İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından N Kolay sponsorluğunda düzenlenen 43. İstanbul Uluslararası Film Festivali 21 Nisan Pazar itibariyle, beşinci günüyle devam ediyor.
Bu yazıda sinema yazarı Haktan Kaan İçel, 43. İstanbul Film Festivali kapsamında izlediği Persian Version, Turbo, Embryo Larva Butterfly, İstanbul Trilogy, Arthur and Diana filmlerini değerlendirdi. İyi okumalar.
Persian Version
Renkli, eğlenceli ve ritmik kurgusu sayesinde dinamik anlatımı seyir zevkini arttırıyor. Persian Version‘ın ortasındaki geçmişe gidip annesinin hayatına mercek atıldığı bölüm hantal kaldığı için filmin temposunu düşürüyor. Bu bölüm otantiklik çabası altında filmin anlatımının ortasında kocaman çukur oluşturmuş. Düşüşe rağmen kendini iyi hisset filmleri sevenler için keyifli komedi ortaya çıkıyor.
Her telden farklı konular anlatıldığı için kaosun içinde anlam bütünlüğü ararken kendimizi buluyoruz. Buna rağmen filmin seyir zevkinin yüksek olması sayesinde kolay izlenebilen bir film karşımıza çıkıyor. Filmde yerli oyunculardan Cemre Ebuzziya‘ya da parantez açarsak iyi olur. Kısa ama etkili bir rolü var. Kadronun içinde hiç sırıtmamış ve aksanı da çok başarılıydı.
Turbo
Toksik erkekliğin zirvesi askerlik öncesi eğlencesi olan magandalık sporunu kanlı canlı deneyimlememizi sağlıyor. Elimizde gece boyunca türlü olaylar geliyor ki; aslında İstanbul’da normal vatandaşın da başına gelebilecek türlü olaylar karşımıza çıkıyor. Özellikle neon ışıkların altında bir arabanın içinde geçen bölümlerde tanıdık anlar yakalayabiliyoruz. Turbo, düzgün sinematografisi ve başarılı rejisi ve oyunculuklarıyla bu yılın yarışmasına dahil edilse miydi diye düşündürtüyor. Finalinin biraz zayıf kaldığını söyleyebiliriz.
Örneğin o boğa kafasıyla yaşanan sahnede, bu kadar büyük boğa kafasının bagaja sığmayacağı gerçeği gibi mantık hataları gözden kaçmıyor. Bir de bu kadar vukuatın içinde gerçekten filmin patlama yapabileceği tüm anlar es geçilmiş. Bu yüzden filmin son vuruş eksikliği filmin değerlendirmesinde puanının düşmesine neden oluyor.
Embryo Larva Butterfly
Yunan Tuhaf Akımı’nın yeni parçası Embryo Larva Butterfly, çok zekice bir fikirden yola çıkılarak yapılmış bir film. Ancak film bu parlak fikri iyi bir senaryo zemini üzerine oturtamamış. Anlattığı hikayenin karmaşıklığa müsaitliği ve olasılıkların çok fazla olması sebebiyle hikaye daha fazla icadı kaldıramadığından, filmde yaratıcı başka öğeler eklediğimizde zorlama hissiyatının doğmasına vesile oluyor. Bu yüzden de aklımızda beliren soruların cevaplarını net alamıyoruz.
Akımın defolarını halının altına süpürme telaşı, yeni bir Lanthimos’un doğuşunu engelliyor. Atmosfer kurmayı tam randımanlı beceremedikleri gibi, hikayeyi de akıcı kılamamışlar. Böylece büyük fırsat kaçmış. Şu an başyapıttan bahsediyor olabilirdik.
İstanbul Trilogy
Ferzan Özpetek birbirinden dokunaklı üç kısa filme imza atmış. Hepsi duygusal damarı yüksek tonda parçalara sahip denilebilir. Meze bölümü dayanışma, müzik bölümü kader, muhabbet ise özlem temalarından beslenmiş. Bölümler ruhumuza iyi gelse de, rakı masasında bu kadar sığ konuşmalar yapılması bir yerden sonra muhabbet kısmını zedelediği hissi uyandırıyor. Ülkenin kurtarılmadığı rakı masası, kurmaca hissine yol açıyor.
Örneğin müzik bölümündeki herkesin şarkıya eşlik ettiği şarkı bölümü tamamen sürreal. Ferzan Özpetek’in arabasından inip halkın arasında biraz dolaşması gerekiyor. Çünkü kafasındaki İstanbul artık çok değişti. Yine de içimizi ısıttığı için teşekkürler. Filmleri izlerken rakı reklamı izliyor hissi uyanıyor. Görkemli sofralar iştah kabartıcı, aç insanlar için zulüm gibi filmlere dönüşebilir.
Arthur and Diana
Indie kafasında yol filmi diyebileceğimiz Arthur and Diana, farklı kameralarla çekilen görsel tasarımı sayesinde resmen göz bozucu bir deneyime dönüşüyor. Film ne komedi olacak kadar komik, ne de dramı seyirciye geçiyor. Bazı sahneler diğerlerinden çok kopuk görünüyor.
Yüzyıllar öncesi sandıktan bulunan mücevher muemelesi yapmaya gerek yok. Sıkıcı bir hikayenin farklı bir tarzda çekilmiş oldukça sıradan bir filmi diyebilirim. Çocuk oyuncunun varlığı olmasa filme dair akılda bir parçası dahi kalmayacaktı!
Haktan Kaan İçel’in, diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar