Film hakkında yazmaya nereden başlasam açıkçası bilmiyorum. Andrey Zvyagintsev’in filmlerini pek sevmem. Bir önceki filmi Leviathan’ı izlerken salonu terk etmemek için zor durmuştum. Lakin loveless hakkında konuşmam gerek. Uzuncana da bir yazı olacak, uyarayım… Film, kesinlikle yerel bir film. Nasıl Kış Uykusu için yerel dedik, ancak Türk halkı iyice anlar dedik, Loveless da öyle bir film. Yönetmen de zaten kendi röportajında Rus halkı için yaptığını, ailecek gidip izlemeleri gerektiğini söylemiş. Tabii, mutlaka izleyeni etkileyecek ve düşündürecek bir yapısı var fakat benim gibi Ukrayna doğumlu, hala Ukrayna vatandaşıysanız; akrabalarınızla görüşmek için oraya gidip geliyorsanız film bir anda “bizden” oluyor. Film, oranın kültürünü bilen ve hala oradan olan benim için “bizden” bir film.
Birçok eleştirmen, günümüz toplumunun geldiği halden bahsederken aslında yanılıyor çünkü orası hep böyleydi. Hiçbir şey değişmedi; sadece teknoloji bazı şeyleri kolaylaştırdı. Loveless, yani sevgisiz isminin ana teması aslında kadın. Filmde sevgi kavramı kadın üzerinden işleniyor. Kadının sevgi arayışı? Aslında filmi özetlemek gerekirse şöyle bir cümle kurabilirim:
Bir kadının kendi kafasında, kendine vaat ettiği şeyleri sadece aile kurmak isteyen bir adamdan ya da herhangi birinden alamadığında etrafındaki her şeyi yok etmesi, zulm etmesi.
Nereden biliyorum? Kendimden, tanıdıklarımdan. Zhenya karakteri, yazılanın aksine ne feminist ne de sevgi arayışı içerisinde. Zhenya; konfor ve rahatlık peşinde olan bir kadın. Oradaki birçok kadın gibi. Türkiye, hali vakti yerinde insanların bol olduğu bir ülke. Rusya-Ukrayna ise bu insanların az olduğu ülkeler. Hatta teknoloji ve yenilikler bile Türkiye’ye göre çok daha geç geliyor. Doğal olarak kadınlar, vasat buldukları yaşamlarını kurtarmak için adım atmak istiyorlar. Haliyle, güzeller. Zhenya da aynen bunu yaparak sadece aile kurmak isteyen bir adam ile evleniyor. Kendini kurtarıp belki de kendi kendine vaat ettiğine kavuşmak için. Fakat sistem maalesef bu adama o imkanı tanımıyor. Kendisi de aşırı yükselecek bir potansiyele sahip biri değil. Ortalama bir insanın isteyeceği mutlu aile tablosu bana yeter diyor. Zhenya da kendine hak gördüklerini elde edemediği için nefret saçmaya başlıyor. Bu nefretin asıl sebebi ise: Çocuk.
Filmdeki çocuk aslında benim. Yatakta ağlayan çocuğu gördüğümde çocukluğum geldi aklıma. Neden sokakta büyüdüğümü, neden aileme soğuk olduğumu hatırladım bir anda… Genç yaşta hamile kalan kadınlar istediklerini elde edemedikleri zaman ne çocuklarını ne kocalarını ne de ailelerini umursuyor. Eğer ona vaat edilmesini arzuladığı hayata ulaşamadıysa, onu ulaştıramayan herkes düşmandır. Genellemeler kötüdür, evet. Her Rus kadını böyle değildir, evet. Fakat gerçekleri de Andrey Zvyagintsev şahane bir şekilde aktarmış. Böyle bir durum varmış ki yönetmen anlatmış diyebiliriz.
Devam edelim… Zhenya, ona, istediklerini verebilecek bir adamla beraber olmaya başlıyor. Yalnız dikkat ederseniz Zhenya, o adam ile film boyunca sadece cinsel bir ilişkide gözüküyor. Filmin sonunda, beraber yaşadıkları dönemde bile konuşmadıklarını görüyoruz. Zhenya da kalkıp koşu bandına, yüz binlerce Rus kadınının hayatında göremeyeceği bir alete gidiyor. Zhenya’nın Türk kadınlarından farkı tam olarak şu: Zhenya, refah ve huzurlu bir yaşam istiyor. Bunun için kendini metalaştırsa bile. türk kadını ise aynı rus kadını gibi refah peşinde ama türk kadınları bunun havasını atmaya bayılıyor. Gösteriş peşindeler. Ve türk kadını kendini metalaştırmadan refah peşinde. Zhenya ise gösteriş peşinde değil, sadece rahat olmak istiyor. Ne pahasına olursa olsun.
Araba sekansı aslında Zhenya’nın bütün zihniyetinin özetidir. Mutluluktan, aşktan bahseden Zhenya hiçbirini alamadığını söyle. Aslında hepsine sahiptir. Sadece kocasının mevkisi, kazancı, ona vaat ettikleri kendisine yeterli değildir. Annesinin yanında berbat bir hayatı olduğunu söyleyen Zhenya aynı zamanda kocasının hayatını mahvettiğini iddia eder. Kullandığını itiraf ettiği kocasının hayatını mahvettiğini söyler. Yani, sen bana istediklerimi veremedin demektir bu. Halbuki adamın tek derdi aile olmaktır. Ve sonunda en bomba cümle gelir.
Çok şükür, bir adamla tanıştım, benden benim dışımdan hiçbir şey istemeyen.
Bu cümle ne kadar romantik, “benim benliğimi seviyor” temalı gibi dursa da aslında gerçek metadır. Kadının kendini metalaştırdığını itiraf etmesidir. Bunun üzerine aldatıldığını düşünen Boris, Zhenya’yı nerede olduklarını umursamadan kapı dışarı eder. Daha önce görmediğim bir sahne değil dersem yalan olmaz.
Boşanma evresinde olan karı koca oğullarını yanına almak istemiyor. Çocuk kaybolduğunda ise hikayenin gidişatı değişiyor ve herkesin karakteri aslında çorap söküğü gibi ortaya dökülüyor. Zhenya’nın anne olmasına rağmen oğlunu hiç tanımadığını görüyoruz. Halbuki baba, uzaktan da olsa oğlu ile iletişimdeymiş, hakkında birkaç bir şey de olsa biliyormuş. Oğullarına karşı sevgisiz olmalarına karşın olağanüstü bir durumda anne ve babanın yaklaşımdaki farkı ortaya çıkıyor. Zhenya, oğlu kayıpken bile gelecekteki refahını korumak adına hala sevişmeye giderken baba Boris filmin başında kovulmaktan korktuğu işinden izin alarak arama kurtarma ekibine katılıyor.
Burada Masha’ya değinmek istiyorum. Çünkü o da bir rus kadını. Masha, bencil bir kadın. Bunu Boris’in oğlunun kaçırılabilmiş olduğunu anladığında Masha ile yaptığı telefon konuşmasından anlayabiliyoruz. Masha’nın tek derdi refahı ve huzuru. Canı burnunda olan adama “ama ben” diyebilecek kadar bencil. Çünkü hamile. Kendi çocuğu ve geleceği dışında başka bir insan umrunda değil. Bu başka insan sevgilisinin oğlu olsa bile.
Boris, film boyunca oğlunu bulabilmek adına her noktada yer alıyor. Zhenya ise sevişmeyi, oğlundan önemli görüyor. çünkü koruması gereken bir alanı ve geleceği var. Filmin ceset sahnesi ise tabiri caizse takkenin düştüğü yer. Kimin kim olduğunu ortaya koyan muhteşem bir sahne aslında. Ceset gösterildiği anda annenin mutlak reddedişi pişmanlığından ötürü. Babanın kabullenişi ise günlerce arayanlar arasında yer alıp bu ihtimali düşünmüş olmasıdır. Zhenya’nın Boris’e saldırması ise yine pişmanlığın dışavurumu. Evde, oğlu hakkında hiçbir spesifik özellik söylemeyen, söyleyemeyen anne cesedi görünce doğum lekesini hatırlıyor. Hatta daha da dibe düşüp “ah o elleri” diyor.
Andrey Zvyagintsev, son Ukrayna seyahatimde de dikkatimi çeken şeyleri perdeye taşımış. Gitmeden bilmek zor. Kadınların kendilerini ne olursa olsun kurtarma çabası sistemin zayıflığından geliyor. Özellikle doların yükselişi ile yaşam o tarafta iyice zorlaştı. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama Boris, filmin başında aldığı kıçı kırık bir tabak yemeğe 200 kağıt verdi. Bir fincan çay, bir tatlıya 150 kağıt verebiliyorsunuz. Asgari ücretin de 3000 civarı. Ülkemizde bir çay bir tatlı için 10-15 lira verebiliyorsunuz. Asgari ücrete bölerseniz ayda 106 defa tatlı yiyebilirsiniz. Fakat orada ayda sadece 23 defa yiyebilirsiniz. Geçim derdi dünyanın her yerinde var fakat imkanların az olduğu ülkede geçim derdi daha da zor. Zhenya, refaha kapak atıp kendini kurtarmak isteyen kadınlardan. Ukrayna, Odessa’da Türk konsolosluğunun önünde sadece 1 saat beklerseniz: Şöför koltuğunda Türk bir adamın, yan koltuğunda ise sarışın bir kadının olduğu birçok jip’in girip çıktığını görebilirsiniz.
Masha gibiler ise daha ailecidir ama onlar da bencildir. Birgün okunur da anlaşılır diye örnek vermek istemiyorum ama akrabalarımda bir Masha var. Onu da bir şekilde anlıyorum. Herkes kendini ve ailesini koruma peşinde
Andrey Zvyagintsev, filmdeki soğukluğa çekimlerini de dahil ederek filmi tamamı sabit ve hafif kaydırma hareketleri ile çekmiş. Mekanik bir çekim de diyebiliriz. Filmde birçok kez pencereyi görüyoruz. Pencere göstermesinin sebebi iç-dış ayrımı yapmak olabilir. Dışarıdaki insan ile içerideki insan farkı vurgulanmış olabilir. Fakat bana göre şehrin de ne kadar sevgisiz olduğunu göstermek için bu tercihi yapmış. Keza kendisi görüntüye önem veren bir yönetmen olduğundan ne kadar anlam yüklersek yükleyelim, çoğu görüntünün asıl amacını meslekten biri olarak söyleyeyim: Zevk. Mizansen bitmesine rağmen yönetmen kamerayı kapattırmıyordur. Rusya’ya ya da Ukrayna’ya giderseniz, ne kadar doğalarına önem verseler de şehirlerinin sevgisiz ve soğuk olduğunu farkedersiniz. Özellikle binaları estetikten uzak, tek tiptir. Filmde de dikkat ederseniz arka tarafta hep aynı binalar vardır. Arama kurtarma timleri de hep aynı binalar içerisindedir. İklimin getirdiği soğukluğa şehirler de katkı sağlıyor. Oradaki insanların soğuk ve sert olmaları da böyle bir sebepten. Komiserinden kocaya, dikkat ederseniz bütün erkekler ağır hareket eden ve mimiksiz kişiler. Sevgisiz birinin çocuk araması imkansızdır. Fakat soğuk oldukları aşikar.
Sistem, maalesef erkeklerin çoğunu pasifize etmiş. Yükselmeleri zor, hayalleri yok ve tek dertleri aile kurup evlerinde güvenli bir şekilde yaşayabilmek. Filmin sonunda televizyon izlerken gördüğümüz Boris aslında bir akrabam. O da böyle oturup bütün gün ruhsuz bir şekilde TV izliyor. Erkeklerin böylesine pasifize edilmesi yüzünden kadınlar da kendilerine kurtuluş yolu arıyorlar. Zhenya’nın annesinin evi klasik bir rus evidir. Birebir. Annesinin evi ile yaşadığı ev arasında çok ciddi bir uçurum vardır. Kadınların kurtulmak istediği de tam olarak budur. Ama filmde de dediği gibi ailelerinden kopamazlar da. Kadınlar, ne yapıp ne edip kurtulma peşindeler. Filmin ana hikayesi de aslında budur.
Rus toplumunun özeti gibidir film. Sevgi var, var da her şey çıkar uğruna. Ekonominin kötüleşmesi, diktatöryel bir yönetim, birçok şeyin geç gelmesi ile beraber erkekler toplumda pasifleşmiş, kadınlar da elde etmek istediklerini elde edemedikleri için sevgisizleşmiştir. Çocuk ise en büyük günahtır. Her şeyi çekmek zorunda kalan; istemsizce bir cehennemin içine sürüklenen bir masumdur. Ailemizi seçemeyiz. Yaşamımızı seçebiliriz. Ufaklık, kendince bir yaşam seçip bunun sonuçlarına katlanmıştır. Olan sadece kendisine olmuş; baba, yeni karısıyla evinde; anne, yeni kocasıyla evinde sıfırdan bir hayata başlamıştır.
Yorumlar