0

Henry Cavill’i son defa Geralt rolünde izlediğimiz The Witcher’ın 3. sezonunun ikinci yarısı geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Gerek oyuncu tercihleri gerekse hikayenin aldığı gidişat ile birlikte gündemde sürekli olarak olumlu veya çoğunlukla olumsuz olarak kalmayı başaran yapım, izlenme sayıları ile Netflix’in tepesinde durmayı bir şekilde beceriyor. Dilerseniz üçüncü sezonu konuşmaya başlamadan önce geçtiğimiz sezonlarda olanları hatırlayalım.

Bir şeyler var gibi ama…

Dizinin başlamasından önce verilen bilgilerde, dizinin yedi sezon olarak planlandığı ve her sezonun başına sıralı olarak bir kitabın uyarlanacağı açıklanmıştı. İlk sezonun kaynağı olarak kullanılacak olan ‘Son Dilek’ kitabıyla ilgili bir bilgi vermem gerekirse, kitap düzenli bir olay örgüsü yerine farklı zamanlarda gerçekleşmiş hikayelerin sırayla anlatımından oluşuyor. Hikayeyi Geralt (Henry Cavill), Ciri (Freya Allan) ve Yennefer (Anya Chalotra) olmak üzere üç ana karakterimizin gözünden takip etmeye başlıyoruz. Kurgu olarak kafa karıştırmaya fazlasıyla yatkın olan bir yöntem kullanıldığını söyleyebilirim. Değil bölümler arası, aynı bölümler içerisinde bile bulunan zaman farkı, sizden bir izleyici olarak kafanızın karışmaması için fazla mesai yapmanızı istiyor.

Cintra’nın yıkılışını gördüğümüz ve Geralt’ın Blaviken Kasabı lakabını nasıl aldığını öğrenerek hızlı bir giriş yaptığımız sezonda, Yennefer’in kitaplarda bulunmayan geçmişini de öğrenerek aslında belli bir seviyenin üzerinde hikayenin temelini oluşturarak başlıyor dizi. İyi atılan temelin yanına hikayeyi geliştirmek için serpiştirilen yan karakterlerimizden özellikle ilk bölümde gördüğümüz ve sezon boyunca etkisini hissettiğimiz Renfri (Emma Appleton), neşeli ozanımız Jaskier (Joey Batey) ve Cahir (Eamon Farren) karakterlerinin işlenişi de diğer sezonlara giderken karakter çeşitliliği için umut verici hissettiriyor.

Sezonun ikinci yarısına geldiğimizde ise işler biraz tam tersine dönmeye başlıyor. Müzik ve oyunculuk konusu dışında, neredeyse başta replikler ve olay örgüsüyle geriye doğru gitmeye başlayan dizi, ilerledikçe kafamızda soru işaretlerini arttırsa da ikinci sezon öncesi arttırılacak bütçe ve sezonun ilk yarısı sayesinde ileriye potansiyeli hakkında umutlu bakmamızı sağlıyor.

Çok daha fazlası olabilirmiş gibi sanki?

İkinci sezona geldiğimizde gözümüze ilk çarpan gelişmenin kurguda olduğunu görüyoruz. İç içe geçmiş zamanlar yerine tek bir zaman çizgisine odaklanılması, dizinin izlenebilirliğini arttırıp aldığınız keyfi arttırıyor diyebilirim. Pozitif gelişmelerden bir diğeri ise CGI’lar. İlk sezonun aksine, bir canavar gördüğünüzde doksanlardan kalma bir filmdeymiş gibi hissetmek yerine sahneyi ciddiyetle izlemeye devam edebiliyorsunuz. Dizi, bu sezonuyla birlikte kaynak olarak kullandığı kitapları yavaş yavaş görmezden gelmeye başlıyor, denebilir. Sezonun genel toplamının birinci sezonun ilk yarısı kadar yükseldiğini düşünmesem de, geri kalan kısmı kadar da düşmüyor. Birkaç iyi bölümün dışında, kalite ve izlenebilirlik bakımından standardını koruyan bir sezon olarak, ilk sezondan daha iyi olduğunu söyleyebilirim.

İlk sezondan bir diğer farkı ikinci sezonda diziye çok fazla karakter girmeye başlıyor ve çok fazla karakteri odak noktası olarak almaya başlıyoruz. Politik bir oyunun içinde olduğumuzu bize hissettirmeye çalışsalar da, bunun fazla yüzeysel kaldığını söyleyebilirim. Oynanan politik hamlelerin yanında karakterlerin bu kararları neden verdiklerini daha önce kitapları okuyan ve oyunları oynayan birisi değilseniz anlayabilmeniz güçleşiyor. Kitap uyarlamalarının birebir aktarılması yerine yazarların kendilerinden bir şeyler katmalarını mantıklı bulan birisi olarak, The Witcher’ın ikinci sezonda kitaplardan bu kadar kopmasının doğru bir tercih olduğunu düşünmüyorum. Evet, bu seri edebi olarak bir şaheser değil; bazılarına göre iyi bile değil, ama anlatmak istediği hikayeyi net bir şekilde anlatan bir seri. Yapılan tercihlerden bazılarını sırf yapmak için yapıyorsanız, belli noktalarda hikayede kopukluklar ve tutarsızlıklar olmaya başlıyor.

Uzay Ve Zamanın Hanımı

Üçüncü sezonun ilk kısmına gelirsek, her ne kadar serinin ismi The Witcher olsa da, gerek kitaplarda, gerek oyunlarda, gerekse artık dizide yavaş bir biçimde olsa da belli etmeye başladığı gibi, hem nitelik olarak hem de politik olarak evrenin en güçlü ve en önemli karakteri Ciri. Krallıklar, büyücüler ve Elf’ler bütün kıtada Ciri’yi ararken, karakterimizin gözlerden uzakta Geralt ve Yennefer ile birlikte kısa bir sürede olsa kurdukları bağları geliştirme çabalarını izliyoruz. Bir aile olma sürecinin yanında, Yennefer’in Ciri’ye güçlerini kontrol etme sahnelerini izlerken içimi ısıttığını söyleyebilirim. Ciri’nin sert ve duygusuz görünümlü karakterimiz Geralt’la kurduğu diyaloglar ve Yennefer ile birlikte buzda kaymaları (foreshadowing), geride kalan sezonlara kıyasla bu üçlüyü daha fazla birlikte görmeye başlamak içimize bir nebze de olsa su serpmeyi başarıyor.

Diziye yeni giriş yapan acımasızlığı ve gaddarlığı ile bilinen Prens Radovid (Hugh Skinner) karakteri ise beklentilerimizin aksine son derece hovarda ve gayriciddi bir biçimde ortalıkta dolaşıyor. Karakterin küçüklükten beri yanında olan Philippa Eilhart ile olan dinamiğini beğensem de, yaratılan bu yeni tiplemesinde Radovid’in yapacağı siyasi hamlelerde nasıl bir etkisinin olacağı konusunda kafamda soru işaretleri çıkmıyor değil. Bu sezonla birlikte çok daha aktif görmeye başladığımız Redanya’da belki de kıtanın bir numaralı istihbaratçısı Dijkstra’nın stratejik hamleler yapma konusunda Kral Vizimir ile yaşadığı karar çatışmalarını izlemek keyifliydi. Dizinin acil durum çekici olarak bulunan bu sahneler, bölümler içerisindeki her monotonlaşmanın ardından özellikle Philippa ile Dijkstra’nın birlikte olan kısımlarının da artmasıyla birlikte camı kırmamızı sağladı.

Nilfgaard Cephesi

Nilfgaard cephesine döndüğümüzde, İmparator Emhyr ve Cahir’in karakter gelişimlerini sürdürdüklerini söylemek mümkün. İmparator Emhyr’in geçmişine ait tüm fotoğrafları yaktığını gördüğümüz sahnede, Ciri’ye gelince duraksaması anlamlıydı. Kim bilir, Emhyr belki de siyasi güç yerine gerçekten kızının yanında olmasını istiyordur? Cahir kısımlarına gelirsek, karakterin kitaplardaki gibi eyleme geçirdiği her hareketinin ardından pişman olup ders almadan yoluna devam etmesi, tam anlamıyla kendiyle çelişme sürecini izlemek, oyuncunun iyi performansıyla da birleşince izlemesi keyifli kısımların başındaydı.

Sezonun ilk yarısında Rience’nin iplerini kimin tuttuğu konusunda yaratılan gizem ile birlikte, bir sonraki bölümleri izlemek için yaratılan meraklandırma unsuru, kısmen de olsa başarılı olmuş, diyebiliriz. Sezonun geneline baktığımızda, sahne sahne sizi içine çekse de, bir bütün olarak bakıldığında canınızın sıkılmasına yol açabiliyor. Anlatılmadan ve üzerinde durulmadan geçilen yer ve karakter isimleri, belli yerlerde diziden kopmanıza neden olabilir. İkinci sezonun neredeyse ana konusu olan monolitler, yapılan değişikliklerle birlikte bu sezon beşinci bölüme kadar neredeyse konuşulmaması, olayların gelişimi değil ama bütünlüğüyle kitaplara biraz daha sadık kalacaklarını gösteriyor olabilir.

The Witcher Arakat Mag Vahşi Av

Sezonun ilk kısmıyla ilgili bahsetmek istediğim son şey Vahşi Av. İlk defa ikinci sezonun sonunda gördüğümüz Vahşi Av, üçüncü bölümün sonunda tekrar karşımıza çıkıp Ciri’ye ulaşmaya çalıştığını izliyoruz. İkinci Sezonun son bölümünde Ciri’nin küreler arası yolculuk yaparken istemeden kapıyı açık bıraktığını öğreniyoruz. Witcher evreninde Vahşi Av’ın görülmesi, halk tarafından savaş, kıtlık ve uğursuzluk gibi şeylerin başlamasına bir alamet olarak bilinse de arka planı biraz daha farklı. Aen Elle adı verilen bir dünyada Tek Boynuzlu Atlar ile birlikte yaşayan Aen Elle Elfleri’nin başlangıçtaki amacı boyutlar arası kapı açıp yolculuk yapabilen Tek Boynuzlular’dan yardım alarak farklı dünyalardan kendilerine köleler bulmaktı.

Bir süre boyunca Tek Boynuzlular’dan yardım alarak bunu gerçekleştirseler de Tek Boynuzlu Atların bunu fark etmesinin ardından eylemleri bir süreliğine son buluyor. Köle bulma çalışmalarına tekrar başlamak için kurulan Genel Eredin’in komutasındaki Kızıl Süvariler, farklı boyutlardan getirdikleri köleler sayesinde insanlar tarafından zaman geçtikçe Vahşi Av lakabını alıyor. Peki Ciri’den ne istiyorlar? Lara Dorren ismindeki bir elf büyücünün soyundan gelen Ciri, tıpkı annesi Pavetta gibi güçlerini Lara Dorren’den gelen kadim kana borçlu. Vahşi Av’ının Ciri’nin peşinde olma sebebi tam olarak bu kadim kan. General Eredin, Ciri’yi Aen Elle kralına teslim ederek Ciri’den yapılacak çocuklarla birlikte elflerin kadim kana ulaşmasını sağlamak nihai amaçları, diyebilirim.

The Witcher Arakat Mag 1Yıkım

Geldik son kısıma… Vilgefortz ters köşesinin ardından Cirinin kayboluşu Geralt’ın yaralanışı derken sezon başının aksine tekrar farklı yollara dağılan ana karakterlerimizin yeniden birbirlerini arayış kısmına dönmüş olduk. Bu üç bölüm hakkında konuşmak biraz zor aslında… Sıçanlar ekibi ve Milva’nın diziye girişleri önemli olsa da dizinin gitgide kalite konusunda uçurumdan aşağıya düşer gibi düştüğünü belirtmekte fayda var. Siyasi kısmına baktığımızda Ciri’nin ortadan kaybolmasının ardından Nilfgaard’ın fırsatı değerlendirerek sahte bir Ciri’yi gerçekmişçesine tanıtmasıyla birlikte politik gücü eline almasının yanı sıra Philippa’nın Kral Vizimi’ri öldürtmesinin ardından Radovidi istemeyerekte olsa tahta geçirmesi diğer sezonlara bir sürükleyicilik katmak istese de bu haldeki bir Radovid’in izleyiciler için pek bir anlam taşıdığını düşünmüyorum.

Dizinin ikinci sezonunda bahsettiğim efektlerin düzelmesi kısmını yeniden çöpe atabiliriz, öyle ki bu sezonla birlikte yapılan efektlerin kalitesi ilk sezonun bile altına inmeyi başarmış durumda. Efektlerin dışında, daha önce dizinin iyi iş çıkardığını düşündüğüm kılıç dövüşleri bile geriye gitmiş durumda. Kitaptaki olayların tekrar öne çıkarılmaya başlanılan sezonda bile yazarların kendilerinden bir şey eklemek adına diziye soktukları her sahnenin açık ara kötü olması ve sürekli daha kötüye gitmesi, Henry Cavill’in de neden diziden ayrılmak isteyişinin en büyük göstergesi olsa gerek.

The Witcher Arakat Mag Sonuca gelirsek…

House of The Dragon dışında son dönemde çıkan fantastik işler gibi ortalamanın epey altında kalan The Witcher’ın üçüncü sezonu gelecek sezonlar içinde pek iyi sinyaller vermiyor. Bırakın evrenin hayranlarını standart dizi izleyicileri tarafından bile tepkiler görmeye başlayan yapımın üçüncü sezonu puanlama olarak diğer sezonlarına kıyasla dibi gördü. Dürüst olmak gerekirse dizinin iyi olmaya çalıştığını da sanmıyorum kendi bölgesinde oynayarak idare ediyor sadece. Eğer fantastik işlerden hoşlanıyor ve zaman geçirmek için çerezlik bir şey arıyorsanız The Witcher size göre olabilir fakat bunun tersi olarak iyi ve etkili bir dizi izlemek istiyorsanız aradığınız keyfi burada bulacağınızdan emin değilim.

Ali Can Bartu Sakarya’nın yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Varoluşun İçin Kabuğundan Çık: Silo 1. Sezon İncelemesi

İyi Pişmiş Bir Ekip İşi: The Bear 2. Sezon İncelemesi

Ali Can Bartu Sakarya

Bilinç, Kitle Ve Kararlarınız Üzerine 3 Kitap

Previous article

Ağustos’ta Başka Sinema’da!

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply

More in Netflix