2015’te Krisha ile tanıştığımız yönetmen Trey Edward Shults, 2017’de yeni filmi It Comes at Night ile karşımıza çıktı. Yeni filminin fragmanını izlediğinizde sizi harika bir gerilim beklediğini hatta orijinal, farklı bir distopya filminin beklediğini düşünüyorsunuz. Gelin görün ki fragman şirketleri iyi iş yapıyorlar. Son yıllarda fragmanlar vasat filmleri çok kaliteli gibi gösterebiliyorlar. It Comes at Night da onlardan biri. Büyük ümitler vaat etmesine karşın fragmandakinden farklı bir şeyle karşılaştığımız bir film.
Kısaca konusundan bahsetmemiz gerekirse… Paul ve ailesi, ormanda, herkesten ırak bir evde izole bir şekilde bir şeyden saklanırcasına yaşamaktadır. Belirli kurallara uyarak, dışarıdan gelecek ne olduğu belli olmayan tehlikelere karşı dikkat etmektedirler. İsterseniz salgın, isterseniz yaratık deyin. Ne olduğu tam olarak belli değil. Belirli bir düzenle yaşarlarken evlerine gelen bir misafirle bütün düzenleri bozulur ve yepyeni bir düzen kurmak zorunda kalırlar.
Fragmanını izlediğinizde size paranormal, fantastik bir iş gibi gözüken film aslında psikolojik gerilim çıkıyor. Dışarıdan gelen tehlikelere karşı belirli kurallara göre yaşayan ailenin düzenine karşı disiplini ve dışarıdan gelen ne olduğu belli olmayan tehlikelere karşı verdikleri gerilim dolu tepkiler filmin bütün detaylarını oluşturuyor. Dışarıda bırakamayacakları bir aile ile tanıştıklarında işler değişiyor ve disiplinlerini değiştirmek zorunda kalıyorlar. Disiplin değişmesi, tehlikelerin kapısını açıyor.
Yönetmen filmi harika bir mekanikle çekmiş ve istediği gerilimi de başarılı bir şekilde yansıtmış. Fakat fragmanını izleyip yola çıkanlar için film büyük ihtimal hayal kırıklığı olacaktır. İncildeki “Günün efendisi geceleri hırsız olarak gelir” sözünden etkilenerek yola çıkan yönetmen kafasında kurduğu bir kıyameti filme dönüştürmüş. Fakat geceleri neyin geldiğini bize söylemek istememiş. Hatta oyuncularla ne olduğunu söylemeyeceklerine dair sözleşme dahi imzalamış. Seyircilere göre geceleri gelen şey rüyalar fakat yönetmen açıklamadığı sürece bir soru işareti olarak kalacak.
Filmde bir kıyamet olduğunu Joel Edgerton’ın açıklamalarından anlayabiliyoruz. Kıyametten önce öğretmendim diyen oyuncunun filmdeki disiplininin de nereden geldiği belli oluyor. Gene filmde dışarıdan ölümün geleceğini evin koridorunda bulunan Pieter Bruegel’in The Triumph of Death tablosundan da anlayabiliriz. Tablo, ölümün ölümlüleri avladığı ve öldürdüğü bir mizanseni tasvir eder. Tabloyu fark etmesek dahi film boyunca tablonun tasvirinin filmde görmeyi bekliyoruz fakat istediğimizi alamıyoruz.
Sözün özü… Fragmanını izlediğinizde size fantastik bir yapım vaat eden film aslında bir psikolojik gerilim çıkıyor. Tamamen aile üzerinden ilerleyen film fragmanda acaba dedirten hiçbir şeyi size vermiyor. Ön yargısız, sıfır bilgi ile izlediğinizde belki sevebileceğiniz film üzerinde biraz daha çalışılsa ve farklı detaylar eklense efsane olabilirdi. Fakat yönetmen tercihini insanlardan kullanarak bunu –bence- harcamış.
Yorumlar