının habercisi oluyor. Filmin basit ama her hamlesinde senaryoyu besleyen kararları, akıcı bir anlatıma sahip olmasını sağlamış. Finalini olasıklar üzerine kurarak bir anlamda Çin’in tek çocuk politikasına eleştirilerde bulunmuş. Bu yılın en başarılı filmlerinden biri diyebiliriz.
Haktan Kaan İçel’in, diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd
aracılığıyla takip etmek için tıklayınız.
43’üncü İstanbul Uluslararası Film Festivali Günlükleri: 1. Gün
Yorumlar