Bilgisayarların ve yapay zekanın insan hayatına girmesinden bu yana insanoğlunun aklında hep bulunan bir soru vardır. “Ya robotlar yerimizi alırsa”. Yapay zekanın alt edeceği bir gelecek konusu bütün bilim-kurgu eserlerine ilham olmuş bir konudur. Özellikle Ridley Scott imzalı Blade Runner filmindeki gibi bir insan suretinde bulunuyorsa bu robotlar, gerçekten bir yaşam hakları var mıdır?
Tam olarak böyle bir gelecekte geçiyor Mars Express. Jérémie Périn’in ilk uzun metrajlı filmi sayılan ve bir siberpunk hikayesi anlatan Mars Express, konusu ve evreniyle direkt ilgimi çekti. Blade Runner ve Ghost in the Shell filmlerinden esinlendiği belli olan filmimizi gelin şimdi sizlerle inceleyelim.
23. Yüzyıldaki Mars
23. yüzyılda geçen filmimiz Mars’ta zenginlerin yaşadığı, Dünya’da ise fakir kesimin kaldığı bir zamanda geçiyor. Halkın bir kısmı başka “varlıkların” da yaşam hakları olduğunu savunurken buna karşı çıkan büyük bir kısım da var. Bu robotlar genel olarak hizmet ve ayak işleri için kullanılıyor tabi ki. Ancak bunların organik yaşam formu gibi görünen halleri de var.
Bir büyük şirket de organik olmayanları yok etmeye çalışıyor. Halkın bir kısmı da mekanik olanları korumaya çalışmakta. Robotların da özgürlük hak ettiğini düşünen bazı insanlar robotlara jailbreak yaparak insan emirlerine uymasını engellemeye de çalışıyor. Kaosun bitmediği böyle bir evrende geçiyor hikayemiz.
Dedektiflik ve Derinleşen Hikaye
Aline ve robot ortağı Carlos hikayemizin ana karakterleri. Carlos aslında yıllar önce savaşta ölmüş birisi. Ama anıları ve kişiliği öldükten sonra bu robot bedenine aktarılmış. Diğer bilim-kurgu hikayelerinin aksine buradaki kişiler öldüklerini kabul de etmişlerdir. Aline Mars Express’inde çok aranan bir hackerı alıp Dünya’dan Mars’a teslim ettikten sonra başka bir görev alır. Karakterlerimiz kayıp bir üniversite öğrencisini bulmak için bir iş alıyorlar. Devamında da çok şaşırtıcı bir şekilde büyük sırlar keşfediyorlar. Robotların ve insanların kaderini belirleyecek kocaman bir bilinmezliğin içine düşüyorlar.
Şüphelilerin ve gizemin daha da büyümesiyle Aline ve Carlos, hikayenin devamında Chris Royjacker’ın bir robot alternatifi geliştirdiğini öğrenirler. Varlık organiktir ama neticede bir insan yapımıdır hala. Ancak Chris’in iddiasına göre bunları bir isyan durumunda yok etmek de daha kolaydır. Bu iddialar her şeyi tabi ki daha da karmaşıklaştırır. Hikayenin devamı hakkında daha fazla spoiler vermeyeceğim ancak karakterlerimiz kendilerini kayıp öğrenci, şirketin robot kontrolü, insanlık ve robotların geleceği gibi konular içerisinde çaresizce bulur.
Görsel Tarz Etkileyici
Filmde 2D animasyon tekniği kullanılıyor ve gerçekten çok güzel görünüyor. Kendine has ve oldukça havalı. Sonuçta gelecek tasvir edilirken ne kadar inandırıcı yaptığınız eseri daha etkileyici kılar. Robotlar, arabalar, karakterler her şey çok havalı. Çatışmalar ve kovalamacalı aksiyon sahneleri ise oldukça güzellerdi. Yer yer gerdiği yerler bile oldu.
Yönetmen Périn insanlar ve robotlar için bir gelecek tahmin etmektense bu iki varlığın birbirlerinin potansiyelini engelleyeceğini net bir şekilde gösteriyor. Bunu da bir cinayet ve gizem dolu bir hikayeye güzel görsellerle yedirince izlemesi oldukça keyifli bir seyirlik oluyor.
Son Sözler
Mars Express bu türü sevenlerin bence kaçırmaması gereken bir iş. Yönetmenin de ilk uzun metrajlı işi olduğu düşünülürse Périn gelecek adına oldukça şey vaat ediyor. Yönetmenin 90 dakikadan daha kısa bir sürede iletmek istediği şeyi başarıyla yerine getirdiğini düşünüyorum.
Robot felsefesinde Isaac Asimov ,gelecek tasvirinde Blade Runner ve Ghost in the Shell gibi hikayelerden ilham alan bir iş zaten nasıl iyi olmasın. Kaçırmayın.
Poyraz Akyol‘un diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar