0

Peter Sarsgaard’a Venedik Film Festivali’nde “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü getiren, Meksikalı yönetmen Michel Franco imzalı Memory, demans hastalığı üzerine duygusal bir dramın içine girerek karakter odaklı hassas hikâyesiyle öne çıkıyor. Mubi Fest İstanbul kapsamında gösterilen film, her iki tarafın da ayrı düşebileceği bir ilişki ile birlikte demans hastalarının hâlâ tatmin edici bir hayat sürebileceklerini göstermeyi amaçlayarak onların kendi kararlarını almaya devam etme haklarına ilişkin zor soruları gündeme getiriyor.

Jessica Chastain ve Peter Sarsgaard’ın başrolünü paylaştığı Memory filminde Sylvia (Jessica Chastain), kızı Anna (Brooke Timber) ile Brooklyn’de yaşayan sosyal hizmet görevlisi, sade bir hayat sürdüren ve iyileşmekte olan bir alkoliktir. Sylvia’nın kız kardeşi Olivia’nın (Merritt Wever) lisedeki buluşmalarına katılması için cesaretlendirirken bu denge Saul’u (Peter Sarsgaard) onun evine kadar takip etmesiyle bozulur.

Yazının buradan sonrası spoiler içerebilir.

Filmin bir bölümü New York’ta geçiyor ve tanıştığımız ilk karakter Sylvia (Jessica Chastain). Kızı Anna (Brooke Timber) ile birlikte katıldığı bir Adsız Alkolikler toplantısında Sylvia’nın 13 yıldır ayık olduğunu öğreniyoruz. Kısa bir süre sonra Sylvia, isteksizce bir lise toplantısına katılır, kendini bulunduğu ortamda son derece yabancı hisseder. Zamanının çoğunu bir masada tek başına oturarak geçirirken bir adam gelip yakınına oturur ve Sylvia’ya çok rahatsız edici bir şekilde dikkatle bakar. Buradaki sahne bir gerilim filminden fırlamış gibi hissettirir seyirciye. Sylvia’nın tek kelime etmeden ayağa kalkıp partiden ayrılır, metroya yetişmek için acele eder fakat bu yabancı Sylvia’yı evine kadar takip edecektir. Ertesi sabah yağmurda ıslanmış halde yerde uyuyan ve olayla ilgili hiçbir şey hatırlamayan Saul (Peter Sarsgaard) karakteriyle de bu şekilde tanışmış oluyoruz. Sylvia, Saul’ün yardıma ihtiyacı olduğunu fark ettiğinde üzerinde demans hastası olduğu görülen bir etiket bulur ve kardeşi Isaac (Josh Charles) ile tanışıp kardeşinin erken başlangıçlı demans hastası olduğunu açıklar. Bu durum, önceki gece olanları açıklasa da, Memory‘nin bizim için Sylvia ve Saul’ün geçmişleriyle ilgili birçok sürprizi bitmemiştir.

Saul ile tanıştığımız anda Memory, hastalıkları konu alan çoğu filmin çağrıştırdığı bir soruyu akıllara getiriyor: Anılarımız olmadan biz kimiz? Hâlâ aynı kişi miyiz, yoksa başka biri miyiz? Yönetmen Michel Franco, Sylvia’nın geçmişinden Saul’ün dahil olabileceği ya da olmayabileceği travmatik bir olayı gündeme getirerek konuyu bir adım ileriye taşıyor.

Sylvia ve Saul ilk buluşmalarının ardından bir parkta bir araya gelir ve burada filmimiz ilk şok edici açıklamasını yapar. Sylvia, Saul’e gençken kendisine cinsel tacizde bulunan çocuklardan biri olduğunu itiraf eder. Saul ise hatırlamadığını belirtir. Film boyunca bu gerçeğin olup olmadığını merak ettiren film, Michel Franco‘nun karakterlerinin ahlaki bütünlüğünü ikinci kez tahmin etmemizi sağlayarak hamlesini yapar. Sylvia’nın ifşa ettiği gizemli adamın nasıl bu kadar aşağılık bir davranışta bulunabildiği sorusunu ortaya atarak bu olaylardan sorumlu tutulmalı mı, yoksa Saul’ün demans yüzünden unutmuş olması göz önüne alınmalı mı?

Bu suçlamaların yanlış olduğu çok geçmeden ortaya çıkmasıyla pişman olan Sylvia, Saul’den özür diler ve daha sık görmeye başladıkça aralarında bir bağ oluşarak çok geçmeden Saul’ün tam zamanlı bakıcısı olur. Bol bol New York manzarasını seyrettiren filmde özellikle Saul ve Isaac’in yaşadığı ev son derece göz alıcı.

Memory‘nin bir başka ilginç yönü de karakterlerimizin etrafındakiler: Sylvia’nın kız kardeşi Olivia, Saul’ün erkek kardeşi Isaac ve aynı zamanda Sylvia’nın kendi kızı Anna ve görüşmediği annesi Samantha (Jessica Harper) olan ilişkisi. Kardeşi Olivia, yalnızca Sylvia ile olan ilişkisi nedeniyle değil, aynı zamanda kız kardeşi işteyken Sylvia’nın kızı Anna’nın sıklıkla onunla kalması nedeniyle özellikle ilginç bir karakter profil çiziyor. Filmin başlamasından kısa bir süre sonra Isaac, Sylvia’ya bazı öğleden sonraları Saul’e bakması için rica eder. Sylvia kabul edince kızı Anna, Olivia ile daha da fazla zaman geçirmeye başlar. Kısa süre sonra ise Sylvia, Olivia’nın, kızı Anna’nın araları bozuk olduğu için uzak tuttuğu annesi Samatha ile etkileşime girmesine izin verdiğini öğrenir. Bir noktada Anna, Samantha’ya bu sorunun sebebini sorar ve Samantha açıkça Sylvia’nın gençken cinsel istismara uğramak da dâhil olmak üzere birçok şey uydurduğunu söyler.

Sylvia & Saul İlişkisi

Jessica Chastain ve Peter Sarsgaard‘ın duygusal açıdan zorlu rollerde parlaması takdire şayan. Sylvia’yı büyük bir titizlikle canlandıran Chastain, dışsal sertliğinin ve apartman kapısındaki üçlü kilitlerin arkasında geçmişinden gelen aşırı acıdan kendisini koruyan bir kadın. Sarsgaard, Saul’ün durumunu müthiş bir şekilde yaşayarak rahat bir zihinsel durumdan şaşkınlığa geçiş yapıyor. Sarsgaard, bu role hazırlanması için bakıcılarla ve demans hastası kişilerle konuşması filmi daha da önemli kılıyor. Saul’ün, Sylvia’nın arkadaşlığından gerçekten keyif almak istediğini, başlangıçlarını hatırlayamamasına rağmen onunla film izlemek istediğini aktararak ilişkilerinin tatlı ve olumlu bir şeye dönüştüğünü izlerken samimi ve yumuşak bir şekilde kendimizi kışkırtıcı demans dramasının içinde buluyoruz.

Sylvia ve Saul’ün ilişkisi, filmin merkezi. Aynı zamanda dejeneratif hastalıklar ve cinsel istismar gibi ağır temalara rağmen aralarındaki bu ilişki, filmi iç açıcı ve sevimli kılarak naif bir seyir zevki sağlıyor. İki karakterin birbirleriyle ilişkilerindeki kırıklıklarıyla simetrik bir bağ kurmasıyla Saul’ün, demans hastalığı nedeniyle Sylvia’nın cinsel istismarı ve kendi olası katılımına gerçekçi bir tepki verir. Sylvia da kontrol edemediği koşulların kurbanıdır ancak bu, Saul’ün hastalığının etkisi altında olduğu gerçeğini göz ardı etmemesiyle ona karşı acıma yerine eşit bir bakış açısıyla yaklaşmasına izin verir.

Michel Franco‘nun iki hasarlı insanın yarattığı bağı empati dolu bir şekilde tasvir ettiği Memory, duygusallığa sığınmadan travmayı ve bunamayı dramatize ederken, üst düzey performans sergileyen Jessica Chastain ve Peter Sarsgaard‘a bolca ışık tutuyor.

Daha fazlası için bizi TwitterInstagramDiscord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.

Feminist Frankenstein Başyapıtı: Poor Things

Fingernails: Aşk Bir İşkencedir

Buket Kalkan
Ben Buket. 1997 İstanbul doğumluyum. Sinema sektörüne faaliyet gösterdiğimiz iş hayatım dışında 2012 yılından günümüze sosyal medyada çeşitli konular üzerinde yazılar yazıyorum. 2021 yılında hayatıma giren Flatliners filminden sonra sinemaya olan ilgim başladı. Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık etiketiyle yayımlamış olduğum 50 bölüm içeren ‘Ayna‘ isimli bir kitaba sahibim.bindozmag.com adlı blog sitenin sahibiyim ve bu sitemle birlikte NouvArt, Türk Gitar, Onedio, Üçüncü Sinema, Bir Baba Indie gibi çeşitli mecralarda yazılar yazdım. Müzik ve film benim için ön planda, aynı zamanda yazmanın bana çok iyi geldiğini düşündüğümden kendimi en iyi yazılarımla ifade ediyorum.

Rebel Moon: A Child of Fire: Bir Star Wars Parodisi

Previous article

Şahsiyet II. Fasıl: Neon Işıklarla Yazılan Kader

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply