0

Binlerce film arasından yazmak için bu filmi özellikle seçmemin nedeni hem benim için önemli bir yere sahip olması, hem de Charlie Chaplin’in hayatında çok önemli bir yer kaplamasıdır. Limelight, sinema tarihi açısından da önemli bir yerdedir; sessiz sinemanın en büyük 2 palyaçosunu aynı filmde buluşturması benim için, Charlie Chaplin’in Amerika hayatını bitirmesinden ötürü ise Chaplin için önemlidir. Filmin yarattığı etkiden bahsetmeden önce sanırsam birazcık filmden bahsetmem gerek.

Charles Chaplin’in canlandırdığı Calvero, vodvil hayatı bitmiş, eskimiş bir sanatçıdır. Artık eskilerde sahip olduğu ünü özleyen, yalnız ve unutulmuş bir kimliktir. Günün birinde tesadüfen aldığı gaz kokusundan 2 alt komşusu Terry’nin gazı açarak intihar etmekte olduğunu fark eder ve içeri dalarak onu kurtarır. Terry umutsuzluk içinde olan bir balerindir; sanatını icra edemediği için hayattan göçmeyi tercih etmiştir. Calvero kendisini kurtarmıştır lakin bir sorun vardır: Terry artık yürüyememektedir.

İşte filmimiz de burada başlıyor. Calvero tecrübesi ve bilgeliği ile Terry’yi ayağa kaldırmak için motive eder çünkü Terry’nin rahatsızlığı psikolojiktir. Terry, Calvero’nun kendisine verdiği güven ve güç ile ayağa kalkmayı başarır, hatta ondan aldığı motivasyon ile hayalini kurduğu sahnede de rol bulmayı başarır. Sahneye çıkmakla kalmaz Calvero’yu da yanında sürükleyerek onun tekrar sahnelere dönmesini sağlar.

Limelight belki de Chaplin’in yaptığı en duygusal filmdir. Neden mi? Çünkü filmde bir nevi kendisini anlatıyor. Filmin tamamında bitmekte olan kariyerini canlandırıyor. Sinemaya sesin gelişi ve stüdyo sisteminin ona da büyük bir zarar vermiş, üstüne ülkeyi saran kara propagandanın da istemeden bir parçası olarak eski ününü kaybetmiştir. Filmde, kendi vodvil hayatının artık bitmek üzere olduğunu, yeni sanatçılara yer verilmesi gerektiğini ama sahneyi de ölesiye sevdiğini anlatıyor.

Filmin bir diğer önemli yanı -benim için çok önemli bu- sessiz sinemanın en büyük iki isminin ilk ve son kez aynı filmde rol almasıdır. Sinemaya sesin gelmesi ile berbaer Chaplin’den daha beter bir hale düşen Buster Keaton ile sessiz sinemada ısrar edip en sonunda piyasaya yenik düşüp sesli film yapan Charlie Chaplin ilk kez aynı filmdeydi. O dönem yaşayan insanlar için bu resmen bir lütuf. Üzücü ve enteresan olan kısım ise bu 2 büyük komedyenin ilk defa bir araya gelmiş olması.

Mesela filmdeki sahnelerinden gerçek hayattaki yerleri hakkında bir tespit yapabiliriz; Charlie Chaplin tiyatroya, Buster Keaton ise sinemaya aittir. Filmin üzücü yanı, belki de filmin tek sorunu olan Buster Keaton’ın çok ama çok az rol almasıdır. Sadece 9 dakika onları aynı çerçeve içinde görebiliyoruz. Beraber oynadıkları sahnenin sonunda Calvero davulun içine düşer ve Calvero’yu sahneden çıkartırlar. Bu bir nevi Chaplin’in sahne için ölürüm demesidir. Alt metinleri seven Chaplin belki de ilk defa kendisi hakkında eleştirel yaklaşıyordu. Chaplin kendisinin yavaş yavaş bitişini ve vodvil hayatında yaşadığı acıları yansıtmıştı filme. Diğer filmlerden farklı yanlarından biri de karşımıza Şarlo olarak değil bir modern bir beyfendi olarak çıkmış olmasıdır. Yaptığı en hüzünlü film olduğu da aşikar. Terry’yi ayağa kaldırıp sahnelerde uçacak kadar gaza getirmişti ama kendisine yardım edemeyecek kadar acizdi. Fakat kim bilebilirdi bu filmde çizdiği karaktere gerçekten dönüşeceğini.

Filmin sinema tarihi için önemli olan yanı şudur: O dönemler meşhur suçlamalarından biri olan komünizm sempatizanlığı ile suçlanan Charles Chaplin, filmin Londra prömiyerine gitmesi ile bir daha Amerika’ya geri dönemez. FBI, o ülke dışındayken kendisinin ülkeye giriş iznini iptal eder. 1972’de alacağı Onur Odülü’ne kadar da yurt dışında yaşamaya devam eder. Limelight, onun Amerika hayatının son filmi olur. Ne kadar üzücü; sinemanın dahisi olarak sayılan Jean Cocteau, Buster Keaton ya da George Melies gibi onun da kariyeri hiç hoş bitmedi. Sinemanın mirası olup kariyeri güzel biten çok az kişi sayabiliriz zaten.

Limelight birazcık da müzikaldir. Filmin müziklerini Charles Chaplin yapmıştır. Limelight 1952’de çıkmasına rağmen 1973’de en iyi müzik ödülünü alır. Bu biraz, Amerika’nın batırdığını sıvaması gibi bir şey. Keza verdikleri onur ödülü de aynı sebeptendir. Amerika, sinemanın dahilerinden birinin kariyerini baltalamıştır. Bunun sebebi de maalesef Limelight’tır. Bu sebeple Limelight benim için bir koleksiyon filmidir. Ara ara açar, Calvero’nun suratındaki o hüzne bakarım ve Charlie Chaplin’in Avrupa’da geçirdiği süreyi acaba bu suratla mı geçirdi diyerek hüzne dalarım. Buster Keaton ile beraber aynı sahneyi paylaşmalarını tekrar tekrar izler, ekstra hüzünlenirim. Sanırsam benim ve birçok kişi için Charlie Chaplin’in en iyi filmidir. Çünkü gerçekten yaptığı en içten ve en mana dolu filmidir. Karşımızda ilk defa rol yapmıyor, resmen kendisini canlandırıyordu.

arakatmag

Müzikal Savaş: Whiplash

Previous article

Bir James Dean Hikayesi: Life

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply