0

Türkiye’de özellikle 1980 sonrası değişen sosyo-ekonomik ve siyasal dinamikler, televizyon dizilerinin eksenini bu değişimlere ışık tutacak şekilde değiştirdi. Diziler, bu sosyo-ekonomik değişimlerle uyum içinde olarak medyatik, televizüel merkezli, seri üretim bir yöne evrildi. Kızılcık Şerbeti,  bu ‘klişe’ ve sınıfsal hiyerarşinin doğallaştırılmaya çalışıldığı, ekonomik şiddetin silikleştirildiği bu dizi furyasından ‘konu itibarıyla’ farklı bir yere sahip gibi görünse de tipik bir yerli dizinin içerdiği motifler yüzünden genel etiketten öylece kolayca sıyrılamıyor.  Seçtiği konu itibarıyla heyecanlandırsa da klişe ile imza olmak arasında, madun bir çizgide kalıyor.

Türk dizilerinde işlenen tipik sığ simgeler üzerinden zenginliğe ve sınıf atlamaya öykünen bir konudan uzak olması bakımından övgüye değer bir yerde Kızılcık Şerbeti. Alışık olduğumuz alt-orta gelire sahip muhafazakar kesimle orta-üst gelire sahip seküler kesim gibi bir seçim yapmaktansa seçtiği muhafazakar karakterleri yüksek gelir düzeyine sahip egemen bir sınıf kategorisine koymayı tercih ediyor. Ancak dizi, zenginlik ve fakirlik karşıtlığı üzerine kurulan dramatik unsurlar, muhafazakar erkek-seküler kız eksenine kaydığı için klişe dinamiklerden yeterince uzaklaşamıyor.

Dizinin daha ilk bölümünde Doğa’nın hamileliğini mide bulantısı, baş dönmesi gibi akla ilk gelebilecek ihtimaller ve tahminler üzerinden izliyoruz. Kıvılcım karakterinin ne derece disiplinli, katı kuralları, aşılmaz sınırları oluşunu yakın plan çekilmiş bir stiletto, kalem etek görseliyle daha ilk dakikadan anlıyoruz. Aynı şekilde dizide idealize edilmiş bir karakter olarak öne çıkan Ömer’in, boşanma sürecinde olduğu ve sevmediği halde eşini aldatmadığını, sorumluluklarından kaçmadığını kendi ağzından dinliyoruz.

Kızılcık Şerbeti, karakterlerine zaten izlerken açık seçik bir şekilde farkettiğimiz huylarını hiç durmadan tekrar ettiriyor. Alev’in eğlence ve macera düşkünlüğünü, Mustafa’nın ne kadar temiz kalpli olduğunu, Nilay’ın ise ne kadar kurnaz, fesat ve kıskanç olduğunu izlemekle kalmıyor diyaloglar arasına serpiştirilmiş kelimelerle sürekli işitiyoruz. 

Dizinin karakterleri, olağan halleriyle değil de uzaktan bir gözle senaryoya serpiştirilmiş, inandırıcılığı düşük düzeyde ve değişmez dinamiklere sahip birer fon karakteri niteliğinde. Elbette bu dinamikleri aşmaya çalışan, nispeten kendi çizgisini oluşturmaya gayret eden Nursema gibi karaktere yer verse de Kızılcık Şerbeti, bütünü ölçmeye ve süzgeçten geçirmeye üşenmiş rassal karakteri bol olan bir dizi. Karakterleri, oradan buradan toplama birkaç spesifik huya ve hassasiyete sahip karikatür niteliğinde. Nursema, tüm bu sabit düzenin içinde kendi kendine kazıdığı bir alt kültüre sahip olmasıyla ön plana çıkıyor. Ailesinin kendisine dayattığı bir evliliği gerekirse ölümü göze alarak reddediyor. Pembe ise sekülerliğin karşısında en net şekilde duran, tek bir hayat tarzının insani olduğunu ve diğer yaşam tarzları kendininkinden ne kadar uzaksa o kadar yanlış olduğuna inanan bir yerde. Pembe günlük rutinleri, geleneklere olan bağlılığı türbe ziyaretlerine gitmesi, bebek odasının duvarlarına asılan domuz figürlü duvar kağıdını sökmesi, “Kadının görevi kocasını memnun etmektir.” gibi söylemleriyle monist kanadın uç bir yerini temsil ediyor.

Pembe’nin tam karşısında da Pembe ile aynı radikallikte olan Kıvılcım yer alıyor. Kıvılcım’ın bir alışveriş merkezinde gördüğü tesettürlü iki kadına söylemiş olduğu “Bunlar da her yerde.”, “Sizin gibi medeniyet düşmanı olmaktan iyidir.” tarzındaki söylemleri her ne kadar Kıvılcım ve son derece önemsediği eğitimci rolüne ters davranışlarına ışık tutmak istese de karakteri karikatürize etmekten öteye geçemiyor. Kıvılcım’ın ağzından artık eskimiş bir yafta olan “gerici” kelimesi hiç eksik olmuyor. Türkiye’deki dindar ve muhafazakar bir bakış açısının yanında laik-seküler bir monist bakış açısının sosyal hayattaki tezahürünü Pembe-Kıvılcım üzerinden anlatmayı tercih ediyor Kızılcık Şerbeti.

Pembe, oğlu gayrı meşru çocuk yaptığı halde bunu garipsememekle kalmayıp Doğa’nın evliliği reddetmesini, okulu bırakmamasını ayıplıyor. Kıvılcım ise hiç kimsenin ihtimalini bile konuşmadığı bebek aldırma mevzusunu gündeme getiren tek kişi. Pembe’ye karşı kızının eğitimi için çırpınıyor. Bu örnekleme dahil olan karakterler, bütünü en iyi şekilde temsil edeceğine inanılmış bir prototip özelliğindeler. Dizideki muhafazakar-seküler arasındaki ayrım bu yüzeysellikle sağlanmış zira karakterlerin motivasyonları, korkuları, doğru-yanlış kavrayışları, bu iki ayrı paradigmanın birbirini dışlayan yönleri hiçbir sürprize yer vermediği gibi izleyiciyi böyle bir beklentiye de sokmuyor.

Fatih, Pembe, Alev, Kıvılcım bizi hiçbir davranışıyla şaşırtmıyor çünkü dizinin ilk bölümünden itibaren kasıtlı olarak izleyiciye bu karakterlerin tüm derinliği, risk alabilme kapasitesi bol keseden anlatılmıştı. Biz izleyicilere de bu sosyolojik ayrımın yarattığı gerilimi dikizlemek dışında bir şey de kalmıyor haliyle. Böylelikle hem seküler, hem de muhafazakar seyirci iki farklı yaşam tarzını gözetleyerek nispeten merak giderme fırsatı buluyor. Dizide yaratılan fantazya ile kendi dünyasında elde ettiği doneleri birleştirip yeni bir fantazya ortaya çıkarıyor. Dolayısıyla Kızılcık Şerbeti’ndeki kurmaca dünyası, Türkiye’deki toplumsal ve kültürel yaşama dair örüntülerle “uzaktan” bir ilişki kurmaya çalışıyor. Anlatıda yer alan karakterler, kurgusal ve hayali bir tanıma daha yakın bir yerde duruyorlar.

Kızılcık Şerbeti öyle gerçek dışı sahnelere yer veriyor ki en duyarsız seyirciye bile inandırıcılığı düşük malzemeler veriyor. Yeşilçam sinemasından aşina olduğumuz tesadüfler, imkansız karşılaşmalar ve hızlıca adapte olmalara yer vermesiyle melodram reflekslerine sıkça rastlıyoruz. En basitinden Doğa ve Fatih’in aşkları, Alev ve Abdullah’ın aşkı, Kıvılcım’ın eski eşiyle Ömer’in eski eşinin evlenmesi dizinin yeni karakter yaratmaya ne denli üşendiğini gösterir nitelikte. Diziye ilerleyen bölümlerde dahil olan karakterler de (Nilay’ın Akrabası, Kıvılcım’ın eski kocası Kayhan), Doğa-Fatih ailesinin çevresine dahil olmaktan öteye geçemeyen dizinin süresini artırmaktan ve komedi unsuru olmaktan başka pek de bir niteliği olmayan kişiler olarak varlıklarını sürdürüyorlar.  

Kızılcık Şerbeti belki de bu sebepten gündeme oturmuş, adından söz ettirme başarısı yakalamış bir dizi haline geldi. Bu çetrefil halini egemen söylemi çok da kızdırmadan, yumuşak karnına dokunmadan anlatmayı arabulucu karakterler (Sönmez) ekleyerek yumuşatmayı tercih etti. Sönmez karakteri, ne muhafazakar ne de seküler bir noktada değil, aksine sorunlara makul çözümler sunan, soğukkanlı, bilge yaşlı konumunda. Fatih ve Doğa arasındaki farklılıklara arabulucu olarak nitelendirebileceğimiz bir role bürünmüş durumda.  

En önemli başarı kriterinin yüksek izlenme, adından çok söz ettirme gibi bir anlayışa sahip olan Türk dizilerinden sıyrılma potansiyelini belki de bir TV işi olması nedeniyle kullanamadı Kızılcık Şerbeti. Zira televizyon güçlü bir anlatma potansiyeline sahip olsa da bu imkan toplumsal koşullar göz önüne alındığında bir imkansızlık içerir.

Televizyon, Kızılcık Şerbeti’nin vurgulamaya çalıştığı görüş ayrılığını ve izleyicide bir farkındalık yaratarak harekete geçirme motivasyonunu bir köşeye atarak Alev – Abdullah aşkı gibi magazinel tarafı yüksek bir konuya yer vererek izleyici sayısını artırmak ve mümkün olduğunca fazla insanı ekran başında tutmak için bir çaba harcamışa benziyor.  Ancak her şeye rağmen Kızılcık Şerbeti, zaman zaman her kesimin haklı taraflarına yer vermesinden dolayı kıymetli bir noktada. Hiçbir karakterinden nefret etmiyor, ettirmiyor. İzleyiciye empati kurabilme fırsatı sunuyor.  

Elif Yetim’in diğer yazılarına bakmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi TwitterInstagramDiscord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.

Ölümlü Dünya 2: Tam Bir Dilemma

Yaratılan: Kim Korkar Fesli Mucize Doktordan?

Ölümlü Dünya 2: Tam Bir Dilemma

Previous article

Invincible 2. Sezon Yarısı: Çarpıcı Bir Başlangıç

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply

More in Televizyon