0

Sıkı bir M. Night Shyamalan hayranı olarak artık kendisini izlemenin dezavantajlarını yaşıyorum. Çünkü bir M. Night Shyamalan filmi izlerken filmin kendisine ait olduğunu hücrelerinize kadar hissediyorsunuz. Haliyle bir Shyamalan filmi izlerken sonunda istisnasız bir twist olacağını ve bunun da mutlaka bir şekilde fantastik eğilimlere sahip olacağını tahmin edebiliyorsunuz. Knock at the Cabin filminin uyarlandığı kitabı hiç okumamış biri olarak hikayenin beni kandırmasına elimden geldiğince izin verdim ama maalesef bir M. Night Shyamalan filmi izlediğim için sonunda neler olabileceğini tahmin edebildim ve sonucunda kendi kendimin tüm seyir zevkimi düşürmeyi başardım.

Kısacası konusuna değinelim… Eric, Andrew ve kızları Wen, ormanın ortasında, kimsenin olmadığı bir yerde huzurlu bir tatil yapma planı yaparken Leonard ve arkadaşlarına denk gelirler. Şarap ve jakuzi ile geçecek sevimli bir tatil Leonard ve arkadaşlarının onları esir alması ile kabusa döner. Fakat işler burada daha da çılgınlaşır. Eric ve Andrew, rehin alınmış olmalarına rağmen, ölen taraf onlar değil, rehin alanlar olur. Çünkü Leonard ve onun çılgın arkadaşları, dünyayı kurtarmak için o kulübeye gelmiştir ve dünyayı kurtarmak Eric ile Andrew’un elindedir.

Paul Tremblay’in kitabını okumadım. Fakat film ile kitabın ayrıştığı noktaların farkındayım. Yine de bu ayrışan kısımların beni rahatsız ettiğini söyleyemem. Film, hikayeyi ilerletme konusunda aslında hiçbir sıkıntı yaşamıyor. Başından sonuna kadar gerilimi sonuna kadar yaşatıyor. Bir noktaya kadar da bizi ikilemde bırakmayı başarıyor: Acaba Leonard ve ekibi deli mi yoksa gerçekten dünya yok olmanın mı eşiğinde? İlk kehanete kadar her şey güzel işlese de ikinci kehanetten sonra filmin bir M. Night Shyamalan filmi olduğunu hatırlıyorsunuz ve kimin, ne kadar mantıksız gelse de, haklı olduğunu tahmin edebiliyorsunuz.

Filmin asıl sıkıntısı inandırıcı olamaması

Film özellikle oyunculukları ile kendini izlettiriyor. Herkesin enfes bir iş çıkardığı filmin hikayeyi kurmada da sıkıntısı olmadığını zaten yukarıda söyledim. Filmin asıl sıkıntısı, etkileyici olması gereken felaketleri gösterirken inandırıcı olamaması. Shyamalan’ın bir önceki filmi Old’a göre daha fazla bütçesi bulunan filmin görsel efektlerinin bu kadar basit gözükmesi beni bir kuple şaşırttı. Haber kanalı üzerinden felaket aktarımı fikrini başarılı bulsam da bunu aktarma kısmında maalesef yetersiz kalıyorlar. Halbuki haberde gördüğümüz felaketlerin evdeki birkaç kişinin yaşattığı gerilimden çok daha tüyleri diken diken edici olması gerekirdi, değil mi?

Filmin bir diğer sıkıntısı da Eric’in onları rehin alan kişilere karşı tutumu. Gay olmalarından ötürü rehin alındıklarını iddia etmesini mantıklı buluyorum. Bilinçaltına yerleşmiş korkularından ötürü aklına ilk olarak cinsel kimliğinin gelmesi gayet mantıklı. Fakat Leonard ve ekibi, inatla ve üstüne basa basa dertlerini anlatmalarına rağmen Eric’in hala aynı konu üstünde ısrar etmesi gerçekçiliği zedeliyor. Sebebi ziyaretin onların gay olması ile alakalı olmaması, üstüne kehanetlerden birinin gerçekleşmesine rağmen hala aynı saplantıda devam etmesini zorlama bir motivasyon olarak gördüm.

Sözün özü… Knock at the Cabin, Bautista’nın önderliğinde özellikle ev içerisindeki köşe kapmaca ile gerilimi sonuna kadar yaşatan fakat konu televizyondaki yüksek CGI’lı felaketlere gelince inandırıcılığını kaybeden orta karar bir film. İzlerken sıkılmamış olmam aslında filmin en büyük artısı. Sadece yer yer gözü tırmalayan görsel ve zorlama motivasyon tempoyu düşürmedi değil. Yine aynı şekilde bir Shyamalan filmi izlediğimi biliyor olmam sonundaki twistin fantastik tarafa döneceğinin garantisini bana veriyordu. Yine de Shyamalan filmi olması ve daracık kulübe içerisinde yaşattığı gerilim ve sergilediği kamera şovu ile mısırımı keyifle yememi sağladı.

Valerii Ege Deshevykh‘in önceki yazılarını incelemek için;

Yepyeni Bir Klasiğe Merhaba: The Last of Us

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Yepyeni Bir Klasiğe Merhaba: The Last of Us

Previous article

Beklentilerin Altında: Winnie the Pooh: Blood and Honey

Next article

You may also like

Comments

Comments are closed.