Film, kırklı yaşlarına gelen Rachel’ın (Virginie Efira) erkek arkadaşı Ali’nin (Roschdy Zem) çocuğuna zamanla bağlanarak kendi hayatındaki eksikliği fark etmesini konu alıyor ilk etapta. Filmin hemen başlarında Rachel’ın lisede öğretmenlik yapmasının, çocuklarla olan iletişiminde pozitif bir rol oynadığının gösterilmesi ve Victor Lefebvre’nin canlandırdığı “Dylan” karakteriyle kurduğu ilişki, Rachel’ın karakteri hakkında bize hızlı şekilde ipuçları veriyor.
Rachel’ın geçmişiyle ilgili kısa bir bilgi vermek gerekirse, karakterimiz henüz çocukken annesiyle birlikte bir trafik kazası geçiriyor ve annesini kaybediyor. Kazadan sonra babası ve küçük kız kardeşiyle birlikte büyüyen karakterimizin aile bağlarının güçlü olması son derece doğal bir durum. Yaşı ilerleyen karakterimiz Ali’nin kızı Leila ile olan bağının gittikçe artmasına rağmen, Leila’nın annesi olmadığının farkında olması ve kendisini ailenin tam bir bireyi gibi hissedememesi, bir süre kendisini sorgulamasına sebep oluyor. Bu sırada çevresinde gelişen olaylar, doktorunun ona artık yaşının ilerlediğini ve doğurganlık döneminin yavaş yavaş geride kalacağını hatırlatması, kardeşinin sürpriz hamileliği derken, karakterimizin kendini geç kalmış bir noktada bulmasına sebep oluyor.

Tek Kişilik Şov
Ne yazık ki kadronun kalanı için aynı övgülerden bahsedemeyeceğim. Kalan isimler kendilerinden ne isteniyorsa tam olarak onu vermişler, ne eksik ne fazla, çünkü oyunculara verilen replikler ve ekran süreleri onları parlatmaya yetecek şekilde değil. Ali rolünü canlandıran, vitrininde 2006 Cannes En İyi Erkek Oyuncu ödülünü bulunduran başarılı oyuncu Roschdy Zem ise filmi izleyenler için hayal kırıklığı olabilecek gibi görünüyor. Performansından ziyade oyuncunun canlandırdığı karaktere yazılan replikler, belirttiğim gibi ön plana çıkmasını engelliyor ve yeteneklerini tam anlamıyla sergilemesini zorlaştırıyor.
Victor Lefebvre’nin kısıtlı sürede sergilediği performansını ise potansiyelli buldum. Oyuncunun portfolyosuna baktığımız zaman yükselişte olan bir kariyeri var. Bundan birkaç sene sonra baktığımızda kendinden söz ettirebilmesi ve onu daha fazla yapımda görmemiz mümkün duruyor.
Sonuçlara Katlanmak

Sanatsal Kısımlar
Toparlamak Gerekirse
Bir bütün olarak baktığımızda, yazımın başında belirttiğim gibi “Başkalarının Çocukları” tamamen kişisel bir film. Bugün bu filmi izlediğim ben ile bundan on sene sonra bu filmi izleyecek olan benin filme dair hissettikleri ve düşünceleri arasında bir uçurum olacağına eminim.
Yaşamımızın kalanında, “Ya geç kaldıysam veya ya hata yapıyorsam?” diye düşünerek vereceğimiz kararlardan korkmaktansa, aldığımız kararların bize tecrübe olarak döneceğini kabullenmeliyiz. “Başkalarının Çocukları” belli açılardan eksikleri olsa da genel olarak, hem izleyenler için kişisel bir yolculuk hem de yönetmen Rebecca Zlotowski’nin kariyerini tekrar yükseltecek bir yapım olmuş.
Comments