Wes Ball‘ın yönettiği Kingdom of the Planet of the Apes ile 10 Mayıs’ta Maymunlar Cehennemi‘ne geri dönüyoruz.
Pierre Boulle‘in eşsiz bilimkurgu romanı Planet of the Apes‘in ilk kez beyazperdeyle buluşması 1968 yılındaydı. Filmin yönetmenliğini yapan Franklin Schaffner, Maymunlar Gezegeni ile Boulle‘in yaptığı gibi büyük bir başarıya imza atmıştı. İnsanlığın en derin korkuları, önce roman sonrasında sinema ile büyük sükseye sebep olmuştu. Sonucunda Hollywood, bunu bir marka haline getirerek 5 film süren bir seri yaptı. 2001 yılında seriyi tekrar ele almak isteyen yapımcılar ise Tim Burton‘ı yönetmen olarak seçmiş, yılın en pahalı filmlerinden birini yaparak filmin batmasına sebep olmuştu. Burton‘a istediği özgürlüğü vermeyenler onu gişe filmlerine küstürmüşlerdi. 2011 yılında seriye büyük bir format atıldı lakin önceki filmlere saygıda kusur edilmedi. Bu yeni üçleme Türkçe adıyla Maymunlar Cehennemi serisinin çok çok öncesine, günümüze taşıyordu hikayeyi. Burdan başlayacak ve olaylar nasıl bu raddeye geldi onu anlatacaklardı.
Gelin görelim ki bu filmler çok başarılı oldu. En son The Batman‘i yöneten Matt Reeves seriyi bambaşka bir seviyeye çıkardı. Andy Serkis‘in Caesar rolündeki performansı, kullanılan görsel efekt teknolojisi ve filmlerin yolu önceden çizilmiş hikayesi büyük övgüler kazandı. Sırayla Rise, Dawn ve War izledik ve hepsini çok beğendik. Özellikle Rise hikayeyi çok güzel kuruyor, Dawn distopik evreni günümüzde yaratıyor, War ise Caesar’ın hikayesini sonlandırıyordu. Caesar’dan nesiller sonrasını anlatan filmde, şimdi yeni bir krallıktayız. Noa ve yeni zalim kral Proximus Caesar’ın karşılaşmasında…
Yine Yeni Yeniden
Bahsettiğim gibi Matt Reeves, bu markayı çok başka bir seviyeye çıkarmıştı. Fakat Kingdom of the Planet of the Apes, hem 1968’deki ilk filme hem de bir önceki üçlemeye büyük saygısızlık ediyor. Toplumsal rollerin artık tamamen tersine döndüğü bu yeni hikayede işler çok farklı yürüyor. Wes Ball‘ın ellerine verilen hikaye sadece vasatın altında kalmakla değil sönük bir umutla seriyi devam ettiriyor. Lakin bu serinin de filmin de iyi yaptığı şeyler hala var.
Kingdom of the Planet of the Apes‘de her zaman olduğu gibi de görsel efektler muhteşem. Bir sonraki neslin teknolojisine ve yeni bir seviyeye çıkıyor. Film özellikle ilk 40 dakikasında hikayesini ve dünyasını çok güzel kuruyor. Ama bütün sorunlar ilk perdeden sonra bir bir kendini göstermeye başlıyor. Gelişme kısmı çok uzun tutuluyor ve içindeki aksiyonu baltalıyor. Finali de bir sonraki gelecek filmi merak ettirmiyor. Bunun bir son olmasını diliyorsunuz ama Hollywood’dan bahsediyoruz, tabii ki de devam ettirecekler.
Yeni Krallık
Yeni Krallık‘ta işler hayal ettiğimiz gibi yürümüyor maalesef. Caesar’ın mirasından sürekli bahsediliyor ve anılmaya devam ediyor. Lakin film sadece bundan ibaret bir hal alıyor. Yaratılan yeni karakter Noa çok iyi ve mirası devam ettirecek niteliklere sahip. Karşısına konulan Proximus Caesar ise zeki ve maymunları korumak adına insanların neslini tamamen yok etmek isteyen bir kötü. Bu klişe. Daha önce de örneklerini çok kez gördük zaten. Karakterler ve hikaye için alınan çok yanlış kararlar var. Bunların işleyeceği düşünülmüş ama hiç de öyle değil.
Özellikle insanların şu anki ve 1968 filmindeki konumu benzerlik gösterse de geleceğini bildiğimiz bi hikayenin boş bir ara bölümünü izliyoruz. Eğer seriye reboot atılmadıysa sonunu bildiğimiz bir şey izliyoruz. Ve bunun için yaratılan karakter Mae’in hangi tarafta duracağını bilememesi de bu durumu körüklüyor. İyisini biliyoruz da bu filmin kötüsü kim? Kingdom of the Planet of the Apes ortasını ve sonunu bilemeyen, hikayesi önceden çizilmemiş bir yol sergiliyor. Ne yazık, oysa ki bundan önceki üçlemenin en iyi yaptığı şey bunlardı.
Noa’ya filmde bir amaç veriliyor. Ailesini bulmak. İntikamın peşine düşmeyecek kadar iyi ve akıllı bir maymun. Ama filmin gittiği yol onu şiddete sürüklüyor. Belki de Kingdom‘ın aksiyonunun zayıf olmasının bir sebebi de bu hatta. Fakat ona serinin devamını getirecek bir vizyon yüklemekte başarısız oluyorlar. Karakteri bertaraf ediyorlar. Saf ve temiz. Bu da onu Caesar’ın mirası için iyi bir yere getiriyor. Karakter gelişimi olması gerektiği gibi ilerlemezse bu üçleme hakkında hiç iyi konuşmayacağız sonunda.
Yolculuk Başlıyor
Nereye gittiğini ve gideceği yeri bilemeyen bir üçlemenin başlangıcı Kingdom of the Planet of the Apes. Bu yüzden de biri onlara ”durun” diyene kadar yanlış kararlar almaya devam edecekler. Maymunu maymuna, insanı maymuna düşman edecek, bir geleceği silecekler. Belki de insanlar ve maymunların bir arada yaşayabildiği bir gelecek inşa edecekler. Ama böyle bir şey mümkün olamayacağını da evrenin ne hale geleceğine de gayet hakimiz. Bu karakterlerle bunları yapmak da çok mümkün çünkü.
Filmdeki performanslardan bahsecedecek olursak Owen Teague, Noa ile gerçekten iyi. Bu filmde Noa’ya ne kadar ısındığım ve onu sevdiğim de yazıda belli oluyor diye düşünüyorum. Freya Allen, Mae ile filmin kötüsü Proximus Caesar’dan bile daha antipatik bir karakter ve insan. Hiç ısınamıyor ve onunla bir insan olarak biz bile bağ kuramıyoruz. Kevin Durand ise Proximus Caesar ile Hollywood’un çok hakim olduğumuz kötülerinden bir farkı yok ama o da başarıyla rolünün hakkından geliyor. Yan rollerdeki oyuncular da gayet iyi. Zaten filmin bu konularda hiçbir problemi yok kesinlikle. En az %80’i CGI’dan ve bundan oluşan bir filme göre yapılan iş gerçekten üst düzey.
Sözün Özü
Kingdom of the Planet of the Apes, teknik olan her konuda mükemmel. Ses tasarımı, grafikler, görsel efektler, her şey yerli yerinde. Yarattığı ana karakter Noa sevilecek bir maymun. Oyunculukları güzel. Ama yukarıda yazdığım şeyler bu yeni üçlemenin en büyük sorunları olacak. Sonu olmadığını düşündüğünüz bir yolda gece vakti giderseniz eninde sonunda bir kaza yaparsınız. Umarım yol yakınken yaptıkları hatanın farkına varırlar demek istiyorum. Lakin yurt dışında yapılan ilk yorumların çoğu olumlu yönde. Film vizyona girdiğinde neler olacak, büyük merak içindeyim açıkçası.
Kısacası en azından ilk perdesi, performansları ve görsel efektleri için Kingdom of the Planet of the Apes, sinemada izlenebilecek bir film. Bunları görmek istiyorsanız sinemada izlemeyi tercih edebilirsiniz ama ev sinemanızda da aynı keyfi alacağınızdan eminim. Bir sonraki film nasıl olur bilemem ama sizin de gelecek filmlere karşı heyecan duyacağınızı pek düşünmüyorum. Umarım önceki filmleri yok etmeden bu hikayeyi sonlandırmanın bir yolunu bulur ve hepimizi şaşırtırlar.
Umut Tiryaki‘nin diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar