0

Suçlu Çocuklar, Adaletsiz Sistem

İlk gösterimini Berlin Film Festivali’nde yapan Le Paradis (Lost Boys), Türkiye prömiyerini “Burası Cennet Olabilir” adı altında 13. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin Adalet Terazisi bölümünde yapıyor. 17-23 Kasım 2023 arasında gerçekleşecek festivalde dünya sinemasından pek çok örneğin yanında Le Paradis’i de izleme şansı bulabilirsiniz.

Yönetmen Zeno Graton’un ilk filmi olan Le Paradis adalet sistemine dair istatistik verilerden yola çıkarak filmini tasarlamış. Birleşik Krallık verilerine göre gözetimi altındaki çocuk – genç mahkumların yeniden suç işleme oranı %34,2 civarında bulunurken, azınlık topluluklarından gözaltındaki gençlerin sayısı istikrarlı bir şekilde yüksek olmaya devam ediyormuş. Siyahi gençler, genç hapishane nüfusunun %28’ini temsil ediyorken; aynı zamanda adalet sistemiyle temas kuran 21 yaşın altındaki gençlerin neredeyse %50’si gözetim altındaki bu yerlerde vakit geçirdiği tespit edilmiştir.

Ortaya çıkan bu verilerdeki sonuçlara göre sistemin insanlara anlatmak istediği şey, bu gençlerin hapsetmenin işe yaradığı, bunun caydırıcı olduğu ve kamu güvenliğini sağladığına inanılıyor. Ancak gerçekte gençleri hapsettiğimizde, onları kurumsallaştırıyor ve yaratıcılıklarını köreltiyoruz. Çünkü gelişme çağındaki bu insanların işledikleri suçların pek çoğu anlamlandıramadıkları duygusal patlamalarından kaynaklanıyor. Özgürlüklerini yaşayamayan bu gençler ise devlet bakımı dışında kaldıklarında sistemle başa çıkamayıp genç yetişkinlere dönüşme yeteneklerini kaybediyorlar.  Zorluklarla mücadele edemeyen ve kuralların içinde sıkışmış insanların da, suç işleyerek toplumdan uzaklaşma dürtüleri artıyor.

Zamansız Gelen Aşkın Korkusu

Zeno Graton da bu sonuçları yeterince iyi bir şekilde gözlemlemiş olacak ki, ana karakterleri Joe ve William’ı bu kaosun içinde sıkışan ve birbirlerine aniden aşık olan iki kişi olarak filminde yer veriyor. Öyle ki aşk duygusuyla gerçek anlamda yol gösterilemediği için duvara toslamış şaşkınlığın içinde boğulmalarını izliyoruz. Çünkü sistemin tutumu cinsiyetleri baz alarak emirler yağdırmıyor. İnsanları tek tipleştirmeye çalışıyorlar. Böylece sistemin sorunları büyümeye başlıyor.

Joe (Khalil Ben Gharbia) ve William (Julien De Saint Jean) da tutkuyla birbirlerinin farkına varıp, hiç beklemedikleri bir anda yalnız kaldıkları ilk anda bedenlerini keşfetmeye çalışan iki aşık olarak karşımıza çıkıyorlar. Durumu psikolojik olarak yönetmelerinin zorlukları yüzünden, istekleri dışında engellerle karşılaştıklarında yine bildikleri şiddet eylemlerine başvurabiliyorlar. Çünkü yaşam dürtüleri onları buna sevk ediyor. Sistemin bu tip koşullara hazırlıklı olmamasından kaynaklı olarak da gençlerin hakları suistimal ediliyor. Bunun temel nedeni ise onları gözetleyen hapishane memurları yerine, bu çocuk mahkumların kararlarını yargıç veriyor. Onları tanımayan ve onlarla herhangi bir bağ kurmayıp motivasyonlarını anlamaya bile çalışmamış insanların, gençlerin geleceğinin yol haritasını çizmesi filmin temelini oluşturan çatışma ve yanılgı olarak dikkat çekiyor.

Küçük Ama Duygusal Bir Hikaye

Genel olarak film, zarafetleri ve yoğunlukları şaşırtıcı derecede güçlü olan iki genç oyuncu Khalil Gharbia ve Julien de Saint Jean tarafından taşınan oldukça basit bir aşk ve arzu hikayesini anlatmaktadır. Olivier Boonjing‘in görsel işçiliği, tesisteki gençlerin kamera obscura sanatını keşfettiği inanılmaz derecede güzel sahnelerle doruğa ulaşıyor. William’ın duvarlara veya Joe’nun cildine siyah mürekkeple çizim yaptığını gördüğümüz, Joe’nun da müzikle (Fransız-Lübnanlı müzisyen Bachar Mar-Khalifé’nin harika müzik eseriyle) kendini kaptırmasına izin verdiği bir avuç askıya alınmış anla film kendini sanatsal anlamda duygularla bütünleştiren bir romantizm atmosferi kurmayı başarıyor.

Le Paradis çok beklentiye girmeden izlenebilecek, duygusal katmanları yüksek küçük bir aşk hikayesi anlatırken, film bittikten sonra düşünmenizi sağlıyor. Büyüme hikayelerinin şablonunu LGBTi bireylerin büyüme sancılarındaki yaşadıklarıyla birleştirerek karşımıza esaret altında bir aşk portresi çiziyor. Uzun sayılmayacak süresi boyunca kimi zaman seyircisini çaresiz bırakırken, kimi anlarda ise başrol oyuncularının kimyası sayesinde yüzümüzü gülümsetmeyi başarıyor. Zeno Graton ileride takip edilmesi gereken yönetmenlerden biri olduğunu bu filmle hissetirmiş diyebiliriz.

Haktan Kaan İçel’in, diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Bizi TwitterInstagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip etmek için tıklayınız.

Fingernails: Aşk Bir İşkencedir

Toz Olup Giden Yıllar: Strange Way of Life

Fingernails: Aşk Bir İşkencedir

Previous article

Yaratılan: Kim Korkar Fesli Mucize Doktordan?

Next article

Yorumlar

Yorumlar kapatıldı.

You may also like